Nasıl bir Türkiye depreme hazırdır?
Dr. Savaş Karabulut[*]
Anadolu; güzeli daha güzel yapan, bağrında beslediğini büyüten, can’a can veren Anadolu… İçinde bulunduğu coğrafi koşullara göre son dağ oluşum kuşağından itibaren; dağları, ovaları, dereleri doğuran Anadolu… Bu güzel doğayı ve coğrafyaya ait bu güzellikleri verirken, sürekli dinamik olan Anadolu… Anadolu coğrafyası dünyanın ilk okyanusuna (Tetis) ev sahipliği yapmış ve son 30 milyon yıllık süreçte güneyinde bulunan Arap ve Afrika levhalarının kuzeye doğru hareketiyle aktif fay zonlarını (Bitlis-Zağros Kenet Kuşağı, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fayları, Kıbrıs-Helenik Yayı ve Batı Anadolu Genişleme Bölgesi) oluşturmuştur. Bu fay zonlarında ise son 2000 yıllık verilere (1900 yılı öncesi tarihsel kayıtlar ve 1900 sonrası sismometre ile depremlerin kayıt edildiği dönem) göre büyük birçok depremin meydana geldiği görülmektedir. Hemen hemen her orta ve üstü büyüklükteki depremde ise canlar almış, yapılara hasar vermiş veya yıkmıştır. Cennet Anadolu’yu, “Cehenneme çevirenler nedeniyle” neredeyse tek suçlunun bir doğa olayı olan depreme yüklenmesi durumuyla karşı karşıya olduğumuzun da bilinmesini isterim.
Afetler Politik Becerisizlikten kaynaklanmaktadır
30 Kasım 2020 Sisam Adası depreminde 119 yurttaş, 24 Ocak 2020 Elazığ-Doğanyol depreminde 41 yurttaş, 23 Ekim 2011 Van depreminde 644 yurttaş, 12 Kasım 1999 Düzce depreminde 763 yurttaş ve 17 Ağustos 1999 yılında Gölcük’te (Kocaeli) meydana gelen depremlerde resmi rakamlara göre 17.480 yurttaş hayatını kaybetmiştir. Sadece Cumhuriyet döneminde meydana gelen depremlerde 83 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Deprem dışında heyelan, kaya düşmesi ve çığ gibi doğa olaylarında da binlerce yurttaş hayatını kaybetmiştir. 24 Ağustos 2020 tarihinde Giresun’da hidroelektrik santral nedeniyle meydana gelen sel ve son olarak Temmuz ayında Rize’de meydana gelen heyelan ve sel baskını da ölümlerin meydana gelmesine neden olmuş ve bu doğa olayları da birer afete dönüşmüştür. Kentlerin ortasında heyelanların, derelerin taşması sonucu su baskınlarının, kaya düşmeleri gibi doğal ve havai fişek fabrikasının patlaması gibi teknolojik afetlerin meydana gelmesi nedeniyle afetlerin yaşanması ise günümüz Türkiye’sinde neredeyse sıradan bir olay haline gelmeye başlamıştır. Plansızlık, altyapı eksikliği, bilimin ve mühendisliğin işaret ettiği doğrular yerine siyasi iktidarın mega rant projeleriyle kentleri günümüzde getirdiği durumun açık bir tablosu karşısında, yakın gelecekte meydana gelecek Marmara Denizi depreminde yüz binlerin hayatını kaybedeceği bir durum karşısında ne yapmalıyız ki doğa olayları afete dönüşmesin sorusunu kendimize tekrar sormamız gerektiği bir durum ortaya çıkmıştır. Nasıl bir ülkede yaşarsak, doğa olayları veya yapay/teknolojik afetler yaşanmaz sorusu da bu noktada önemlidir.
Ülke nasıl yönetilirse, depreme hazır hale geliriz!
