Sergei Prokofiev’i Hatırlamak
İlayda Ar
20. yüzyılın en değerli bestecileri arasında yer alan Sergei Prokofiev, Sovyet Sosyalist müziğinin gelişiminde ve tanıtımında önemli rol oynamış isimlerden biridir. Yaşamı boyunca farklı ülkelerde bulunmuş ve tarihi birçok olaya tanıklık etmiş olan Prokofiev, sanatını yaşadığı dönemden üretmiş, sürekli değişen müzik diliyle ise pek çok tartışmaya konu olmuştur.
Piyanist bir anne ve çiftçi bir babanın çocuğu olarak Ukrayna’nın küçük bir köyünde, kırsal ezgiler eşliğinde gelenekçi ve muhafazakâr bir eğitim almıştır. Bununla birlikte gelişen dünya görüşü ve yaşadığı çağ onun müzik dilinin oldukça değişken olmasına sebep olmuştur. Özellikle ilk dönem eserleri, geç dönem eserlerinde gördüğümüz muzip, lirik ve dramatik dilden oldukça uzaktır.
Modern müzik anlayışını henüz tanımayan genç Prokofiev’in başkente taşınıp St. Petersburg Konservatuvarı’na kabul edilmesiyle hayatında yeni bir dönem başlamıştır. Burada Nikolai Rimsky Korsakov gibi dönemin en iyi hocalarından eğitim alan besteci kısa zamanda öğrendiği ve daha önce tanımadığı modern müziğin etkisinden çıkamamış, böylece daha cesur ve radikal kompozisyonlar yazmaya başlamıştır. Çağdaş Müzik Akşamları’nda gösterdiği performansları ile de Sovyetler’in en değerli bestecilerinden biri olmak üzere yönünü belirlemeye başlamıştır.
19. yüzyılda ortaya çıkan yeni sanat akımları önce edebiyatta daha sonra ise müzikte güçlenirken Prokofiev de araştırmacı kişiliğini eserlerine yansıtmıştır. Rusya’da müzik ve edebiyatın birbiriyle etkileşimi bestecinin sanatsal ve entelektüel gelişiminde önemli rol oynamış, kendisi edebiyatta yenilenen çalışmalar ile ilgili yeni müzik terimleri geliştirmiştir. Üç ve dört numaralı sonatlarında, üçüncü piyano konçertosunda bu terimlere yer vererek adeta gerçekliği aştığını, betimlemeleri ile ise dinleyicisine bir masal anlatısı sunduğunu söyleyebiliriz. Rimsky Korsakov’un Sadko, Kar Kız ve Altın Horoz operaları; Lyadov’un senfonik şiirleri Prokofiev’in bu üslubuna kapı açmış eserlerden bazılarıdır. Besteci bu yeni üsluba kayıtsız kalmamış, halk ezgilerini de ekleyerek çağdaş dönem etkisini yakalamıştır. Opus[1] 16 iki numaralı piyano sonatında doğu ve batı arasındaki Rusya’nın karma müziğinin sert ve keskin duruşu ile kendi özgün stilini harmanlayarak bir karnaval yaratması bunun en büyük örneklerindendir.
Prokofiev yaratım hayatı boyunca müziğindeki öğeleri bazen doğduğu köyden, bazen yaşadığı toplumdan, bazen ise düşlerinden çıkarmıştır; ancak tutkusu kaynağını ağırlıklı olarak dinlediklerinden alır. Joseph Haydn ve klasik dönem müzik de onun için tutkuyu anımsatan ögeler arasındadır. Bu tutku ona ilk senfonisi ve aynı zamanda neo-klasik üslubunu sunduğu ilk eseri olan Op. 25’i besteletmiştir.
1915-17 yıllarında devrim öncesi değişmekte olan dünyanın etkileri sanat alanında da karşılığını bulmuş, müzisyenler bireysel duruşlarını yavaş yavaş terk ederek toplumsallığa yönelmişlerdir. Müziğinde kargaşa ve hatta aykırılığıyla sık sık gündeme gelen Prokofiev ise bu yılları üretkenliğiyle değerlendirmiş, Op.13 Maddalena ile birlikte Fyodor Dostoyevksy’nin Kumarbaz’ını Op.24 opera olarak bestelemiştir.
