Gündem

Siyasetin solu boş: Memleket sosyalistlerin ittifakını bekliyor!

Ali Ateş Cevahir

Yaşanan ekonomik krizin toplumsal etkisi düzen siyasetinde yaşanan tıkanma ve sıkışmayı daha belirgin hale getirirken, ülke seçim atmosferine tam anlamıyla girmiş bulunuyor. Düzen siyasetinde yaşanan tıkanma ve sıkışma, erken ve baskın seçim senaryolarının da konuşulmasına neden oluyor. Ancak seçimlerin normal süresinde yapılmasına 1 yıl kalması, önümüzdeki seçimlerin ne zaman yapılacağı tartışmalarını artık önemsiz kılıyor. İster erken isterse zamanında olsun 1 yıl içerisinde gerçekleşecek olan seçimlerin politik zemini ve yönü daha fazla değerlendirmeyi hak etmeli. 

Ne yazık ki konuşulmayan şudur: Seçimlerde AKP-MHP bloğunun oluşturduğu gerici-faşist koalisyonun ve bu koalisyonunun yönettiği/beslendiği rejime karşı nasıl bir alternatifin şekillendiği. Baskın olarak gündeme getirilen güncel konu ise 20 yıllık AKP iktidarının sürüp sürmeyeceği üzerine. AKP’nin atacağı taklalar, yapacağı hamleler ya da en kestirmeden söylersek uygulayacağı taktikler, bugün seçim başlığında konuşulan konuların başına getiriliyor. Düzen muhalefetinin gündemi, bugün ne yazık ki ilerici ve sosyalist kesimlerin de gündemi haline gelirken, ülkenin temel ekonomik, politik ve toplumsal sorunlarının çözümü konusunda hangi program ve siyaset sorusunun yanıtı yeteri kadar konuşulmuyor. 

Ancak asıl tartışılması gereken konu budur. Bugün düzen siyasetinde taşlar yerinden oynuyor ve önümüzdeki seçimler, ekonomik kriz içinde bulunan düzen siyasetinde yeni bir siyasi krizin işaretlerini taşıyor. 20 yıllık AKP iktidarının yaratmış olduğu tahribat, sermaye sınıfının aldığı yol, sermaye devletinin dönüşümü, emperyalizmle Türkiye kapitalizminin ilişkilerinin geldiği boyut değerlendirilmeden düzen siyasetindeki tartışmaları da anlama şansına sahip değiliz. Bir yandan emperyalizme tam boy itaat ile 20 yıl önce iktidara gelen ve yerli/yabancı tekellerin çıkarlarını temsil eden AKP iktidarı diğer yandan emperyalizmle ve yerli/yabancı tekellerle uyumlu bir siyaset ve düzen vaat eden muhalefet arasındaki seçim yarışını izliyoruz. Emekçi sınıfların, ülkenin ilerici ve cumhuriyetçi birikiminin özlem ve taleplerine, bugün AKP karşıtlığı üzerinden kendisini var eden düzen muhalefetinin alternatif olarak sunulması ise büyük bir yanılsama.

20 yıllık AKP iktidarının ve kurduğu gerici despotik rejimin sonuna yaklaşıyoruz. Dünya ve Türkiye kapitalizminin karşı karşıya bulunduğu krizin aşılması kolay olmayacak. Daha düne kadar küreselleşme güzellemesi yapanların bugün küreselleşmenin sonuna geldik dedikleri bir döneme giriyoruz. Böylesi bir kesitte Türkiye kapitalizminin, genelde sermaye sınıfının ve özelde sermaye devletinin çıkar ve ihtiyaçları bakımından mesele ele alındığında ülkenin temel ve yapısal sorunlarının çözümünde büyük bir değişim beklenebilir mi? MHP destekli AKP iktidarı, 20 yılın sonunda emperyalizm tarafından verilen misyonunu yerine getirmiş, bugün yıpranmış bir iktidar olarak görülebilir. 20 yıldır ülkenin bütün değerleri emperyalist tekellerin ve sermaye sınıfının yağmasına sonuna kadar açılmış, ülke emperyalizmin açık pazarı haline getirilmiş, AKP emperyalizmin taşeronluğunu hakkıyla yerine getirmiş ve sonunda rolünü tamamlamış gözüküyor. Yeni bir rol ve misyon biçilmesinde bugün gelinen noktada belli zorluklar bulunuyor. Ilımlı/uyumlu İslamcılık siyaseti Ortadoğu’da artık duvara çarpmıştır: İşini yapmış, Ortadoğu’da taşları yerinden oynatmış, istikrarsız bir Ortadoğu yaratılmış, bu açıdan emperyalizmin kullanışlı aparatı olarak görevini ifa etmiştir. 

