Solun Kırmızısı Gitti, Kaldı Yeşili!
Nevzat Kalenderoğlu
1960’ların ortasında Meclis’teki sosyalistleri, devrimcileri pasiflikle suçlayan ve yollarını ayıran solun üzerinden çok sular aktı. Evet; ama bugün, solun ‘yasama erki’nin yeni sistemle birlikte en işlevsiz döneminde Meclis merakı üzerinde düşünmeye değmez mi?
Finlandiya’nın NATO’ya katılımına ilişkin oylamada bir tane bile hayır oyunun çıkmadığı bugünkü Meclis’e girme telaşını örneğin… Bu NATO’ya bile hayır denilemeyen tabloya, HDP’nin “Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için bu oylamaya katılmama kararı aldık” boykotu ile NATO’ya bile Yetmez ama Evet tavrına bir tepki mi solun, sosyalistlerin Meclis merakı; keşke ve pek sanmıyoruz.
“Muhalefetin muhalefete muhalefeti” diye bayağı bir önerme; ayrımları önemsizleştirmeye çalışan ve “çatlak” seslere marjinallik atfeden bir orta-yolculuk türedi yine bir seçim sath-ı mailinde. Bu eğimli, sağa da meyilli düzlemde biz sosyalistler, devrimciler sağa meyleden düzlemde; solcuları, sosyalistleri, devrimcileri temsil ettiği iddia edilen odaklara iki kelam etmezsek olmaz.
Sosyalistlere, devrimcilere “HDP içindeki Türkler” diyerek hudut bildiren, apaçık “dekor” tabir eden; karşılığında bir yanıt dahi almayan Yeşil Sol Parti’nin liberallerini, “ev sahiplerini” ve onları eleştirmeye çekinenleri eleştirmezsek, bu kesimin sol/sosyalist kamuoyunun parlamentodaki sesi olma iddiasını onaylamış oluruz. O ideolojiler gitti de; demirin tuncuna, solun da yeşiline mi kaldık? İtirazımız burada.
HDP’nin Yeşil Sol tercihi
HDP’nin kapatılma sopası ve pratik olarak seçimlere bambaşka bir isimle girmesinin arka planı hepimizce malum. Ancak pusulada Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi kimliğini “tercih” etmesi dikkate değer. İttifak ortaklarından Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) veya Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) kurumsallığıyla seçimlere girmenin önünde elbette engeller var; bu yapılar HDP’den ayrı ideolojileri, örgütleri, pratikleri olan yapılar. Bir kısmı HDP ile henüz buluştu ve YSP listelerindeki kontenjanlardan adaylıklarını da ilan ettiler. Ancak 10 yılı aşkın süredir Kürt siyasi hareketi ile birlikte siyaset üreten, HDK içerisinde bir pratik geliştiren örneğin Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Birleşik Devrimci Parti veya bir başka siyasi tutsak Figen Yüksekdağ’ın partisi Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) yerine Yetmez Ama Evetçilerce kurulan, liberallerin kalesi niteliğindeki Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ni tercih etmesi manidar değil midir? Neticede kapatma sopasına karşı bir tercih yapıldı ve o partiye seçim yeterliliği kazandırıldı, logosu HDP’ninkine benzetildi ve o parti YSP oldu.
YSP’nin ilk bileşenlerinden Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (EDP) bugün Mithat Sancar, Saruhan Oluç veya Erol Katırcıoğlu aktif siyasi yaşamlarını HDP’de sürdürüyorlar. EDP ve Yeşiller Partisi’nin birleşmiş hali olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi bu anlamıyla BDP/HDP’nin ittifaklarının bileşenlerinin olmasının ötesinde oraya kadro, vekil veya yönetici de veren partilerdi. Bugün HDP’nin YSP tercihi, iki partinin hangi kritik dönemlerde bir ve aynı organizmalar gibi hareket ettiğinin dökümü ile daha net anlaşılabilir.
