Devrimci Beethoven 250 yaşında…
Umut Kuruç
Sanat, içerisinde yaşadığımız dünyanın bir yansıması değil, ona bir müdahaledir. Sanatçılar da bu nedenle, sadece sanat tarihiyle sınırlı değildir. Toplumsal, felsefi ve siyasal tarih açısından yaşadıkları çağın ürünüdürler ve tarihsel anlamları bir bütün olarak belirleyicidir.
Konumuz, büyük devrimci besteci Beethoven… İçerisine doğduğu ve yaşadığı tarihsel kesit çalkantıların, çatışmaların, değişimlerin ve dönüşümlerin hızlandığı, bir devrimler ve karşı devrimler dönemidir. Aydınlanmanın, Fransız devrimiyle hayat bulduğu bir dönem… 17 Aralık 1770’de Bonn’da yoksul bir halk çocuğu olarak doğan Beethoven’in gerek içerisinde yaşadığı gerçeklik gerekse bu felsefi, toplumsal ve siyasi gelişmeler onun devrimci kişiliğini ve sanatını belirler.
Nasıl bir tarihsel kesittir bu? Aydınlanma’nın birikimi ve değerleri 1789 Fransız Devrimi’yle insanlığı sarsacaktır ve bu köklü değişim ete kemiğe bürünecektir. Sanatta da ifade, yapı ve formların eskiyi yıkıp yeniyi kurduğu dönem açılmaktadır. Müzikte dönemin ruhu Beethoven’la yükselecek, O, devrimler çağının sesi olacaktır.
İngiltere’de dünyayı etkileyecek sanayi devriminin adımları üretimde bir çağı açarken, Fransa’da siyasi devrimin ayak sesleri duyulmaktadır. Fransa ve İngiltere’deki toplumsal ilişkilerin ve hareketliliğin daha gerisinde olan Almanya’da ise ilerleme felsefi, düşünsel boyutta sürmektedir. Fransa’da yaklaşan devrim bütün Avrupa’yı etkisi altına almış, başta sarayla sınırlı olan edebiyatta yapı değişmeye, karşılığını bulmaya başlamıştır. Bunun en büyük örneği şiirde Goethe’dir. Öte yandan Fransız Devrimi Beethoven’la sesine kavuşacaktır.
Aydınlanmanın çocuğu olan Beethoven’in doğduğu Bonn’da 18. yüzyıl sonunda otoriteye karşı özgürlüğün filozofu Kant ve onun takipçisi Friedrich Schiller’in düşünceleri ve eserleri tartışılmaktadır. Beethoven’ın derslerine girdiği ve en önde gelen Alman Jakobenler’den olan Eulogius Schneider’in genç Beethoven üzerinde etkisi büyüktür. Schneider’la birlikte tanıştığı Cumhuriyetçilik, yaşamının sonuna kadar büyük bestecinin önemli özelliği olarak kalacak, Schiller’e hayranlığı ise 9. Senfonisi’nin son bölümünde ölümsüzleşecektir.
Artık siyaset sahnesinde yeni bir insan vardır ve bu insanın sesi Beethoven’la senfonide orkestranın enstrümanı, parçasıdır. Orkestra ise insan sesinin eşlikçisi değil, insan sesini de içeren insanlığın sesidir. Aydınlanmanın ilahi olanı yeryüzüne indirmesi gibi, Beethoven da bu sesi kilisenin ve aristokrasinin tekelinden çıkarmıştır. Bu yeni ses insanlığın sesidir ve herkesi yeni bir dünyaya çağırır. Besteci senfoniyi devrimin sesiyle yeni baştan kurar. Beethoven’da artık müzik hem yıkıcı hem yapıcı, bir arada devinen unsurları bünyesinde barındırır, diyalektiktir. Hem çok sade, hem çok çeşitli ve derindir. Senfonilerinde, keman ile birlikte beş piyano konçertosunda, yaylı çalgılar için dörtlülerinde, piyano sonatlarında, şarkılar ve bir operasında duyarız bu sesi.
