Gündem

Karabağ’da güncel durum: Zafer Azerbaycan’ın mı emperyalizmin mi?

Kamil Tekerek

27 Eylül 2020 tarihinde başlayan ve 9 Kasım tarihinde yapılan barış antlaşması ile sona eren Karabağ savaşının üzerinden aylar geçti. Örneğin Suriye, Libya gibi ülkelerde savaşlar ve çatışmalar yıllara yayılan bir karakter sergilemektedir. Karabağ’da ise yaşanan savaş ve sonrasında Rusya’nın arabuluculuğu ile yapılan barış antlaşmasının oldukça kompakt bir yapıda olduğu söylenebilir.

Ermenistan’ın açık yenilgisi ile sona eren bu savaşta, askeri açıdan yirminci yüzyılın askeri teknikleri (Ermenistan) ile yirmi birinci yüzyılın savaş teknolojisi (Azerbaycan) çarpışmıştır ve kazanan savaş teknolojisi olmuştur. Ancak, bugünü ve geleceği anlamak açısından askeri ve teknik olan bu tabloyu ekonomi politik doğrultusundan açıklamak önem taşıyor.

Savaşın sonuçlarından kim kârlı çıktı?

Bu noktada devreye giren bazı ezberler gerek savaşın öncesini gerekse savaşın sonrasını açıklamak için yetersiz kalabiliyor. Bunlardan birincisi, süreçte emperyalizmin pozisyonunu görmeyen ya da değerlendirme dışı tutan anlayış. Bunun devamında ortaya çıkan ikinci düşünce ise Güney Kafkasya’da yaşanan olguların Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ile bölge ülkeleri Türkiye, Rusya ve İran arasına sıkıştırılmasına dayanmaktadır.

Savaş sırasında askeri ya da siyasi anlamda doğrudan emperyalizmin dahli bulunmamaktadır. Ancak bu durum, sürecin dinamiklerinin emperyalizmin lehine akmayacağı anlamına gelmemektedir. Bunu ifade etmekte fayda var. Yukarıda bahsettiğimiz ezberlerden birincisi, Karabağ savaşının Paşinyan yönetimini cezalandırmak için Rusya tarafından çıkartıldığını düşünen anlayıştır. Bu yaklaşımın devamında ise Rusya’nın barış anlaşması ile birlikte başta Karabağ olmak üzere bölgeye askeri olarak yerleşmesi önemli bir kazanım olarak değerlendirilmektedir. Bu kazanımın en önemli argümanı olarak ise “Güney Kafkasya’nın Rusya’nın arka bahçesi” olduğunu söyleyenlerin bu yaklaşımı talihsizlik olarak değerlendirilmelidir.

Ancak, savaşı kaybetmesine, hatta Karabağ’ın neredeyse tamamının Ermenistan’dan çıkmasına rağmen iktidarda kalan Paşinyan geçtiğimiz ay ordudan gelen muhtıra sonrasında hâlâ koltuğunu koruyabiliyor. Rusya’nın Paşinyan’ı cezalandırma arayışının arka planında, Paşinyan yönetiminin özellikle ABD’yle çok içli dışlı olması gösteriliyordu. Bu anlamıyla gelinen nokta emperyalizm lehine şekillenmektedir. Paşinyan gücünü korumasa da şimdilik iktidarda kalmış gibi görünmektedir. Hatta Ermenistan’daki darbe girişimi sonuçsuz kalınca ABD cenahından Paşinyan’ı destekleyen açıklamalar gecikmemiştir. Bu durum bir kenara not edilmelidir.

Tersinden değerlendirmek gerekirse, Rusya’nın bir yenilgi yaşadığını söylemek mümkün değil elbette. Ancak bölgeye dönük emperyalizmin kuşatma harekâtına karşı Karabağ savaşı vesilesiyle Rusya’nın aldığı pozisyon ve attığı adımlar savaşın öncesindeki pozisyonuna göre ilerleme gösterse de maksimal kazanıma işaret etmiyor olabilir. Bu noktada, Rusya’nın bölgeye askeri olarak yerleşmesinin ve ara ara Paşinyan ile Aliyev’in aynı masada buluşturulmasının Rusya’nın kazanımla çıktığının temel delili olarak sunulması yetersiz bir yaklaşım olarak görülmelidir.

Çakışan yollar

Bu noktayı bir örnek ile açıklamak yerinde olacaktır. 2020 yılının Haziran ayında gündeme gelen Ermenistan ile Karabağ arasında yapılması planlanan üçüncü otoyol projesi, Azerbaycan ile Ermenistan’ın arasının kızışmasının nedenlerinden bir tanesi olarak gösterilmekteydi. Proje, Karabağ’ın yedi rayonunun Azerbaycan’ın kontrolüne geçmesi ile birlikte doğal olarak rafa kalktı. Bu otoyolun hem iktisadi hem de siyasi sonuçları olacağı, Karabağ’ın güneyine ve İran’a uzanarak Ermenistan’ın elini güçlendireceği açıktı. Ancak gerçekleşmedi. Şimdi aynı hatta ancak biraz daha farklı olmak üzere, Karabağ ile Azerbaycan’ı birleştiren bir otoyol projesi gündeme geldi. İhaleyi ise Türkiye’den Kolin firmasının alması ise hiç şaşırtıcı olmamıştır. Türkiye’nin ve İsrail’in başta İnsansız Hava Araçları (İHA) aracılığıyla olmak üzere desteklediği Azerbaycan’ın, Karabağ’ın yeniden yapılandırılması konusunda iştahlı davranacağı, bu noktada ise Türk müteahhitlik şirketlerinin Karabağ’daki yıkımın üzerine aç kurtlar gibi saldıracakları açıktır.

