Gezi Davası Bozuldu veya “İlahlar Kurban İstiyor”
İbrahim Fikri Talman
2013 yılında gerçekleşen Gezi Eylemleri ile ilgili olarak, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen ve başta Osman Kavala olmak üzere tüm sanıkların beraatlerine dair kararın, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nce bozulduğu haberini basından öğrendik. Bu kararla ilgili sağlıklı bir yorum yapabilmek yönünden, öncelikle esas mahkemesinin kararına kısaca değinmekte yarar var.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada, Gezi Eylemleri nedeniyle Osman Kavala ile birlikte toplam 9 sanık hakkında, “T.C. Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs, Silahla Geceleyin Konutta Yağma, Tehlikeli Maddeleri İzinsiz Bulundurma veya Nakletme, Siyasi Partiler veya Meslek Kuruluşlarının Kullanımında Olan Bina, Tesis veya Eşyaya Zarar Verme, Kamu Malına Zarar Verme, Sayı ve Nitelik Bakımından Vahim Silah ve Mermileri Taşıma, Bulundurma, 2863 Sayılı Yasa’ya Muhalefet, Yaralama, Silahla Yaralama, İbadethanelere ve Mezarlıklara Zarar Verme, Mala Zarar Verme, Kemiklerin Kırılmasına Sebebiyet Verecek Şekilde Kasten Yaralama” suçlarından dolayı açılan davada, Mahkemece mağdur ve şikâyetçi beyanları ile sanıkların savunmaları alınarak oldukça az sayıdaki tanıklar dinlenerek tüm sanıkların atılı suçlardan delil yetersizliği nedeniyle beraatlerine karar verildiği görülmektedir. Mahkeme’nin beraat gerekçesini, sanıkların kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmeleri ile diğer bazı kişilerle yaptıkları telefon görüşmelerinin dinlenmesinin Ceza Yargılama Usulü Yasası’nın 135. maddesinde belirtilen koşullara uygun şekilde Hâkim kararı alınarak yapılmadığının saptanması, bu telefon kayıtlarının, hukuka aykırı delil niteliğinde bulunması, hükme esas alınamayacağı, dinlenen tanıkların sanıkların eylemlerine dair doğrudan görgüye dayalı bilgileri bulunmaması, Osman Kavala’nın şirketleri hakkında hazırlatılan Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporunda, eylemlerin organizasyonunda para aktarımı yapıldığına dair delil bulunmaması, sonuç itibariyle yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğine dair mahkûmiyetlerine yeter derecede hukuka uygun, somut ve kesin delil bulunmadığından ayrı ayrı beraatlerine, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesine, ayrıca sanıkların sosyal medya hesaplarında yaptıkları çağrılar nedeniyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırı davrandıklarına dair delil bulunduğundan Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına, şeklinde oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemenin beraat gerekçesinin kapsamı dikkate alındığında, dosya içeriğine göre en önemli delil niteliğindeki telefon görüşmelerinin usule uygun alınmış Hâkim kararına dayanmadığının saptandığı hususu özellikle önemlidir. Çünkü iddianamede yer alan iddiaların büyük bölümü bu görüşmelerin yorumuna dayanmaktadır. Öte yandan, Osman Kavala’nın yetkilisi olduğu şirket ve kuruluşların mali durumları ve hesap hareketleri Maliye Bakanlığı’na bağlı MASAK tarafından incelenmiş ve herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığına dair rapor düzenlenmiştir. Duruşmalarda dinlenen ve Emniyet mensubu oldukları anlaşılan tanıkların da, sanıkların eylemlerine yönelik olarak doğrudan görgüye dayalı bilgileri bulunmadığı görülmektedir. Bu koşullar altında Mahkemenin beraat kararına dönük değerlendirmesinin yerinde olduğu izlenimi oluşmaktadır.
İstanbul Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesi’nin 22/01/2021 tarihli bozma kararının gerekçesine bakıldığında ise aşağıdaki değerlendirmeler doğrultusunda hükmün bozulmasına karar verildiği gözlenmiştir:
- Sanıklara ait açık kaynak raporlarında belirtilen hususlar, dijital materyaller ve inceleme raporlarında ortaya çıkan deliller (hangi deliller olduğu belirtilmemiş!), sanıkların sosyal medya paylaşımlarında yaptıkları açıklamalar (hangileri olduğu belirtilmemiş!), görsel medyada yayınlanmış açıklamaları (hangileri?), iletişim tespiti niteliğindeki HTS kayıtları, sanıkların katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile bu sırada atılan sloganlar, basın açıklamaları, iletişimin kaydedilmesi sonucu elde edilen görüşme içerikleri ile, duruşmalarda savunmalarına yansıyan ve bu görüşme içerikleri ile fiziki takip tutanaklarını kabul eder nitelikteki beyanlarının hükmün gerekçesinde değerlendirilmemesi.