Yaşanan tüm afetlerin sorumlusunun AKP iktidarı olduğu gerçeği karşısında, kent emekçileri açısında asıl afetin AKP iktidarı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Afetin çözümü ise kent emekçilerinin kendi iktidarı kurulmadıkça mümkün olmayacaktır. Merkezi planlı bir ekonomiyle yönetilen bir ülkede, sadece kamu kârını merkeze alan bir siyasal sistem kurulmadığı sürece, deprem ve benzeri olaylar afete dönüşmeye devam edecektir. Ülkemiz ekonomisinin merkezinde yer alan özelleştirmeler, kentlerde yaşatılan mega inşaat projeleri, kıyı ve liman yollarının yarattığı erozyon, enerji üretmek için yaratılan rant projeleri ve coğrafyayı hunharca katletmek için ısrarla yapılan projelerin yıkıcı sonuçlarını da beraber yaşıyoruz. Son yıllarda sıklıkla yaşanan kent afetlerinin nedeni işte bu ekonomik ve kamucu olmayan politikalardır. Deprem ve benzeri doğa olaylarının afete dönüşmemesi için yapılması gereken ise hasar görebilirlik etkeninin minimize edilmesidir. Her doğa olayı bir doğal tehlike olup; can kaybı, yaralanma ve yıkımların yaşanmaması ise doğa olayları için bilim insanlarının ve mühendislerin işaret ettiği risklerin bertaraf edilmesi ile mümkündür. Mühendislik yapılarının özellikleri, bölgesel koşullar, zemin problemleri dikkate alınarak şehir plancılığı, merkezi kalkınma planları ile birlikte yaşam alanları tasarlanmalıdır. Depreme hazırlık süreci salt yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesiyle değil, merkezi planlı bir ekonomi ve kamucu bir bakış açısıyla bu nedenle mümkündür. Oysa ülkemizde 1980’ler sonrası özelleştirmelerle Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) peşkeş çekilmesi ile, özellikle 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle deprem vb. doğa olaylarına karşı hazırlık sürecini yönetmek yerine bu olaylar birer rant yaratma aracı olarak görülmüştür. Kamusal denetim ve kamu yararı ise terk edilmiştir. Bu nedenle nasıl bir ülkede depreme hazırlanırız sorusuna verilebilecek tek yanıt: Merkezi planlı, kamucu, kentleşme ilkelerine uygun, bölgesel eşitsizlik koşullarını ortadan kaldıran ve üretimi merkeze alan yeni bir ülkenin kurulması ile mümkün olduğu gözükmektedir! Piyasacı, sermayenin ve onun müteahhidinin elde edeceği kazanç yerine, kamunun yani çoğunluk olan halkın yaşam hakkı ve kârını merkeze alan, denetleyen bir sistemle yönetilen bir ülke inşa edilmedikçe, tüm doğa olayları emekçi kent sakinlerinin canını almaya devam edecektir.
Düzen partileri çözümsüzlük üretir.
Günümüzde AKP, CHP vb. hiç de birbirlerini aratmayacak şekilde kamuculuğu ve planlı ekonomik modeli terk eden ve sermaye grupları, partili yandaşları ile kendi elde edecekleri kârı (partilisi, müteahhitti ve taşeronuyla) merkeze alan yönetim şekilleri olduğu sürece afetlere hazırlanmak mümkün değildir! Bu da yetmez; günümüz siyasi konjonktüründe bilimi ve mühendislik bilgisini merkeze alan laik ve tüm canlı yaşantısına (sadece insanı değil) eşit yaşam hakkı tanıyan, demokratik bir yönetim modelinin düşünülmediği bir yönetim şekli de depreme hazırlık haline gelemez.
Marmara Depremi afeti değil, katastrofu yaşayacaktır
Jeofizik Mühendisi ve Deprem Bilimci olarak, deprem konusuna salt bilim ve mühendislik verileriyle çözüm üretilemeyeceğini bu iktidar döneminde görmüş olduk. Asıl büyük resmin politik ortamda şekillendiğini ve depreme hazırlık konusunda sorumluluk almaktan kaçınan bir yönetimin iktidar olduğunu söylemek ise yanlış olmayacaktır. Bilimin gerçekliğinden uzaklaşmış, sermaye sınıfına rant yaratmak dışında bir düşüncesi olmayan, her mega/en büyük/en yüksek/en, en… en… projesiyle yaşam alanlarını karabasana çeviren kentleri yaratanlar ise yaşanan tüm afetlerin asıl sorumlularıdır. Ülke nüfusunun 1/5’inin yaşadığı, ekonomi ve sanayinin merkezi olan Marmara Bölgesi ve özelinde İstanbul’a yakın bir noktada meydana gelecek Marmara Denizi depreminde (M>7 ve üzerinde) afet yerine daha büyüğü olan bir katastrof yaşanacaktır. Bu büyüklükteki bir deprem meydana gelmesi durumunda Marmara Denizi’ne komşu 7 ilde yapı stoku, zemin koşullarından kaynaklı mühendislik problemleriyle karşı karşıya kalınacağı gayet açıktır. Yaşanacak yıkım gerek siyasi iktidar ve onun bakanlığı, gerekse yerel yönetimler tarafından iyi bilinmektedir. Ancak “güttükleri politikalar” gereği çözüm üretmek istememekte ve sınıfsal olarak kent emekçilerinin güvenli barınma hakkı için bir bütçe ayrılmadığından da çözümü de emekçilere yüklemektedirler. Tek bir çözümleri olduğu da gayet açıktır: O da yaşanacak deprem sonrası oluşacak büyük yıkım sonrası yeni inşaat projeleriyle rant alanlarını genişletmektir.
