Gündem

Şeriat ve Emperyalizm Kıskacında Afganistan

Gökmen Kılıç

Geçtiğimiz günlerde yaşanan gelişmelerle birlikte Afganistan’da kontrolü ele geçiren Taliban iktidara yerleşti. Haber kanalları bir anda hükümet sarayında gezinen, spor salonlarında spor yapmaya çalışan, lunaparkta eğlenen silahlı Taliban militanlarının görüntüleriyle doldu. Diğer yandan Afganistan’da yaşanan trajik kaçış görüntüleri de tüm dünya tarafından izlendi: Şehirlerden panikle kaçanlar, havalimanında ABD uçağına binmeye çalışanlar, hatta uçaktan düşerek yaşamını yitirenler…

Tüm bu kargaşa ABD’nin çekilmesiyle boşalan kritik merkezlere Taliban’ın hızlıca yerleşmesi sonucunda oluştu. Son dönemde ABD ile Taliban arasındaki uzlaşmanın sonuçları üzerine kimi tahminler yürütülse de hiç kimse bu kadar hızlı bir ‘devir teslim’ yaşanacağını tahmin etmiyordu.

Devir teslimden kastettiğimiz ile, ABD’nin ‘dört başı mamur’ bir stratejiyle bu sonuca ulaştığı düşünülmemelidir. ABD emperyalizmi doğrudan ya da dolaylı müdahale ettiği Irak, Suriye ve Libya’da olduğu gibi Afganistan’da da önemli hesap hataları yapmış ve çoğunlukla geride koca bir enkaz bırakmıştır. Her şeye kadir bir güç olmayan emperyalizmin öngörülerinin Afganistan özelinde de tutmadığı açık olarak görülüyor.

Ancak çekilme bahsinde bir süredir ABD ve Taliban arasında yürütülen müzakerelere bakıldığında ABD’nin tamamıyla kontrolü kaybettiği söylenemez. ABD-Taliban anlaşmasının 2020 Şubat ayına dayandığı düşünülürse, bugün yaşanan tablonun planlı bir çekilmenin ürünü olduğu rahatlıkla görülecektir. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump 2020 yılında Axios News’e yaptığı açıklamada “Bu arada, muhtemelen bildiğiniz gibi büyük ölçüde Afganistan’dan çıktık. 19 yıldır oradaydık. Çıkacağız” demişti.[1]

Şimdiki ABD Başkanı Joe Biden da Afganistan konusunda benzer açıklamalarda bulunmuş ve ABD askerlerinin çekileceğini belirtmişti. Biden’ın Afganistan konusunda Trump’tan farklı bir politika izlemediği de bugünkü gelişmeler ışığında ortaya çıkmış oldu. ABD emperyalizminin geride enkaz ve istikrarsızlık bırakma geleneği Cumhuriyetçi ya da Demokratlar tarafından hiç değişmeden devam ettiriliyor.

Bir ABD Dış Politikası Olarak Müdahale ve Çekilme Senaryoları

2001 yılındaki 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’a müdahalesi kuşkusuz emperyalizmin stratejik hedeflerinin bir parçasıydı. Aradan geçen 20 yıllık süre içerisinde ABD, Afganistan’da oldukça zor ve masraflı bir işe kalkıştı. Fakat müdahalenin meşakkatli ve masraflı olması sahadan çekilmek için tek neden olamaz.

Esas neden emperyalizmin şimdiye kadar istediği ya da beklediği hamleleri Afganistan’daki mevcut varlığına rağmen gerçekleştirememiş olmasında aranmalıdır. ABD’nin Afganistan’da kurduğu yapı bu anlamda işlevini yitirmiş ve bir yerden sonra kontrolü sağlamaya dönük hamleler anlamsızlaşmıştır. ABD’nin savaşı kaybettiği söylenemese de ortada bir ‘başarısızlık’ olduğu kesin. Taliban ile yapılan anlaşma ABD’nin Afganistan’daki başarısızlığı bağlamında değerlendirilmelidir. ABD’nin A planı değilse bile opsiyonlarından biri olan Taliban uzlaşması, 20 yılın ardından bir can simidi misali uygulamaya koyulmuştur.

Tekrar edecek olursak, çekilme kararı ne başlı başına bir yenilgi ne de gizli ajandalarda muntazam ilerleyen bir planın parçasıdır; yaşananlar işlevini yitirmiş bir mekanizmanın tasfiyesi olarak okunmalıdır. Bundan sonrası için net şeyler söylemek için ise henüz erken görünüyor. Yapılan anlaşmanın içeriği ve gizli maddeleri henüz ortaya çıkmamışken ileriye dönük kesin ifadeler kullanmamak gerekir. Yalnızca anlaşmaya dönük olarak ABD çıkarlarının Afganistan’da Taliban tarafından korunacağına dair bir şüphe bulunmuyor. ABD’nin kendi eliyle oluşturduğu devlet mekanizmasının ve güvenlik teşkilatının planlı bir şekilde tasfiye edilmesi, mahkûmların takas edilmeleri, Taliban’a uygulanan ambargonun belli çerçevede kaldırılması gibi adımlar, Taliban’ın da buna karşılık sözler verdiğini bizlere gösteriyor.