- Sanık Osman Kavala hakkında İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/298 esas sayılı dosyasında, görülen dava ile irtibatlı olarak, iddianamede, Osman Kavala ile FETÖ soruşturması şüphelisi Henri Jak Barkey’in irtibatlı olduğu, FETÖ/PDY’nin düzenlediği darbe girişiminde de rol aldığı, ayrıca adı geçen Henri Jak Barkey’in devletin gizli kalması gereken bilgilerini temin ederek casusluk yaptığı, Osman Kavala’nın da bu casusluk eylemine katıldığı, bu şekilde darbe girişimi, casusluk suçları yönünden açılan davanın, özellikle Osman Kavala’ya yüklenen “T.C. Hükümetini Ortadan Kaldırma veya Görev Yapmasını Engellemeye Teşebbüs” suçu yönünden dava dosyalarının birleştirilmesi hususunda değerlendirme yapılması.
- Gezi Eylemleri sırasında Beşiktaş’taki Başbakanlık Ofisine taş ve molotof kokteyli ile saldırılması eylemi nedeniyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin karara çıkan 2014/201 esas sayılı ve “T.C. Hükümetinin Ortadan Kaldırılması veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs etme” suçu nedeniyle verilen hükmün Yargıtay’da bulunduğu, bu dosya suretinin getirilerek dosya içine konulması, Yargıtay Dairesi’nce verilecek karara göre gerekirse birleştirme hususunun değerlendirilmesi.
- Son olarak, esas Mahkemesince sanıklar hakkında 2911 sayılı Yasa’ya aykırı davranmak suçundan dolayı suç duyurusunda bulunulması ile ilgili olarak, suça ilişkin uygulanması istenen yasa maddesinin iddianamede gösterilmemiş olmasının bu suçtan dava açılmadığı anlamına gelmediği, dava açıldığı kabul edildiği takdirde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi gereğince ek savunma verilerek bu suçlama ile de bir karar verilmesi gerektiği yolunda bir değerlendirme yapılması.
İstinaf Mahkemesi kararında dört bozma nedeni belirlenmiş olup bunları tartışmak gerekirse, sonuncu gerekçeden başlarsak, suç duyurusu hakkındaki bozma nedeninin geçerli olmadığı kanaatine varılmakla, bunun salt bir bozma nedeni yaratmaya dönük olduğu izlenimi edinilmektedir. Zira, iddianamedeki anlatım itibariyle 2911 sayılı Yasa’ya aykırı davranmak suçundan dolayı Mahkemece açılan dava bulunmadığı gerekçeleri belirtilerek bir hüküm verilmemiş, ancak yerinde olarak suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir. Suç duyurusu Savcılığa ulaştığında, Savcılığın gereken değerlendirmeyi yaparak dava açması her zaman olasıdır. Mahkeme, “açılmış dava yok” şeklinde değerlendirme yaparak suç duyurusu yaptığına göre, Mahkeme’nin bu konudaki takdirine müdahale gereksiz kalmaktadır.
Üçüncü bozma nedeninin de geçerliliği tartışılır görünmektedir. Beşiktaş’taki Başbakanlık Çalışma Ofisine saldırı yapılması eylemi ile ilgili başka sanıklar hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılama yapılarak hüküm verildiği ve dosyanın bir kısım sanıklar yönünden temyiz incelemesinde bulunduğu, dairece verilecek karar izlenerek gerekirse dosyaların birleştirilmesi yolundaki bozma gerekçesi havada kalmaktadır. Zira esas mahkemesi kararının gerekçesi delil yetersizliğine dayanmakta olduğu gibi, özellikle telefon görüşme tapelerinin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu gözetildiğinde, sanıklar için “delil yaratma” eğilimi öne çıkmaktadır. Ayrıca mahkeme, olay tanıklarını da dinlemiş ve aleyhe beyan bulunmadığı sonucuna varmıştır. Söz konusu edilen bozma nedeni yetersiz bir gerekçeye dayalıdır.
