Kültür-Sanat

Dom’ların Öyküsü ve “Gönül” filmi Üzerine

Arjin Avcı

Geçtiğimiz ay Netflix’te yayınlanan, yönetmenliğini Soner Caner’in üstlendiği BKM yapımı “Gönül” filmi oldukça ses getirdi. Konu bakımından efsanevî bir aşk hikâyesini anlatırken; konunun ardına baktığımızda bir kültürü, halklar arası etkileşimi, yok olmaya veya baskıya maruz kalmış gelenekleri anlatması, ayrıca öne çıkarılmasını gerekli kılıyor. Dolayısıyla böyle bir yapımın ortaya çıkışı oldukça değerli ve tartışmaya açık bir yönü kapsamakta.

Filmin konusunu kısaca aktarırsak; yıllardan beri Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış çingenelerin, özelde bir “Dom”[*] grubunun bir Kürt köyüne, düğün için çalgıcı olarak gitmesini ve orada bir Dom olan Piroz’un, bir Kürt kadını olan Sümbül’e gönül vermesini anlatmaktadır. İki kültür arasındaki çatışmayı ve farklılıkları burada görüyoruz.

Yanlış bir kanı olan “Kürt Çingeneleri” tanımının burada tam geçerli olmadığını belirtmeliyiz. Halklar arasındaki etkileşime bağlı olarak iç içe geçmiş bir kültürel bütünlük bulunuyor; ama bu elbette sınırlı. Filme göre ilerlediğimizde bu vurguları da fark ediyoruz. Bir ritüel gibi gördüğümüz örneklerin yanında, diğer kültüre yabancı bazı kurallar bütünü hemen dikkatimizi çekiyor.

En başta yerleşik hayatın getirdiği bazı çizgilerle, geleneklerle hareket eden ve sürekli göç hâlinde olan bir topluluğun arasındaki ayrım bariz bir durum olarak kendini gösteriyor. Dom’lar da bu noktada ayrı bir yeri kapsıyor. Bulundukları yaşam alanından, giyimlerinden, müziklerinden ve az önce değindiğimiz ritüellerinden bunu anlıyoruz. En genel anlamıyla Dom grubu, Kürt halkından ayrı bir kültür oluşumuna sahip gözüküyor.

Yıllarca yan yana yaşayan, iç içe geçen iki kültürün birbirine benzemesi de olağandır. Sadece Dom’lar açısından değil, Kürtler açısından da bu geçerlidir. Örneğin; filmde Piroz ve Sümbül arasındaki ilişkiden, uyumlarından bunu hissediyoruz. Filme dair hızlı aktığı, otantik öğelerin dağınık bir biçimde sergilendiği ve özensiz hazırlandığı gibi olan eleştirileri tek tek değerlendiremesek de özensiz hazırlanmadığını özellikle belirtmemiz gerekir. Bu arada Gönül filmine ilişkin yapılan eleştirilerde Tony Gatlif ve Emir Kusturica gibi yönetmenlerin etkisi olduğu/çağrıştırdığını fikrine katılmıyoruz. Elbette Dom’ların öyküsünü ayrıntılı izleyebilir, inceleyebilirdik; fakat sinematografik açıdan ve konu açısından filmin bize yeterli bir izlenim verdiğini söyleyebiliriz. Belli bir açıdan, Dom’ların öyküsünü incelemek de bize düşüyor. 

Böylesine spesifik bir başlığa, yeterince bilimsel araştırma yapılmamış bir gruba dair filmin Netflix’te yayınlanması; daha çok incelememize olanak sağlıyor ve popülariteye sahip filmlerle sınırlı kalmayı gerektirmediğini gösteriyor. Buradan hareketle biz de filmle sınırlı kalmadan Dom’ların öyküsünü ele almayı gerekli gördük. 

Dom’ların Öyküsü

Gönül filminin başında “Tanrı insanları yarattı, baktı çok mutsuzlar, onlara Dom’ları gönderdi.” ifadesi kullanılmakta. Dom’ları bu neticeyle “çingenelerin ozanları” olarak adlandırabiliriz. Nesilden nesile bir o kadar renkli, bir o kadar acı olaylar yaşayan Dom’ların kendini ifade edişlerinin bir biçimi olarak müzik karşımıza çıkıyor. Anadolu’nun başka bölgelerine dağılan diğer gruplara göre (Romlar, Lomlar, Poşalar) en ağır yoksulluk şartlarına sahip Dom’ların dayanma biçimi gibi görebiliriz. 