HDP, yerel/ bölgesel olduğu değerlendirilen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin ‘Türkiye Partisi’ olma iddiası üzerine siyaset sahnesine çıkarılan yeni yüzüydü. BDP, 2008’de çıktığı yolu, 2009’da AKP’nin ‘Kürt açılımını’ onaylaması, ‘Çözüm Süreci’ni AKP ile başlatması, 2010 Referandumu’nda AKP’nin Evet almasını sağlayacak şekilde ‘boykot’ tutumunu örgütlemesinden hemen sonra 2011’de HDP’ye dönüştürüldü. 2012’de resmen başlatılan “çözüm süreci” başlı başına bir derin konu olmakla birlikte; “Akil İnsanlar Heyeti”nde ülkenin patronlar sınıfının temsilcileri ile Kürt siyasi hareketinin önerdiği liberallerden oluşan komisyonları hatırlatmakta fayda var. [1] Bu dönemeçlerin tamamında BDP/HDP elbette çıkarlarının ancak düşünsel olarak liberallerin peşinden gittiler. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı’ya giderek Öcalan’la görüşmesi de; Demirtaş’ın “Abdullah Öcalan Gezi Parkı direnişçilerini selamlıyor. Provokasyona dikkat edilmesi çağrısı yaptı, -Meydan Ergenekonculara bırakılmamalıdır-“ çağrısı da; Gezi’de bu anlamda “darbe” görülmesi de 2014 yılına kadar sürecek öyle ya da böyle 6 yıllık resmi-gayri resmi mutabakatın önemli uğraklarıydı ve liberaller bu uğrakların muteber kalemleri olarak yerlerini aldılar.
AKP-Fethullahçılar geriliminden sonra liberallerin pek çoğu cemaatten yana tavır aldılar ve Fethullahçı Gazeteci ve Yazarlar Vakfı tarafından organize edilen meşhur Abant Platformu’nun gediklilerinden oldular. Öncesinde de, 2010’daki Abant Platformu toplantısı “Yetmez ama Evet” kararının da çıktığı önemli bir toplantıdır ki AKP-Cemaat-liberaller işbirliği ile tamamlanmıştır. 2012’deki ‘yeni anayasa’ konseptli Abant toplantısına bu kez BDP’den Altan Tan, CHP’den Erdoğan Toprak ve beraberinde çoğu Taraf’lı liberaller katılmıştır ve toplantı “Vatandaşlık ve kimlikler”, Anadilde eğitim” ve “Türkiye’nin idari yapısı” başlıklarıyla ‘Demokratik Çözüm’ sürecinin de fikri ve pratik temelini oluşturur.
“Hepiniz oradaydınız” denilerek bugün CHP listelerindeki eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Numan Kurtulmuş’un, İbrahim Kalın’ın, Süleyman Soylu’nun, Mustafa Şentop veya Naci Bostancı’nın da Abant toplantılarına katılmalarını işaret ederek liberaller bu ortaklıktan yırtmaya çalışsa da; AKP’liler Fethullahçılarla geriliminin ardından bu platformdan ayaklarını kestiler; t24’ten yazarlar da Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden bir MYK üyesi de oradaydı oysa.
Bu hatırlatmalarda maksat asla AKP’lilerin yaptığı gibi solcuları, liberalleri salt FETÖ’cü sayıp işin içinden sıyrılmak değil elbette; ancak fikri kesişim kümesini oluşturmadan bugünün birlikteliklerini “kaderin cilvesi” gibi görmek hafızaya hakaret olur. Erdoğan karşıtlığından ya da bugünün öncelikli gereklerinden değil; bu ekip uzun süredir aynı amaçla birlikte, demek istediğimiz bu.
Bağımsızlıkçılık veya Cumhuriyet düşmanlığında; Türkiye’nin bugünkü despotik dönüşümüne yol açan burjuva demokrasisi aşkında, ABD ve Avrupa emperyalizmine bağlılıkta; sosyalistlere düşmanlıkta; sınıf siyasetini ustaca yok saymakta; AKP’nin ilk yıllarına öykünmekte, kamuculuktan ve sulandırılmamış laiklikten irkilmede; 2. Cumhuriyet rejimine taş döşemede; Başkanlık rejiminin ardından düzenin restorasyonunda ve Erdoğan’sız AKP modelinde; … Kürt sorununu ise bu başlıkta meze yapmakta öyle birleşiyor ki bu gruplar. Ve anılan Abant toplantılarının bu ideolojik uzlaşıda yeri çok büyük.
Solun kırmızısı
HDP’nin (3.) Türkiye İşçi Partisi’ni dışlamasını ve Yeşil ve Sol Parti’nin oylarını bölen, (Buldan’a göre seçmenini aldatan) bir özne olmasını bir seferlik bir yana bıraksak ve orasını da Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bir blok olarak görürsek; bugünkü tabloda biri Sosyalist Güç Birliği ve ötekisi Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere iki sol/sosyalist blok var ortada. Sadece bu ikiliği, sosyalistlerin “gölgeye girenin gölgesi olmaz” önermesiyle bağımsız bir hat örme niyetini açıklamak için bile bu iki blokun ayrım noktalarının ideolojik, programatik ve siyasal ayrımlarının “utanmadan, sıkılmadan” ortaya konulması lazım.