İsrail’in yolunun bu savaşta Türkiye ile çakışmasının üç temel nedeni şöyle sıralanabilir:

Birincisi, Ermenistan’ın bölgedeki en temel müttefiklerinden birinin İran olması. İkincisi, Azerbaycan petrollerini Akdeniz’e ve dolayısıyla İsrail’e taşıyan Bakü Tiflis Ceyhan boru hattının Ermenistan tarafından tehdit edilmesi. Üçüncüsü ise NATO üyesi Türkiye ve İsrail’in emperyalizmin çıkarları adına Azerbaycan’ın yanında mevzilenmelerinin stratejik bir tercih olması. Azerbaycan’ın askeri zafer elde etmesi ile birlikte, NATO çizgisi bir anlamıyla Karabağ savaşından kazanımla çıkmıştır. İran ise Ermenistan ile daha geniş bir sınıra sahipken, şimdi artık neredeyse tüm kuzeyinde Azerbaycan ile komşu olmuş durumdadır. İran’ın kuzeyinde yaşayan ve sayıları otuz milyonu bulan Azeri nüfus hesaba katıldığında bu durumun İran tarafından istenmeyen bir sonuç yaratmış olduğu açık olsa gerektir. Emperyalizmin İran’ı kuşatması anlamında yaşananların emperyalizm lehine olduğu çok açıktır.

Bu noktada, Suriye’de Astana anlaşması üzerinden işbirliği içerisinde olduğu varsayılan Rusya, Türkiye ve İran’ın ortaklık zemini Güney Kafkasya’da dağılmıştır. Elbette Astana Suriye’ye özgü bir anlaşma ve başka coğrafyalara taşınması kural değil. Ancak, savaşın yüksek düzeye ulaştığı bir noktada geleneksel olarak Ermenistan’ın müttefiki olan Rusya’nın arabuluculuğa soyunmasına, İran’ın ise tamamen geri plana çekilmesine rağmen, Azerbaycan’ın müttefiki olarak savaşa giren Türkiye’nin askeri ve siyasi anlamda yırtıcı bir karakter sergilemesi önemli bir parametre olarak değerlendirilmelidir.

Güncel durum ve olasılıklar

Türkiye ve İsrail de savaşın kazananları arasında gösteriliyor. İsrail’in Karabağ meselesindeki pozisyonunu yukarıda açmaya çalışmıştık. İsrail açısından maksat hâsıl olmuştur denilebilir.

Peki, Türkiye açısından reel durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor? Bu noktada Türkiye sermayesinin özellikle iki alan üzerinden ekonomik çıkış yakalamaya çalışacağı açıktır. Libya’daki savaş yüzünden bir türlü alacaklarını tahsil edemeyen inşaat patronları açısından Karabağ pazarı yeni bir rant alanı olarak şekillenmektedir. Bununla birlikte Türkiye ile Azerbaycan arasında 2020 yılında başlayarak artışa geçen silah ticareti 2021 yılında da yüksek bir şekilde seyredecek gibi görünmektedir. Aynı zamanda, Demirören’in Azerbaycan’ın piyango şirketini devralacak olması da Türkiye burjuvazisinin Azerbaycan pazarından elde edeceklerinin önemli birer belirteci olarak değerlendirilmelidir. Tüm bu adımlar atılırken milliyetçi hamaset siyasetinin, Turancılığın ve Ermenistan düşmanlığının yükseltilmesinin arka planında işin NATO ve emperyalizm boyutunun, Türkiye İsrail işbirliğinin, Azerbaycan’ın adım adım emperyalizmin kucağına itilmesinin, Türkiye sermayesinin azgın çıkarlarının perdelenmesi gibi bir işlevi olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Son olarak, Karabağ savaşı sürecinde sessiz kalan İngiltere’nin pozisyonunu not etmek ve Azerbaycan’ı bekleyen bir olasılığı ele almak önem taşımaktadır. Çünkü artık Karabağ sorunundan ziyade Azerbaycan’ın ne olacağının güncel olarak tartışılması gereken bir noktaya doğru yol aldığımız açıktır.

Her ne kadar Rusya ile yakın görünse de Azerbaycan’ın esas hamisinin İngiltere olduğu gerçeğinin geri plana atılması mümkün değil. Savaştan sonra İngiltere’nin Azerbaycan’a yaptığı ziyaretler Karabağ pazarından neler kapılacağından ziyade İngiltere’nin Azerbaycan’ın doğalgaz ve petrol kaynakları üzerindeki son otuz yıllık egemenliğinin tescillenmesi olarak görülmeli. Azerbaycan’daki petrol ve doğalgaz şirketleri ile bu kaynakları batıya götüren boru hatlarının en büyük ortağının British Petroleum (BP) olması, savaşı kazanan Azerbaycan’ın İngiliz emperyalizmine de kazandırmaya devam edeceğinin bir göstergesi.

Sonuçta Karabağ savaşı ile birlikte 1990’lı yıllarda ortaya çıkan bir statüko dağılmış ortaya yeni bir düzlem çıkmıştır. Bunun üzerinde iki tarafta yükselen milliyetçilik adım adım daha fazla emperyalizm ile işbirlikçiliğe ve ABD’nin kucağına doğru gitmektedir. Bu anlamda belli bir vadede Azerbaycan’ın NATO üyeliğinin gündeme gelmesi şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır. Daha doğrusu bu ABD’nin elinde çok güçlü bir kart olarak durmakta ve çekileceği günü beklemektedir.

Gelinen noktada, Güney Kafkasya coğrafyasında emekçilerin anti-emperyalist mücadeleye yönelmesinin hem maddi zemini güçlenmekte hem de tarihsel zorunluluğu bir kere daha yakıcı hale gelmektedir.

Comments are closed.

0 %