İkinci bozma nedeni oldukça ilginç ipuçları taşımaktadır. Buna göre, sanık Osman Kavala, 2016 yılında FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirilen darbe girişimine de iştirak etmiş, yine aynı eylem nedeniyle soruşturulan ve dava açılan Henri Jak Barkey adlı sanık ile birlikte hareket ederek devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme suçunu da işlemiş ve ikisi hakkında açılan casusluk ve “T.C. Hükümetini Ortadan Kaldırmak veya Görev Yapmasını Engellemek” suçlarından İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/298 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama nedeniyle davaların birleştirilerek hukuki durumlarının değerlendirilmesi gereği bozma nedeni yapılmıştır. Bu davanın iddianamesine göre, FETÖ darbe girişimi nedeniyle 2017/96115 no.lu soruşturma evrakı bulunmakta olup Osman Kavala hakkında soruşturma yapıldığı açık değildir. Anlaşıldığı kadarıyla, esas mahkemesinin Kavala hakkında beraat ve tahliye kararı vermesi üzerine Osman Kavala apar topar bu soruşturmaya dâhil edilmiş ve hakkında alelacele tutuklama kararı verilmiştir. Kavala, Gezi Eylemleri nedeniyle yargılanırken bir anda kendini FETÖ davası sanığı olarak bulmuştur. Bu yaklaşım, son dönemde siyasi içerikli davalarda yargıya egemen olan, “bu örgüt olmadı, diğerini verelim” olgusunun yeni bir örneğidir. 2017 yılından 2020 yılına kadar soruşturulmayan Kavala, beraat edip tahliye olması sonucu FETÖ soruşturması ve davasına monte edilmiştir. Dahası, beraat kararı sonrası düzenlenen bir iddianame ile açılan dava nedeniyle bozma gerekçesi yapılması, hukuki değildir ve dosyaların birleştirilmesinin gerekçesi ve mantığı da yoktur. Gezi Eylemleri 2013 yılına ait olup FETÖ darbe girişimi 2016 yılındadır. Üstelik Gezi Eylemleri’nde FETÖ veya başka bir örgüt de yoktur. Bozma gerekçesinin hukukilikten uzak ve kendi içinde tutarsız olduğu gözetilmelidir.
İstinaf kararındaki ilk bozma gerekçesi de kendi içinde çelişkili, zorlamalı ve adeta gerekçe yaratma çabası örneğidir. Bir yandan, esas mahkemesinin delil yetersizliği gerekçesi tartışılmadan ve çürütülmeden yüzeysel bir değerlendirme yapılmakta, öte yandan, özellikle telefon görüşmelerine dair delillerin yasal olmayışı ile ilgili hiçbir tartışmaya girmeden, sanıkların sosyal medya paylaşımları, basın toplantıları, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile duruşmadaki savunmaları itibariyle, “görüşme içerikleri ve fiziki takip tutanaklarını kabul eder nitelikteki beyanlarının hükmün gerekçesinde değerlendirilmemesi” şeklinde bozma gerekçesi yapılmaktadır. Bu gerekçenin kabul edilir tarafı yoktur, zira kendi içinde çelişkinin en üst düzeyini temsil etmektedir. Bir yönüyle, esas Mahkemesinin yasal olmayan deliller vurgusu ortada duruyorken diğer yönüyle, suçu hiçbir zaman kabul etmemiş olan sanıkların duruşmadaki savunmalarının görüşme kayıtları ve fiziki takip tutanaklarını kabul eder şekilde beyanda bulundukları yorumunu yapmak nasıl bir mantık ölçüsüdür, anlamak olası değil! Bu gerekçe, üzerinde durulmayı hak etmiyor ve dikkate alınmaya değmez bir mantık örneği.
İddianame, esas mahkeme kararı ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararı, bu suçlara dair ciddi bir delil yetersizliği gerçeğini vurgulamaya yeterli ve bu anlamda esas mahkeme kararı doğru ve yerinde. Dolayısıyla sanıkların beraatları normal ve gerekli. Ama neden ve nasıl hedefe konulduğu anlaşılmayan Osman Kavala’nın “ilahlara kurban olarak” seçildiği varsayılabilir. Davanın sonucunun siyasal konjonktüre göre şekilleneceğini düşünmek de olağan sayılmalıdır.