Bestecinin devrim öncesi dönemdeki çalışmaları yoğun arayışlara tekabül eder. Eserlerindeki armonik düşünce ve şekil giderek daha karmaşık hale gelir.
Aynı yıllar I. Keman Konçertosu’nu da yazan besteci eserin ilk bölümünde durağan melodilerin uyumuyla dinleyicisini içine çekerken aniden kuvvetlenen uzun notaları ile ise adeta bir rüya sahnesi hazırlar. Prokofiev müziğinde ön planda tanıttığı motifleri ile muzip bir tavır takınırken, kalıpların dışına çıkarak müziğinin cesur ve yenilikçi tarzını ortaya koyar.
1917 yılının sonlarında ise nihayet ülke iklimindeki fırtınalı günler Çarlık otokrasisinin yıkılması ve sosyalist devrimin gerçekleşmesi ile aydınlığa çıkar. Devrim, müziğin de içinde olduğu kültürel birçok değişikliği beraberinde getirmiştir.
1917 yılı Prokofiev için son derece verimlidir. Şubat 1917’de Çar II. Nikolay devrildiğinde, besteci Petrograd sokaklarında zaferi kutlamaktadır. Bu toplumsal ve siyasi değişim onda da yenilenme duygularıyla karşılık bulmuştur. Bir yıl içinde muazzam sayıda yeni müzik eseri üretir.
Sonrasında halkların müziğini derleme ve yüksek müziğe ulaşma fikrine (halk kültürünü ve sosyalist bilinci taşıyan müziğin, diğer ulusların öğeleri ile zenginleştirildiği anlayış) bir süre ayak uyduramadığı için daha sonra geri dönmek üzere ülkesinden ayrılmıştır.
Ülkesinden uzak 18 yıl geçiren besteci bu sürenin ilk 10 yılında Avrupa’da dinleyicinin istediği müzik dilini anlamaya çalışmış, Avrupa müziğinin hızlı değişimine ayak uydurma mücadelesinde çok fazla eser vermiştir.
Senfoni No.2 ve No.5, Op. 55 piyano konçertosunda Prokofiev batı müziğinde sıkışmışlığıa karşı yeni ve cesur hamleler gerçekleştirmiştir. Kendi içsel kaosu müziğinde belirleyicidir ve bu kaosu disonans[2] biçimde eserler yazarak yansıtmıştır. Hemen her eserinde yeni bir müzik anlayışı sunan besteci burada temellerini attığı ekspresyonizm anlayışını da “Fiery Angel”, Op.37 operasında ustalıkla işlemiştir.
Prokofiev dinleyicisini kimi zaman eserlerinde kullandığı dil ile kendi iç dünyasının parodisine ortak etmiş, kimi zaman ise aykırılığı ile yeniliğe davet etmiştir. No.5, Op.38 sonatında ise enerjiden yoksun melodileri ile hayatı boyunca notalarını gelenekselcilikten modernizme, lirizmden dramatiğe süren ve sağlık durumu kötüye giden yorgun bir besteciyi ifade etmektedir.
18 yıla birçok deneme, kuartet, senfoni sığdıran besteci zamanla eserlerine de yansıyan vatan hasretini sonlandırmak üzere ülkesine temelli dönüş yapmıştır.
Aradan geçen 18 yılda ülkenin siyasi iklimi birçok alanda etkisini göstermiştir. I. Dünya Savaşı sonrası birçok alanda olduğu gibi müziğin gelişimi de zarar görmüştür. Rusya’nın önde gelen orkestralarından Serge Koussevitzky Orkestrası’nda yer alan müzisyenlerin çoğu askerlik görevinde olduğu için orkestranın dağılmış olması bu zararlardan yalnızca biridir. İç savaşın da getirdiği yıkımlar, tüm kurumlarla birlikte müziğin de Sovyet sistemine göre yapılandırılması ile toparlanmıştır. Sovyetler bu yeni yapılanma ile çok sesli Avrupa müziğine halk kültürünü de eklemleyerek müziğin alternatiflerini keşfeden herkese üretme imkânı sağlamış, Pravda Gazetesi’nde yer verdikleri övgü ve eleştirilerle müziği, üreten sınıfın öncülüğünde halkın gündemine taşıyarak halkların müziğini ilan etmiştir.