Dom’lar; Lom, Poşa, Rom gruplarıyla yaygın bir yanlış olarak aynı görülüyor. Bunun için biraz geriye gitmekte ve Suat Kolukırık’tan yararlanmakta fayda var: 

Türkiye bağlamında değerlendirildiğinde Anadolu’daki varlığı uzun bir geçmişe dayanan Çingenlerin (Romanların), Hindistan’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’yu bir geçiş noktası ve yaşam alanı olarak seçtikleri bilinmektedir. Bununla birlikte Türkiye’de kamusal söylemde “Roman” ya da “esmer vatandaş” olarak tanımlanan ve batı bölgesinde yaşayan Rom grupları Türkiye’de en fazla bilinen Çingene grubunu oluşturmaktadır. Buna karşın Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Lom ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan Dom gruplarına ilişkin veriler oldukça sınırlıdır. Bu özelliğin yanında Çingenelerin göçebe topluluklar olarak tanımlanması alana ilişkin çalışmaların yetersizliğiyle bağlantılıdır. Çingene topluluklarının tümü göçebe olmadığı gibi, göçebe toplulukların tümü de Çingene değildir.” [*]

Dom’lar, alıntıda belirtildiği gibi, daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve daha çok göçebe yaşam tarzına sahip olmasına karşın, yerleşik biçimde yıllardır aynı bölgede yaşamakta ve müzisyenlikle, bohçacılıkla ve daha birçok işle geçinmekte olan bir gruptur. Mersin, Hatay, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep Dom gruplarının yoğun yaşadığı yerlerdir. Domlar, kendilerini Pakistan’dan gelen ozan grupları olarak tanımlamaktadır. Karaçi, Âşık, Mıtrıp tanımlamaları bölgedeki diğer grupların (Kürt, Türk, Arap, Zaza) Dom gruplarına verdiği adlandırmalardır. Domları tanımlayacak en önemli özellik müziklerinde kemençe kullanmalarıdır. Sınırlı kaynağa sahip olsak da bir diğer başvurabileceğimiz kaynak Tülin Yanıkdağ’dır: 

Grup içi ve grup dışı bu yaklaşımların birbirinden farklı olmasının özünde Domların, Çingene kökenli bir etnik grup olmalarına duydukları tepki yatar. Nitekim Kolukırık, Domların Çingene olarak değerlendirilmeye tahammül edemediklerini belirtir. Öte yandan kullandıkları dil açısından bakıldığında Domari ya da Domca diye adlandırılan ve grup kimliğinde önemli bir unsur olan bu dilin kullanılması konusunda dillerine sahip çıktıkları görülür. Daha önce de ifade edildiği üzere aynı coğrafi mekanı paylaştıkları diğer etnik grupların dillerine de hakimdir. Bu bağlamda Türkçe, Kurmanci, Arapça gibi bölge dillerinin yanı sıra alan araştırmalarından aktarılan bilgiler ışığında Farsça, Rusça hatta Azerice gibi dilleri de konuşanlara rastlanılması Domların çokdilli yapısını ortaya koyması bakımından önemlidir.” [**]

Müzikler…

Son olarak, yazıyı, filmde kullanılan müziklerle bitirmek yararlı olacaktır. Sonda, filmin baş karakteri olan Sümbül’ün “Seyran” adlı kilam’ı [***] söylemesi, filmin ana fikrine oldukça uymuştur. En başta dile getirdiğimiz o coğrafyadaki kültürel bütünlüğü, ortak, toplumsal acıları ve sorunları yansıtan ve hisleri uyandıran güçlü bir sahne olarak karşımıza çıkıyor. Film; müzikleriyle olduğu kadar; görüntüleriyle, diyaloglarıyla, oyuncularıyla ve en önemlisi öyküsüyle güçlü bir yerli film olarak da şimdiden önemli bir yer taşıyor. 

Kaynak:

[*]: Kolukırık, S. (2008). Türkiye’de Rom, Dom ve Lom Gruplarının Görünümü . Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD) , (8) , 145-154 . Retrieved from https://dergip ark.org.tr/tr/pub/turkiyat/issue/16675/340979

[**]Yanıkdağ, T. (2021). TÜRKİYE’DE ROMANLAR VE ALT KİMLİK GRUPLARI: ETNO-DİLSEL FARKLILIKLARIN KİMLİĞE YANSIMALARI . Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Dergisi , 2 (1) , 57-76 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/raedergisi/issue/62748/930044

[***]: insanın acısını, ümidini, duygusunu kısacası insanın hayat döngüsünü sanatlı uzun manzum hikâyeleri halinde anlatan, uzun hava veya ağıt da denilebilecek bir türdür.

 

Comments are closed.

0 %