Yukarıda tarif etmeye çalıştığımız ideolojik birliktelik; bugün CHP ve HDP’de öbeklenmiştir. Bazen araya aparat siyasi oluşumlar konma ihtiyacı duyulsa da bu liberallerin ya da liberal tandanslı siyasilerin tanışıklığı da, restorasyondaki ikrarları da yeni değil. YSP olarak seçimlere giren HDP’nin bu anlamda Kılıçdaroğlu’na iknasında liberallerin ve eski dostlukların doğrudan etkisinin olmadığı söylenebilir mi? ‘Erdoğan gitsin de’ anının sonrasına odaklanıldığı bir seçim sürecinde, Erdoğan’ın gitmesi dileğinde bu cenahla ortaklaşmamak mümkün mü? Ancak sonrası konusunda da ortaklaşmak bir o kadar imkansız.
Hasan Cemal İstanbul 2. Bölge, 3. sıradan; Cengiz Çandar ise Diyarbakır’dan 3. sıradan Yeşil Sol Parti’nin milletvekili adayı oldu. HDP, YSP olarak seçimlere girmeyi tercih etti ve ittifak bileşenlerini bu doğrultuda ikna etti. Bir tarafta YAE’ci liberaller seçim listelerinde; bir tarafta YAE’ciler akıl hocası kılığında CHP’nin televizyonunda. Hep birlikte halkı müsterih olmaya çağırıyorlar, zıtların zenginliğinden dem vurup seçmene yeni düzeni pazarlıyorlar. Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in Deva Partisi kontenjanından Ankara 1. bölge 4. sıradan aday gösterilmesi konu oluyor da; Taraf gazetesi ve Birikim dergisi yazarı Yüksel Taşkın’ın CHP’de önce “Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” yapılması, bu seçimlerde ise İzmir 1. Bölge 1. Sıradan aday yapılması neden dikkatlerden kaçıyor? Cambaz çok.
“Bir oy Erdoğan gitsin diye; bir oy…”, “Bir oy Kemal’e, bir oy…”, “Diyarbakır’da oylar Yeşil Sol Parti’ye”, “İzmir’de oylar bir Taraf’çı’ya…”, “Ankara 1. Bölgede oylar Pennsylvania ziyaretçisi Sadullah Ergin’e…”.
Koca bir halkın, üstelik seçim pratiği de oldukça gelişkin bir halkın sandık tercihleriyle kavga edecek değiliz. Matematik işin içine girdiğinde, Kemalistler koşa koşa bir oy CHP’ye bir oy HDP’ye diyerek barajları yıkma konusunda oldukça gelişkin bir pratik sergilemişti örneğin. Gururla taşınan seçmen kimliği 4 yılda bir gelir, 1 ay sürer ve geçer. Sandıkta ‘cebren ve hile ile’ ikna edilen halkın sonrasındaki restorasyon sürecinde ise sizlerle daha çok işi var. Oylar düzenin devamından yana kullanılabilir; bu düzenin kıyısından köşesinden törpülenmesi ise halkın talebini karşılayabilir mi hep birlikte görülecek, biz sanmıyoruz, hakaret sayarız.
Türkiye’de sermaye düzeninin devamı için canhıraş su taşınıyor; eski tanışıklar yeni misyonlarla yeniden gözümüze sokuluyor ve birilerine sessiz kalın, planı bozmayın diye itiraz ediliyor. Milletvekili olma hayaliyle tüm bunlara susan, görmezden gelen ve bunu da ‘Erdoğan gitsin de’ apolitikliği ile örtmeye çalışanların, uykuları kaçıyor sol/sosyalist alternatif büyürse diye. Partisiz liberaller, yeni sürecin iki önemli öznesinde; CHP’de ve Kürt siyasi hareketinde direksiyona oturuyorlar ve yine sol adına; ancak sosyalistlere karşı ahkama başlıyorlar.
“Muhalefetin muhalefete muhalefeti” mi dediniz? Herkes CHP-İYİP ortaklığında bir iktidar senaryosunda önlerden muhalefet koltuğunda yer beğenirken; kadraj biraz daha genişletilirse koca bir restorasyon sürecinin kurucu iradesi ve onay makamı görünecektir oysa; liberaller ise “dekor”. İşte bu ortaklığa, kefilliğe, yetmez ama evetçiliğe bir muhalefet örmenin sırasıdır şimdi.
Kızıl’ın üzeri örtüldükçe; yeşil ön plana çıkartılıyor en pragmatik ve işbirlikçi yanıyla, sözcüleriymiş gibi solun. Yağma yok ama, farkındayız, buradayız.
[1] https://www.cnnturk.com/guncel/iste-63-isimden-olusan-akil-insanlar-listesi