1798’de yazdığı Opus 13 piyano sonatı (Pathetique) o güne kadar Haydn ve Mozart’ınkilerden tamamen farklıdır. Schiller’in sanat teorisinin etkisi bu sonatta ortadadır. İnsanlığın ıstırabı karşısında bu ıstıraba karşı direniş ve mücadele… Onun müziğinde insan aklı ve duyguları birbiriyle zaman zaman çatışarak yoğurulur, sürekli bir ilerlemeyle doruğa ulaşır. Klasik dönemi kapatırken Romantizm çağını açar. Ancak, büyük patlamaları Romantizm’in bestecilerinde –örneğin Chopin– olduğu gibi melankoli ve teslimiyet değil, ilerleme, devrim arayışı ve onun coşkusu takip eder. 18. yüzyılın kulağa hoş gelen müziği değil, artık yeni bir dönemin sesini duyarız: İnsanın sesini… Duyurmak istediği sağır edici, şiddetli, güçlü, tok ve yüksek sesini…
Mozart, Haydn veya daha öncesinde Bach gibi büyük bestecilerde ortaya çıkmayan bu devrimci arayış ve yeni ses devrimler çağının, yeni bir dünyanın sesidir. Öncesinde müzik aristokratik ve dini bir hadisedir. Çok saygı duyduğu hocası Haydn, Esterhazy ailesi için 30 yıldan fazla çalışmış ve müziği aristokrat aileleri memnun etmek üzere yazmıştır. Beethoven’ın senfonileri ise bambaşka bir dünyaya aittir. Bu dünyanın sesi Beethoven’da, Mozart ve Haydn’ınki gibi kulağa hoş gelen okşayıcı değil, kuvvetli bir sestir. Müzikal bir patlama ve devrimdir. Zamanın ruhudur. Burada artık çeşitliliğin yanı sıra çelişki, hareket ve karşıtlıklar vardır ve bunlar bir bütünlük içerisindedir. Müzikte hoş vakit geçirmek için kolay dinlenen değil artık harekete geçirmek üzere sarsan bir yapı vardır. Beethoven’dan sonra müzik eskiden olduğu gibi zenginler için hoş ve yatıştırıcı bir eğlence veya dini ritüellerden ibaret olduğu günlerine dönemeyecektir. Artık sakinleştirici değil, sarsıcı ve zorlayıcıdır. Düşünmeye, hissetmeye ve müdahaleye sevk edecektir.
Beethoven’in senfonileri geçmişle kökten bir kopuştur. İçinde yetiştiği gelenekten beslenir ancak geleceği hazırlar. Yıkar ve kurar… Zorlayıcıdır, müziğin sınırlarını, enstrümanların kapasitesini, insan sesinin sınırlarını zorlar. Çoğu eleştirmen bu zorlamayı sağırlığıyla ilişkilendirir. Oysa Beethoven’da yıkma ve kurma bir bütünlüktür ve bu bütünlük insanın kendini aşmasıyla sonuçlanmalıdır. Devrimci süreçlerde olduğu gibi…
Beethoven ve dolayısıyla sayfasını açtığı Romantizm için form, yapısal simetri ve denge değil, içeriktir esas olan. Hatta Beethoven’da denge sıklıkla bozulur. İç çelişkiyi yansıtan birçok disonans vardır. Senfonileri karşıtlıklar üzerinden mücadele ve ilerleme/gelişme süreci anlayışının yaratısıdır. Adeta form ve içeriğin diyalektik bütünlüğünün görkemli örneğidirler. Böyle bir yüksek aşama müzik tarihinde yok denecek kadar azdır.
Devrim sesine 1803’te kavuşur: Eroica… Yeni bir çağı, devrim çağını, insanın sesini verdiği çağın güçlü ve tok sesini duyarız. Senfonin ilk akorları Fransız Devrimi’ni ilan eder: Gür ve coşkun, muazzam güçlü ve taşkın… Uyuyan dinleyiciyi sarsan bir uyarıdır. Muazzam bir gürültü ve hacim, düşünce yoğunluğu, patlama… İnişleri ve çıkışlarıyla devrim ateşinin ortasındayızdır. Beethoven’in müziğinin kalıcı özü zaferle sonuçlanan mücadeledir… Burada kendi iç mücadelesiyle birlikte, kolektif, evrensel ve zamanın ötesinde bir mücadele vardır. Sınırlara karşı, sanatsal, yaratıcı, ahlaki, siyasi ve sonsuz, zamanın ötesinde bir savaş… Bach’taki ilahi (dini) ses, Mozart’taki cennetin sesi yoktur artık… Aydınlanmanın sesi ilahi olanı yeryüzüne indirmiştir: İnsan sahnededir. İkinci mouvement kahramanın anısına yazılmış bir cenaze marşıdır. Heybetli, sağlam ve ağır… Kahramanın uğruna hayatını verdiği zaferleri hatırlatarak devam eder. Cenaze marşının ana temasına geri dönmeden önce dayanılmaz bir keder duygusu yaratan muazzam bir ses yapısı yaratır.
Üçüncü ve nihayet dördüncü mouvementda umut ve zafer vardır. Beethoven adeta “Evet, büyük kayıplar yaşadık ama yeni bir dönem açmalıyız. İnsan bütün yenilgilerden sonra ayağa kalkarak mücadele edecek güce sahiptir.” der.
Eroica, Beethoven için olduğu kadar müzik tarihinde de bir dönüm noktasıdır. