İktisat tarihimize Marksist bakış
Levent İncedere
Yeni Ülke Dergisi’nin “Okuma Notları” bölümünde önerilen kitapların ortak kültürümüzün gelişmesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu faaliyetin genişleyerek artmasını diliyorum.
Aslında günlük hayatta da biraz öyle değil mi? Okuduğumuz bir kitabı ya da izlediğimiz bir filmi yakınlarımıza benzer şekilde öneririz. Gerçi son dönemlerde en az kitaplar ve filmler kadar video konferanslar ve video eğitimler de önermeye başladık ki, bu, günümüzün iletişim araçlarını etkin kullanmak açısından kaçınılmaz bir gereklilik halini aldı.
Sözü çok uzatmadan bu sayıdaki kitabımıza gelirsek, ilanen söylemiş olayım: Yeni Ülke’nin Danışma Kurulu üyesi ve sürekli yazarı Prof. Dr. İzzeddin Önder’in son kitabı “Türkiye Ekonomisi” Yeni Ülke Yayınlarından çıktı. Görece genç bir yayınevi olan Yeni Ülke Yayınları’nın bu kitap ile ileri bir adım attığı kayıtlara geçirilmelidir. Hatta yetinmeyip bu kitap ile başka önemli kitapların da basılacağına ilişkin beklenti oluştuğunu söylemeliyim.
Değerli hocamız İzzeddin Önder’in kaleme aldığı bir kitap hakkında yazmak elbette zor bir “iş”. Kabul edelim ki bir o kadar da önemli ve gerekli…
İzzeddin Önder’in belli ki yarım asırdan fazladır Marksist bir perspektifle biriktirdiklerinin billurlaşmış bir ürünü olan “Türkiye Ekonomisi” kitabı akademik bir kitaptır. Ancak akademik yayınları takip edenlerin sıklıkla karşılaştığı kuruluğa ve “tarafsızlığa” boğulmuş yayınlara inat aynı zamanda politik bir kitaptır. Özellikle genç akademisyenler için ise hem yöntem hem de dili ve iddialarını ortaya koyuş şekli açısından örnek niteliğindedir.
Kitap yüzlerce sayfalık ansiklopedilerde belki anlatılabilecek ekonomi tarihimizi, istenirse bir oturumda okunabilecek bir sadelikle ve akademik değeri tartışılmaz bir yayından beklenmeyecek türden bir içtenlikle yazılmış. Sadece bu açıdan bakıldığında bile bir başucu ve başlangıç kitabı olarak görülmeli. Gerçi bir kuşağın bilgi edinme kaynağı olan ansiklopediler çoktan tozlu raflarda yerini aldı ama meramımız anlaşılmıştır sanırım.
Diğer taraftan bu kitap iktisat ve siyaset bağlamında eğitim veren sosyal bilimlerin tüm alanlarında, hadi üniversite deyimi ile söyleyelim Türkiye Ekonomisi-101 dersi olarak okutulmalı. Bu önerimizin gerekçesini yazar kitapta şu ifadeler ile açıkça ortaya koymuş:
“Burjuva iktisat biliminin akademi alanında olayları sunuşu öylesi gizemlidir ki, hangi ilişkinin hangi yönde çalıştığı, alt katmanlarda ne tür sürecin devrede olduğu anlaşılmasın diye iktisat adına, Blaug’un ‘totoloji’ olarak nitelediği kurallar teori olarak genç dimağlara zerk edilmektedir. Bitirirken de dersimizden ne anladığımızı özetleyelim: ‘Bayağı iktisat, gerçekte, burjuva üretiminin ve burjuva üretim ilişkileri tutsağı olan yürütücülerinin düşüncelerini, doktriner bir şekilde yorumlamaktan, sistemleştirmekten ve mazur göstermekten başka bir şey yapmaz.’ (Karl Marx, Kapital: Cilt III, s. 804)”
Kitap sunuş ve sonuç bölümleri dışında yedi bölümden oluşuyor. Sunuş bölümünde yazar kitabın hipotezini şöyle tarif ediyor:
“Oldukça geri bir miras üzerinde inşa edilmiş olup, gelişmiş ekonomiler havuzunda kalkınmaya çalışan, geç kapitalistleşen bir ekonominin, -rejim ve çaba açılarından farklı bir yürüyüş rampasına oturtulmadıkça- başarı sağlama şansı sınırlıdır. Zira geç kapitalistleşen ekonomiler üzerinde emperyalistlerin kurduğu ilişkilerin bir ilerleme gibi algılanan her aşamasında, ekonomiye katılanların bir miktarı süpürülüp götürülür. Başka bir deyişle, geri bir sosyo-ekonomik süreçten gelen ve kalkınmış ekonomiler havuzunda kapitalist yöntemle kalkınmaya çalışan, geç kapitalistleşen bir ekonomiye, potansiyel büyüme ve kalkınma şansı, ancak kendisine tanınan olanaklar çerçevesinde verilir; süreçte, mutlak büyüme algılaması eşliğinde ilk anda fark edilemeyen, uluslararası düzeyde göreli bir gerileme yaşanır. Çünkü içine doğulan kapitalist-emperyalist sistem, ülke üzerindeki denetimini kaybetmemek amacıyla, ülkenin gelişme hamlelerine ancak frenleyici destek sağlar. Böylesi karmaşık işleyen bir süreçte ekonominin alt-yapısıyla emperyalistler arasındaki zorunlu iletişimin ve bu baskıcı etkileşimin toplumsal çıkarlara aykırı niteliği, maalesef halkın oylarıyla iktidara gelmiş olan siyasi iktidarın politikasıyla perdelenir.”