Dünya kapitalizminin kriz koşullarında ılımlı/uyumlu İslamcılık’ın yerine emperyalizmle uyumlu yeni arayışlar, burjuvazinin bir kanadının da çıkarlarıyla doğrudan uyumludur. Bununla birlikte ülkede yaşanan ekonomik kriz koşulları ve AKP’nin gerici istibdat rejimi, geniş emekçi yığınlarda ciddi bir toplumsal tepki ortaya çıkarmışken ve bu tepki AKP’ye yönelmişken, aynı zamanda bir dizi açıdan başta sermaye sınıfını ve devletini artık taşıyamama sorunuyla da karşı karşıya kalmıştır. 20 yıllık AKP iktidarı, büyük bir dönüşüme imza atmış, ortaya çıkan tablo ise kapitalist devlet ve sermaye sınıfı açısından büyük bir tahribat anlamına gelmiştir. 

Bugün düzen siyasetinde Cumhur İttifakı, “iyileştirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi”ni, Millet İttifakı ise “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” savunarak, ülkenin toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısal sorunlarının çözüleceğini söylemektedir. Mevcut rejimi iyileştirerek yola devam etmek isteyen AKP-MHP bloku, mevcut düzeni restore etmek isteyen Millet İttifakı. Böylesi bir seçim atmosferinde emekçi sınıfların özlem ve taleplerinin karşılık bulabileceğini söylemek mümkün değil. Ülkenin en temel sorunu haline gelen gericilik sorununa kimse dokunmuyor. Ekonomik krizin temel nedeni olan özelleştirme, Gümrük Birliği, emperyalist tekellere serbest ve küresel piyasa yaklaşımı nedeniyle tanınan imtiyazlar ve peşkeşler, sermaye sınıfın kar hırsı mevcut düzen siyasetinin kanatları arasında tartışma konusu bile edilmemektedir. NATO üyeliğinde herkes hemfikir, AB’ye giriş konusunda kimse farklı düşünmüyor. 

Halbuki, yaşanan krizin de ve ülkenin temel toplumsal sorunlarının kaynağında bizzat bu olgular durmaktadır. 

Siyasetin solu boş

AKP-MHP iktidarına karşı bir alternatif olarak şekillenen Millet İttifakı ise bugün düzen siyasetinde ve burjuva sınıfının bir kanadında alternatif olarak öne çıkarılıyor. Gerek bileşim gerekse yol haritası olarak Millet İttifakı siyasetin solunu değil, tersinden merkez sağ bir pozisyonu temsil etmektedir. CHP, Millet İttifakı’nı sağ partilerle birlikte oluşturarak ve uzun süredir kendisini de ortanın solundan ortanın sağına çeken bir siyasal çizgiye yerleştirerek kurmuş bulunuyor. 

Bir kitle partisi olarak CHP, uzun süredir AKP eliyle kurulan yeni rejime uyum sağlamış bir parti haline dönüşmüştür. Ya da başka bir deyişle AKP’nin kurduğu yeni rejim yol almıştır. Rejimin yerleşmesi sorunu bugün düzenin en önemli başlığı olarak değerlendirilmelidir. 1923 Cumhuriyeti’nin yıkılıp yerine AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejimine karşı bir mücadele hattını Millet İttifakı’nın temsil ettiğini kimse iddia edemez. Deva ve Gelecek Partileri, bu gerici dönüşümün kadrolarından kurulmuş, Saadet Partisi’nin Milli Görüşçü geleneği zaten Cumhuriyet ve değerleriyle hiç barışık olmamıştır. Bugün CHP, AKP eliyle kurulan rejiminin restore edilmesi misyonunu oynayan bir partiden daha fazla anlama sahip değildir. Ortanın solundan ortanın sağına yerleşerek, düzen siyasetinde CHP’nin dönüşümü tam da bugünkü misyonuyla ilgili bir gelişme olarak görülmelidir. 20 yıllık AKP iktidarının taşları döşediği rejimden geri dönüşü değil, bu rejimin tahribatlarını ortadan kaldıracak bir restorasyon programı CHP’yi belirleyen temel eksendir. 

Kurulan rejim, şöyle ya da böyle yerleşecektir. Ya iyileştirilerek ya da tadil edilerek… Aynı kapıya çıkan siyasal hatların bugün düzen siyasetinde solu değil, sağı temsil ettikleri teorik bir doğru olduğu kadar pratik olarak da karşımızdadır. 