Ülkede atonal (ton dışı) müzikten ziyade halkın her kesiminin yorumlayabileceği akılda kalıcı melodiler, koro ve şarkı yapıtları desteklenmiştir. Prokofiev de bu doğrultuda yenilikçi tarzından vazgeçmeden modernizmi sade bir yapıya taşıyarak Rus müziğini ve kültürünü tanıtan eserler vermeye başlamıştır.
“Peter ve Kurt” masalını bestelerken ise usta olduğu betimleme sanatını notaları ile buluşturmuş ve her melodide bir hayvan karakterini tasvir etmiştir. Bu süreçte verdiği eserlerinde çekingen, alaycı ve bazen de zalim tonlardaki müziğini Rus halk melodileri ile harmanlamıştır.
Sosyalist devrimin eserlerine en büyük yansıması belki de Op.74 Ekim Devrimi’nin 20. Yıldönümü Kantatı’dır. Kantatın sözleri Ekim Devrimi lideri Vladimir İlyiç Lenin’in makaleleri ve sözlerini temel alır. Bunun yanında sosyalizmin ve devrimci mücadelenin öncüleri Marx ve Engels ile Stalin’in sözlerini de içerir[3]. Prokofiev eserini amatör ve profesyonel koro, senfoni orkestrası, nefesli çalgılar, perküsyon orkestrası ve Rus halk enstrümanları orkestrası için yazmıştır. Burada müziğini yeni bir düzen savaşından ve bir devrimden yaratan sanatçı müzik yoluyla bu büyük tarih olayı da canlı kılmıştır.
Prokofiev müziğini sanatın birçok alanı için olduğu gibi sinema için de üretmiştir. Sovyet halkının mücadelesini sembolik bir biçimde anlatan Sergei Eisenstein’in Alexandr Nevsky[4] filminin müziği Op.78’de besteci ulusal öğeleri vurgulayan çan seslerini kullanmıştır. Aynı sesi II. Dünya Savaşı sırasında yazdığı savaş sonatlarında da duymamız tesadüf değildir. Bu ses, karanlığı dağıtacağını haber veren Sovyetler’in ta kendisidir.
O müziğini; köprülerden oluşan uzun notaları, eserin altına imza atarcasına kullandığı farklı tempoları ile daima çağının ötesinde ve şaşırtıcı bir yerde tutmuştur. Savaş Sonatları (VI. VII. ve VIII. Piyano Sonatları) da müziğindeki ustalığı ile bizi şaşırtan eserleri arasındadır.
Tiflis’te folklorik araştırmalar yapan Prokofiev Savaş Sonatları’nın ilki olan altıncı sonatında o günlerin gergin ve kasvetli ortamını, dehşete düşüren bir ritim ile ortaya koymuştur. Eserde enstrümanın tok ve kuvvetli sesi kapıda olan II. Dünya Savaşı’nın habercisi niteliğindedir. Yedinci sonatı ile besteci tam anlamıyla olgun döneminin zirvesine ulaşmıştır. Savaşın dramatik ve mücadele dolu günlerini an ve an dinleyicisine yaşatır. Sovyetler Birliği bu eseri için usta besteciyi “Stalingrad” ödülü ile taçlandırmıştır. Sekizinci ve sonuncu Savaş Sonatında ise Prokofiev, kazanılan zafer coşkusunu ve savaşın izlerinin silinmeye çalışıldığı o düşünceli, sessiz ortamı lirik bir üslupla anlatmıştır. Bu üç eser ve sonrasında bestelediği (Savaş ve Barış Operası, Beşinci Senfoni, Op.100, Korkunç İvan film müziği, Op. 116 ) eserlerinde kullandığı basit, sakin, nazik dili bir süre sürdürmüş ve savaştan ne denli etkilendiğini açıkça paylaşmıştır.