Böylece İzzeddin Önder’in bu kitap ile Türkiye ekonomisinin tarihsel gelişimi ve çıkmazları açısından çok tartışılan konulara verdiği yanıtları okuma olanağı bulmuş oluyoruz.
Kitap aşağıdaki bölümlerden oluşuyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden başlayarak Türkiye’nin ekonomi-politik tarihini konu edinen kitapta alt başlıklar aynı zamanda bir tarihsel sınıflandırmayı da içeriyor.
- Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Dönemi
- Kuruluş Dönemi
- Devletçilik ve Savaş Dönemi
- Emperyalizmin Yörüngesine Giriş
- Planlama Dönemi, Ithal Ikameci Montaj Emperyalizmi
- Finansal Sömürüye Açılış
- Neoliberalizm Ağına Giriş.
Böyle bir tanıtım yazısında tüm bölümlere değinme olanağı bulunmuyor. Ama “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Dönemi” bölümünde, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik yapısı özetlenirken sürpriz bir şekilde akademi-üniversite tarihimizde ilgililerinin her yerde bulamayacağı bir özetin ortaya konulduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Yazar en az alt başlıklar kadar özgün olan bir başka sınıflandırmayı ise sonuç bölümündeki tabloda ortaya koymuş. Kanaatimce, ileriki dönemlerde hem akademik hem de politik çalışmalara referans olabilecek bu tarihselleştirme denemesini İzzeddin Önder şöyle açıklıyor: “Metinde oluşturmaya çalıştığım iç politikalar ve küresel savruluşun paralelliğini az sonra sunacağım tabloda şematik olarak gösterebiliriz. Bu şema, her ayrı dönemde uygulanan ekonomi politikasında yaşanan sıkışıklığın, dönemin küresel kapitalist ekonomi politikasına teslimiyetiyle kendi politikasını değiştirdiği gerçeğine dayandırılmıştır. Diğer bir ifadeyle, -devletçilik dönemi hariç- Türkiye ekonomisinde izlenen ekonomi politikaları silsilesi içsel sermaye birikimi ya da üretim güçleriyle üretim faktörleri arasındaki uyumsuzluğun zorladığı organik üretim yapısı ya da sermaye birikim modeli değişimi olmayıp, yaşanan sıkışıklığın aşılması adına ulusal ekonomi politikalarının küresel emperyalist politikalara uyumlaştırılması sürecinin yansımasıdır.”
“Metnin okunuşu esnasında gözümüzün önünden adeta bir film karesi gibi geçen tarihsel koşullar, aynı zamanda bize çok şey düşündürerek, her dönemde karalerin oluşumunda etmen olan tarihsel geri plan faktörlerin irdelenmesi gerektiğini telkin eder.” şeklinde başlayan sonuç bölümü ise bana göre başlı başına bir özet ders gibi olmuş. Sonuç bölümünden sonra yer alan ekler bölümünde yazarın verdiği başlıkların her birisinin kitabın daha iyi anlaşılması için bir çeşit sözlük işlevi de gördüğünü söylemeliyim. Açıkçası kitaplarda ya da dergi yazılarında eklerin olduğu bölümler ya konuya özel ilgisi olanlar tarafından okunur ya da itiraf etmeliyiz ki genelde okunmaz. Ancak bu kitapta kullanılan biçimiyle ekler bölümü okunmadan, özellikle yazarın kaleme aldığı neo-liberalizm bölümü okunmadan, kitap eksik kalacaktır diye düşünüyorum.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki, Prof. Dr. İzzeddin Önder’in kaleme aldığı “Türkiye Ekonomisi” isimli kitap “yeni başlayanlar” ve “genç akademisyenler” başta olmak üzere birçok okurun başlangıç kitabı olacaktır ve yine eminim birçok “eğitimin” kaynak kitabı haline gelecektir.