Deprem Tehlikesine karşı tek kurtuluş Kent Emekçileri Öz örgütlülüğüdür!
Mevcut siyasi iktidar ve yerel yönetimlerin kent emekçilerine güvenli barınma hakkının tesisi konusunda çözüm üretmemiş olması karşısında çözüm yine kentteki sınıf kardeşlerinden gelecektir. Kent emekçilerinin kurtuluşu, mahalle komitelerinin kurulduğu yani halkın kendi öz örgütlenmesini tamamladığı, dayanışma, yardım ve işbirliğini sağlandığı bir durumu yaratmaktır. Bunun dışında sermaye devletinin sağlayacağı bir çözüm bugünün şartlarında mümkün değildir. Yönetenlerden deprem öncesi ve sonrasında bugünden bilinen yaşanacak yıkım nedeniyle kamusal bir kaynağın sürekli hazır halde olması için talep yükseltilmeli ve afet yönetimi konusunda yerel yönetimlere doğrudan yetki verilmesi ise çözüm açısından günümüz siyasi konjonktüründe zorunludur. Günümüzdeki sözde siyasi çekişme ortamı içinde depremler sırasında merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasında yaşanacak koordinasyon eksikliğini bu şekilde aşılmalıdır. Depreme hazırlanmak gibi bir amaç karşısında afetlere hazırlık için siyasi iktidar ve yerel yönetimlerin amaç-fonksiyonu ve organizasyonu içinde yerel yönetimleri derdest eden ve yukarıdan belirleyici olan hiçbir yöntem başaralı olamayacaktır. Deprem sorunun birincil muhatapları ise kentlerde yaşayan emekçilerin söz-yetki-karar hakkının olmadığı hiçbir çözüm gerçekçi olmayacaktır.
Depreme öncesinde çözüm üretemeyenler, depremden sonra yaşanacak yıkıma bütçe ayırmak zorunda kalacaktır!
Yakın bir zamanda meydana gelecek bir depremde ülke ekonomisinin ve doğal olarak kent emekçilerinin toptan iflası yaşanacaktır. Yüzlerce milyar dolarlık bir yıkımın faturasını da kent emekçilerine yıkılması karşısında, %70’i borçlu olan bir iktisadi durum karşısında kent emekçilerinin kurtuluşunu bankalardan sağlanacak krediler de finanse edemeyecektir. Çünkü bankaların iflası kaçınılmazdır. Bankanın kredisi, ödemelerin kesilmesi durumunda bankada parası olmayan bir para sistemin çöküşünü de beraberinde hazırlayacaktır. Deprem sırasında yaşanacak ekonomik kayba eşdeğer bir bütçenin ise şimdiden yaratılması gerekmektedir. Deprem sırasında mudilerin tasarruflarını kaybetmesi ise yaşanacak afet krizinin derinleşmesinin önünü açacaktır. Hayatta kalmak, temel gereksinimlerin ilk şok dalgasını karşılar ancak depremden sonra en kısa sürede ekonomik kaybın nasıl karşılanması gerektiği konusunda da reçetelerin ve planın halka gerçekçi bir şekilde sunulması gerekmektedir. Günümüz tek adam rejiminde, bakanlığın afetler yaşandıktan sonra olay yerinde vereceği gerçekçi olmayan vaatlere kent emekçilerinin karnı toktur. Depreme hazırlığın kurtuluşu da sınıfın öz örgütlü gücüyle birlikte gelecektir. Örgütsüz kent emekçileri ise depremde yıkılacak binalarda sermayenin her gün ezmekten geri durmadığı gibi ezilecektir. Bu nedenle kent emekçilerini depreme hazırlayacak yeni bir ülkenin kurulması gerekmektedir.
[*] Jeofizik Yüksek Mühendisi, Deprem Bilimci