Verili düzeni iyileştirme ya da restore etme çizgisi ise kendisini en temel noktalarda gösteriyor. NATO’yu demokrasinin güvencesi görme, uluslararası kapitalizmle uyumlu bir ekonomik model, ülkenin sömürülmesinde ve bağımlı kılınmasındaki en temel nedenlerden birisi olan Gümrük Birliği Anlaşması’na bırakın dokunmayı, Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefi, tarikat ve cemaatleri makbul sayma gibi en temel sorunlarda Millet İttifakı’nın temsil ettiği çizgi, AKP ve MHP’den farksız bir gerçekliği gösterir. Bununla birlikte yargının siyasetin aparatı haline getirilmesi, Meclis’in işlevsiz kılınması, devlet yönetiminde partizancılık, sermaye bölüşümünde yandaşların korunması gibi şikâyet edilen başlıkların özünde “sürdürülebilir” bir düzen talebinden başka bir şey olmadığı çok açık. CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı, denge ve denetlemeyi temsil ederek, 20 yıllık tahribatı düzeltmeye soyunmuş bulunmaktadır. 

Buradan sol çıkmaz. Solun programı, değişim üzerine kuruludur ve öncelikle emekçilerin çıkarlarını temsil eder. Sol, eşitsizliğin ve gelir adaletsizliğinin kaynağında sermayenin sömürü olgusunu başa yazar ve sermaye karşıtı bir programı temsil eder. Kamucu ve planlamacı bir ekonominin olmazsa olmaz koşullarından birisi de emperyalizme bağımlılığın karşısında yer almaktır. Sol, sömürünün ideolojik kılıfı olarak gericiliğin siyasal ve ideolojik tahakkümüne karşı laikliği savunur. Bugün bu taleplerin hakkını verecek bir siyasal çizgi düzen siyasetinde bulunmamaktadır, çıkması da mümkün değildir. 

HDP ve CHP arasında sıkışan sol

Dünyada sosyal demokrasinin liberal sola kayışının etkileri CHP’de de fazlasıyla kendini gösteriyor. Önceleri ortanın solu, demokratik sol ya da sosyal demokrasiyi bir kimlik olarak tanımlayan CHP, bugün merkez sağ bir çizgiye yerleşmesine rağmen kendisini sosyal demokrat olarak tanımlamayı sürdürüyor. Bugün düzen siyasetinin yelpazesinde sol kulvarda olduğu varsayılan CHP ile birlikte bir başka parti de genel olarak HDP kabul ediliyor. HDP, kendisini sol bir parti olarak tanımlasa da liberal demokrat bir çizgiye daha yakın bir konumu temsil ettiği ideolojik ve politik olarak söylenebilir.  

HDP’nin laiklik, emperyalizm ve piyasacılık başlıklarında net bir tutumu yok. Söylemlerindeki grilik, politik tutumlarında daha da belirsiz hale gelebiliyor. Kürt sorunu üzerinden yürüttüğü kimlik siyaseti ile liberalizmi temsil ederken Kürt sorunundaki çözüm masasının muhataplığıyla eşitlenen bir politik varoluş düzen siyasetinin bir parçası olmasını da beraberinde getiriyor. HDP, kendisini sosyalist olarak tanımlamıyor. Tam da bu nedenle, Kürt sorununun çözümünde muhataplık arayışı HDP’yi gericilikle, liberalizmle, emperyalizmle yan yana konumlandırabiliyor ya da bu HDP açısından bir tercih olarak kendi siyasi misyonunu oluşturuyor.  

Bugün düzen siyaseti sağa yatmış durumda. Daha doğru bir deyişle, 20 yıllık AKP iktidarının biçimlendirdiği sağa yatmış eğik düzlem, hem CHP’yi hem de HDP’yi belirliyor. CHP, Millet İttifakı’nı sağ partilerle kurarken, HDP 20 yıllık karşı devrim sürecinin tam boy karşısında durmamış olup, geçmişteki pratikleri de AKP’nin gerici ve piyasacı dönüşümüne alan açan bir işlev görmüştür. Bugün unutulmasına rağmen 2010 referandumunda “aktif boykot” tutumunun, referandumda AKP’nin zaferine hizmet ettiği bir not olarak belirtilmelidir. Bugün de HDP açısından Kürt sorununda masanın kurulması ve muhataplık, düzen karşıtı bir mücadeleyi değil düzenle müzakereyi gerekli kıldığından, HDP’nin sol ve düzen karşıtı bir çizgiyi temsil edemeyeceğinin objektif zeminini de oluşturur. Bununla birlikte HDP’nin bugün NATO ya da Avrupa Birliği’ne bakışında ya da tarikat ve cemaatlere yönelik tutumunda, benzerlerinden çok farklı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. 