Komünist bilinci ve devrimci ruhu yansıtan birçok eserinin ardından Prokofiev, aralarında dönemin önde gelen bestecilerinin de (Şostakoviç, Haçaturyan, Myaskovsky) bulunduğu bir grupla müziklerindeki anlaşılmaz, karışık yapı gerekçesi ile formalist olmakla eleştirilmiştir.
Sovyetler Birliği kültürel alanda yaptığı değişiklikler ile sanatı halka ulaştırma anlayışını açıkça ortaya koymaktadır. Sanatı daima halkın anlayıp, yorumlayabileceği bir yapıda üretmek bu yüzden başlıca misyonları olmuştur. Bestecilerin müzikleri de, anlaşılmaz ve halk bilincinden uzak olduğu iddia edilerek kimi zaman eleştirilmiştir. Sovyetler, Batı’nın tüketim odaklı “yeniliklerinin” peşinden gitmeyi reddetmiş ve bu yaklaşımdan uzak içeriğe sahip müziği koruma ve geliştirme bilinciyle hareket etmiştir.
Dönemin koşullarını müziği ile bugünlere taşıyabilen Prokofiev bu eleştiriler doğrultusunda müziğinde sadeleşmeye yönelirken kendine has yenilikçi tarzını da daima yaşatmıştır.
Prokofiev, sanatındaki muzip tavrı, kendi iç dünyasındaki kargaşası ve yaşadığı dönemin tarihi olayları ile bir bütündür. O muzip tutumundan romantizme kadar var ettiği stili ile yüksek müziğin 20. yy’daki karşılığı olmuştur. Bir diğer deyişle onun sanatı, Anatoly Lunacharsky’nin sözleriyle ifade edilecek olursa müzikteki devrimci duruşunu kanıtlamıştır: “Sen müzikte devrimcisin, biz hayatta devrimciyiz. Bizler birlikte çalışmalıyız.” [5]
[1] Opus: Bir bestecinin yazdığı eserlerin ayırt edilmesi amacıyla tarih sırasına göre numaralandırılarak belirtilmesinde kullanılan terimdir. Yazının ilerleyen bölümlerinde Op. kısaltmasıyla kullanılacaktır.
[2] Disonans: Müzikte kulağa hoş gelen yumuşak sesler konsonans olarak adlandırılırken kulağa hoş gelmeyen kaba sesler ise disonans terimiyle tanımlanmaktadır.
[3] Birinci Bölüm: Giriş, “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor – Komünizm hayaleti.” İkinci Bölüm: Filozoflar Marx’ın Ludwig Feuerbach’daki tezlerinden alınan metin: “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.” Üçüncü Bölüm: İnterlüd/Ara; Dördüncü Bölüm: Yakın Sıralarda Yürüyüş “Küçük bir grup insan ellerini birbirine sıkıca kenetlemiş, sarp ve zorlu bir yolda ilerliyoruz.” (Lenin’in “Ne yapılmalı?” kitabından); Beşinci Bölüm: İnterlüd/Ara; Altıncı Bölüm: Devrim (Lenin’in 1917 tarihli makaleleri ve konuşmalarıyla ilgili metinler); Yedinci Bölüm: Zafer (Lenin’den metinlere); Sekizinci Bölüm: Stalin’in Taahhüdü (Stalin’in Lenin’in tabutu başındaki yaptığı konuşmasından alınan metin); Dokuzuncu Bölüm: Senfoni (tema, Sosyalist inşa); Onuncu Bölüm: Stalin Anayasası (Stalin’in Sovyetler 8. Olağanüstü Kongresi’nde yaptığı konuşmadan alınan metin).
[4] Aleksandr Nevsky, SSCB, 1938, Yönetmen: Sergei Eisenstein, Senaryo: Peter Pavlenko, Sergei Eisenstein Görüntü: Edward Tisse, Yapım: Mosfilm, Oyuncular: A.L. Abrikossov, Dimitri Otlov, Nicolas Okloplov, Nikolai Cherkassov, V.Novikov, Müzik: Sergei Prokofiev
[5] Shlifshtein,. S.Prokofiev: Aurobiography, Articles, Reminiscences. Çev: Rose Prokofieva. 2000.