Bundan 20 yıl önce girdiği Afganistan’ı herhangi bir iktidar boşluğuna mahal vermeden eski müttefiki ‘mücahitlere’ teslim eden ABD’nin başka bir stratejik hamle ile geri dönüp dönmeyeceğini ise zaman gösterecek. Bu bağlamda İran ve Çin’e komşu olan bir ‘Talibanistan’ yaratılmasının belli avantajları bulunabilir.

Olasılıklar ve nedenleri ne olursa olsun, yaşanan gelişmeler Afganistan halkı için “ölümlerden ölüm beğenmek” anlamına gelmektedir. Afganistan, emperyalizmin işgalinden nefes almaya fırsat bulamadan şeriatçı gericiliğe teslim edilmiştir.

Afganistan Hep Bildiğiniz Gibi miydi?

Afgan halkı için durum karanlık ve üzücüdür; savaşın sıradanlaştığı, kadının adının bile geçmediği, açlık ve yoksulluğun yaygın olduğu belki de dünyanın en karmaşık coğrafyalarından biridir Afganistan.

Bu makus talihin nedenlerini Afganistan’ın kendi özgün dinamiklerinde aramak pekâlâ mümkündür. Geçmişten bugüne Afgan haklının yaşadığı onca badirenin bugünkü tabloyu yarattığı da söylenebilir. Fakat bu tablonun bundan 30-40 yıl öncesine kadar çok daha farklı olduğunu ve bugünkü tablonun müdahaleler sonucunda oluştuğunu hatırlatmak isteriz.

Afganistan henüz dinci gericilik ve işgalle tanışmadan önce sol bir iktidar tarafından yönetiliyordu. O zamanki adı Afganistan Demokratik Cumhuriyeti olan ülke, 1978 yılındaki Nisan Devrimi’nin ardından iktidara gelen sosyalist Afganistan Demokratik Halk Partisi (ADHP) tarafından 1992 yılına kadar yönetildi. Kuşkusuz bu dönem ülke tarihinin en ilerici dönemi olarak kayıtlara geçmiş bulunuyor. Kadınlara erkeklerle eşit hakların tanınması, bilimsel eğitim sistemi, okuma yazma seferberliği ve toprak reformu gibi önemli reformlar bu dönemde hayata geçirildi.

Afganistan’ın bugünkü durumuyla kıyaslandığında hayal ürünü olarak görülebilecek bir Afganistan…

Bugün dinci gericiliğe teslim edilen Afganistan bu duruma doğal dinamiklerle değil doğrudan müdahaleler sonucunda geldi. Afganistan’ın dönüşüm süreci Soğuk Savaş yıllarında ABD müdahalesiyle başladı. Sovyet yanlısı ilerici iktidara karşı Afgan gericiliğinin simgesi durumuna gelen “mücahitler” ABD ve Körfez ülkelerinin desteğiyle silahlandırdı. Coğrafi olarak kontrolü güç bir ülke olan Afganistan’da cihatçı örgütlerin saldırıları giderek arttı ve iktidarı korumak isteyen ADHP son çare olarak Sovyetler Birliği’nin desteğini talep etti. Sovyetlerin gelmesi Afganistan yönetiminin varlığını sürdürmesi bakımından önemli bir adımdı. Ancak Sovyetler Birliği 80’lerin sonlarında yaşadığı siyasi kriz nedeniyle Afganistan’daki güçlerini geri çekti. Bu tarihten itibaren ADHP giderek güç kaybetti ve ülke adım adım cihatçı örgütlerin eline geçti.

1990 yılında ADHP adını değiştirerek Vatan Partisi adını aldı ve mevcut ilerici anayasa değiştirildi. Muhammed Necibullah liderliğindeki Vatan Partisi 1991 yılına geldiğinde ülkenin yalnızca %10’luk kısmında kontrolü sağlayabiliyordu. Cihatçı örgütlerin kuşatması giderek arttı ve 1992 yılında Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nin son devlet başkanı Necibullah, Taliban tarafından işkence edilerek idam edildi.

Afganistan bu tarih itibariyle büyük ölçüde ABD destekli dinci Taliban’ın kontrolüne girdi. 2001 yılı öncesine kadar Afganistan’ın kısmen hâkimi olan Taliban, bugün başkent Kabil başta olmak üzere Afganistan’ın neredeyse tamamında hakimiyet sağlamış görünüyor. Bugün ortaya çıkan tablonun mimarı, o tarihlerden günümüze Afgan cihadının mucidi olan ABD emperyalizminden başkası değildir.