AKP’nin ceberrut rejimi ve karanlığı altında kalan geniş toplumsal kesimlerin tepkisinin CHP ve HDP’de toplaşması ya da “en hızlı bir biçimde AKP’den kurtulma arzusu”, bu iki siyasi hareketin alanını açarken, solun bu iki çizgi arasında sıkışmasını da beraberinde getirmiştir. Sol ve sosyalist güçler, çok uzun bir zamandır AKP karşıtı mücadelede ve yeni bir toplumsal proje bağlamında bağımsız bir “kuvvet” ortaya koyamadıkları için HDP ve CHP’nin gölgesinde kalmış, bu durum ülke siyasetinde sol kulvarın tamamen boşta kalmasına da neden olmuştur. 

Sosyalist ittifak nesnel bir ihtiyaç

Yaşanan ekonomik krizin etkisinin daha berrak bir biçimde göstermiş olduğu emekçilerin talepleri ile istibdat rejiminin karanlığına karşı özlemleri bugün somut talepler altında toplandığında, solun alanının daraldığını değil tersinden genişlediğini söyleyebiliriz. Emekçilerin talep ve özlemleri ile solun programı, içinden geçtiğimiz kesitte daha fazla örtüşmeye ve bu durum, ülkede sol siyaset boşluğunu daha fazla göstermeye başlamıştır. 

Bugün yaşanan yoksulluk ve işsizliğin çözümü noktasında halkçılık, gericilik karşısında laiklik, emperyalist tekellerin ve sermaye sınıfının yağmasına karşı kamuculuk, toplumsal taleplerin başına yazılacak somut başlıklar. Böylesi bir kesitte toplumun karşısına kamucu, anti-emperyalist ve laiklik programı ile çıkmanın hem nesnel koşulları hem de öznel koşulları bulunmaktadır. 

Düzen siyasetinin sağa yatmış eğik düzleminde sol siyasetin emekçi sınıfların karşısına toplumsal bir proje ve düzen karşıtı bir programla çıkması, emekçi kitleler ve ülkenin ilerici birikimi açısından büyük bir umut olacaktır. Yıllardır CHP ve HDP gölgesinde kalan, HDP ve CHP arasında sıkışan emekçiler gibi sıkışan sol, kendi makus talihini kendi eliyle ortadan kaldırabilir. 

Memleket sosyalist bir çıkış, kuvvet ve güçbirliği bekliyor.

Sosyalist güçbirliği yeni bir umut olacaktır

Bugün sosyalist cenahta seçimlere girme yeterliliğine sahip partiler belli. EMEP, Sol Parti, TİP, TKP ve TKH. Bu partiler arasında TİP, tercihini HDP ile ittifaktan yana yapmış gözüküyor. Millet İttifakı ile HDP’nin arasında kurulacak köprünün meşruiyetini soldan sağlamak üzere adımlar atan TİP, CHP lideri Kılıçdaroğlu ile görüşmede, basına yansıdığı kadarıyla, bu niyetini açıkça beyan etmiştir.

Bununla birlikte EMEP, Sol Parti, TKH ve TKP’nin ortak bir zeminde sosyalist bir güçbirliğini oluşturması, bugün solun temsiliyetinin toplumsal düzleme taşınmasında büyük bir misyonu yerine getirebileceğini belirtmek gerek. Düzen karşıtı bir politik mücadele odağının ve kuvvetinin ortaya çıkması, düzenin yaşadığı sıkışma, tıkanma ve kriz koşullarında, sağa karşı sağın parlatıldığı bir tabloda yeni bir umut ve soluk olacağı açıktır. Önümüzdeki seçimler AKP iktidarının geleceğini belirleyeceği gibi ülkenin de geleceğini belirleyecektir. Ekonomik krizin ağır tablosunun daha da ağırlaşacağı, emperyalist dayatmanın daha da şiddetleneceği, düzenin siyasi krizinin daha da belirgin olacağı bir tabloda solun bir kuvvet ve bağımsız bir odak olarak kendisini ortaya koyması ülkedeki siyaset tablosuna da vurulacak kızıl bir fırça darbesi olacaktır. 

Beklenen de budur. Düzen siyasetinin resmetmek istediği tablo değil, emekçilerin ve ilericilerin rengini çalacağı bir gelecek istiyorsak eğer, sosyalist güçbirliği hem bir zorunluluk hem bir olanak hem de umut olacaktır. 

Comments are closed.

0 %