Futbolu sahadaki adalet üzerinden okumak
Kerem Usluer
“Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu, Türk futbol tarihine geçecek bir karara imza atmış ve Süper Lig kadrosunda yer alan 11, A klasmanında yer alan 5, VAR’dan 1 hakem ile yollarını ayırdığını açıklamıştı. Cüneyt Çakır’ın da bulunduğu ihraç listesinde, yine FIFA kokartlı hakemlerden Ali Palabıyık, Abdülkadir Bitigen ile birlikte, deneyimli Fırat Aydınus, Hüseyin Göçek, Alper Ulusoy’un yanı sıra Bahattin Şimşek, Tugay Kaan Numanoğlu, Suat Arslanboğa, Mert Güzenge, Burak Şeker de yer almıştı.Tahkim Kurulu, Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu’nun aldığı bu kararı bozarken 18 hakem ve 3 gözlemciyi klasmanlarına iade etmişti. MHK, Tahkim Kurulu’nun bu kararına rağmen Cüneyt Çakır ve diğer hakemlere Süper Lig’in geri kalan maçlarında görev vermemişti. Hakemlerle alınan kararlar sonrası Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Eğitim Danışmanı Jaap Uilenberg, TFF MHK Eğitim Danışmanlığı görevinden ayrılmıştı…”
Futbol yazmak futbol izlemek kadar zevkli değil, hatta futbol üstüne düşünmek bir süre sonra eziyet haline geliyor. Yeniden düşünmek, yeniden sorgulamayı getirdiği gibi, tüm bunların sonunda da futbolun tüm kirli unsurlarının sizin önünüze serilmesine neden oluyor. Hâlbuki kaçmanın, her doksan dakikada hayata kendinizi kapamanın, tuttuğunuz takımla umuda sarılmanın bir cazibesi var.
O kirli yüzü şimdi olacağı gibi paylaşsanız ve kimse buna itiraz etmese de sonuç değişmiyor. Yine peşine ısrarla düşüyoruz bu büyünün.
Futboldaki büyük virüs: Piyasa
Piyasanın egemenliğini futbol üzerinde göstermesi ile başladı bu kirlilik. Daha önce çok temiz olmasa da yine de oyuna, sahaya baktığınızda örneğin bahis “şikesi” aklınızdan geçmiyordu. Futbolcuların teknik direktör değil menajer taktiği ile mi sahada olduğunun tartışmasını kafada yapmıyordunuz. Ligin ilerlemesi ile maçları yayınlayan kanalın sıralamaya göre ligi yeniden dizayn etme ihtimalini aranızda konuşmuyordunuz. Kendi bütçenizden daha çok kulübün bütçesini, mali tablolarını dert etme ihtimaliniz çok uzaktı. Ancak her zaman konuştuğunuz değişmeyen bir konu vardı; oyunun sahadaki adaleti.
Futbolun adaleti derken göreceli güçlü ve güçsüzün aynı oyunda karşılaşmasından değil, oyunun kurallarını sahada gözetmesi gerekenden bahsediyoruz, hakemlerden.
Oyundaki adalet: Hakemler
Hakem kelimesinin İngilizcedeki karşılılığı “referee”dir. Bu kelime de “başvurmak”tan doğar. Futbolun doğuşundan çok sonradır hakemin oyuna girmesi. MÖ 2500 yılında Çin’de doğdu bu oyun, hakemliğin gereksinim haline gelmesi ise 1800’li yılları buldu. Hatta sahaya kabul edilmeleri için on yıllar geçmesi gerekti, bu yıllar boyunca oyuna dışarıdan müdahale ettiler. Bu topraklara gelişi o kadar da geç olmadı, kısa sayılacak bir zaman sonra Türkiye’de de maçlar hakem ile oynanmaya başladı ve hakem tartışmaları eminiz o gün başladı.
Günümüzde böyle bir oyunu yönetebilmek için elbette fizyolojik ve psikolojik olarak güçlü olmalısınız. Yalnızca tribün veya ekran başındaki taraftarın duyguları değil konu, asıl konu sonuçların etkileyeceği futbol piyasası. Maç sonu skor tabelası ile “taraftar” mutlu veya üzgün olabilir ama daha önemlisi milyonlarca liranın akacağa yöne etki etmeniz. Elde kuponu ile küçük umuda bağlanan insanlar bir yana parasına para katmak için yatırım yapanları ve bahis aracılığından büyük kârlar edenleri, her puandan para kazanan kulüpleri, sıralamaya ve dolayısı ile görünürlüğe yatırım yapan sponsorları etkiliyorsunuz.
Bunu gören uluslararası futbol yönetim kurulları hakemliğin de “profesyonel “ olmasına karar verdikten sonra hakemliğin ikinci bir meslek ve hatta hobi olarak yapılması tarih oldu. Asıl mesleği örneğin öğretmenlik olan hakemlerin yönettiği maçlar geride kaldı, artık öğretmenlik ikinci bir meslek olarak kalmaya başladı.
Bugün Türkiye’nin en üst futbol organizasyonunda hakemler sezon boyunca sabit maaş alıyorlar, ayrıca çıktıkları maça göre de görev geliri. Bu rakam bir yılda toplam 450,000 TL’ye kadar varıyor. Sözleşmeli hakemlerin maaşları 20 binleri buluyor, maç başına 10 bin lira alınıyor, VAR hakemlerinin maç başına ücretleri 5000 lira civarında.
Bu rakamlar tüm futbol piyasasının içinde ne kadar yer tutar bilmiyoruz ama Türkiye Futbol Federasyonu bütçesinde çok önemli bir yer tutuyor. Ve elbette bu pastadan pay almak için yalnızca fizyolojik ve psikolojik olarak güçlü olmak yeter mi, bundan bu futbol düzeninde kuşku duymamak mümkün olmuyor.
Asıl konumuz aslında en başta haberini geçtiğimiz Merkez Hakem Kurulu’nun hakemlerin listesi üzerinde yaptığı operasyon, bazı hakemlerin dışarıda kalması bu operasyonun başarısız olması ve yeniden eski listeye dönülmesi ve operasyonu yürütenlerin oyunun dışında kalması idi. Şimdi tüm bu gelişmeleri futbolu yöneten piyasa ile para ile ilgisi olmadığını düşünmemek mümkün mü?
Elbette tüm bunlar bize özgü değil. FIFA’nın başkanı Blatter’in ile UEFA’nın başkanı Platini’nin yakın zamanlarda yolsuzluk nedeni ile mahkemelere çıktığını unutmamak gerekiyor.
Evet, piyasa ile futbol büyük bir mikrop kaptı. Şimdiye kadar da mikrobun yol açtığı tüm hastalıklar geçici olarak tedavi edildi. Kesin tedavisi bu düzende mümkün değil ve ne yazık ki bu düzen devam ettiği takdirde ileride belki bu günleri de arayacağız.