Afganistan Gündeminde Doğrular ve Yanlışlar

Afganistan gündeminin Türkiye’ye yansıması ise başka bir yazının konusu olacak kadar kapsamlı. Mülteci-Göçmen meselesinden tutun, Türkiye’nin ABD ile olan ilişiklerine kadar birçok önemli başlık sıralanabilir.

Biz ise ABD-Taliban bağlamında gündemde olan iki yaklaşıma burada değinmek istiyoruz:

Birincisi, Doğu Perinçek’in Taliban’ın zaferine yüklediği antiemperyalist anlamdır. Perinçek yaptığı açıklamada Afganistan’daki gelişmeleri, “Taliban, Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’de yaptığı gibi Afganistan’ın Kurtuluş Savaşını başardı” şeklinde yorumluyor.

Perinçek’in tuhaf açıklamaları bununla da bitmiyor, “Afganistan’ın seçenekleri ne, Amerika veya Taliban. Taliban’dan modernlik, çağdaşlaşma, kadın-erkek eşitliği, oradan gelecek. Oradaki süreçler, oradaki çelişmeler, Afgan halkı getirecek.”

Perinçek’in ABD beslemesi cihatçı Taliban’dan antiemperyalist bir kurtuluş savaşını nasıl çıkardığı bir muamma(!)

Taliban iktidarının bir ilerlemeye denk düştüğü gibi akıldışı bir bakış açısı sanıyoruz ancak Perinçek ve Vatan Partisi siyasetinden beklenebilirdi. Bu konuda konuşmak için sanıyoruz biraz kitap karıştırmak ve tarihe bakmak yeterli olacaktır; fazlası değil… Çünkü Perinçek’in açıklamaları bir görüşten öte insan aklıyla alay etmeye daha yakın görünüyor.

İkinci nokta, Afganistan’ın Taliban karanlığına teslim edilmesinin ABD’nin yokluğuyla açıklanmaya çalışılması. ABD olsaymış kadınların özgürlüğü sağlanır, şeriat hükümleri uygulanamazmış.

Daha ileri gidip, ABD ve Batı kapitalizmi karşıtlığının şeriata neden olduğu gibi daha uç söylemlerle karşılaşmak da mümkün. Burada hem ABD’nin dinci gericilik ile ilişkisi görmezden geliniyor hem de ABD ve Batı emperyalizmi dinci terör karşısında temize çıkarılıyor.

Bu yaklaşım açıktan ideolojik bir saldırı olarak görülmeli ve mücadele edilmelidir. Dünya genelindeki dinci gericiliğin emperyalizmden bağımsız hareket etmediğini, tersine; Taliban’dan El-Kaide’ye, El-Kaide’den IŞİD’e uzanan silsilenin en tepesinde ABD emperyalizminin bulunduğunu her fırsatta tekrar etmeliyiz.

Bu bağımlılık ilişkisi yukarıda değindiğimiz her iki görüş tarafından da yok sayılmış durumdadır. Ne şeriatçı Taliban’dan antiemperyalizm ne de ABD’den gericilik karşıtlığı beklenmelidir. Bu iki gerici güce karşı beklentilerimizi yükseltmek yerine mücadele araçları geliştirmek en sağlıklısı olacaktır.

Son olarak, Türk dış politikasının bu bağımlılık ilişkisinin bir türü olduğunu son Afganistan gündeminde bir kez daha görmüş olduk. Afganistan’da görev almaya pek hevesli AKP-MHP iktidarı, egemen devletlerin tası tarağı toplayıp gittiği bölgelere Türk askerini göndermek konusunda birbirleriyle yarış içerisindeler. Birkaç gün öncesine kadar “Afganistan’ı terk etmek, Türkiye’yi tehlikeye atmaktır” diyen MHP lideri Bahçeli’nin, varılan anlaşma çerçevesinde Türk askerinin çekilmesi kararına ne diyeceği merak konusudur. Emperyalizm gel deyince gelen, git deyince de giden bir anlayışın ülkeye, memlekete hiçbir faydası bulunmuyor.

Afganistan örneği ortadadır; emperyalizme teslim olanlar egemenliğini kaybederler. Afgan halkının özgürlük ve bağımsızlık özlemi ise başka yarınlara kalmıştır. Bu tabloya bakarak “kahrolsun” ile başlayan tüm cümleleri gericilik ve ABD emperyalizmi için söylememek elde değildir.

[1] Taliban-ABD anlaşması Afganistan’ın nasıl kaderini belirledi, anlaşma ne öngörüyordu? (18.08.2021) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58255094

Comments are closed.

0 %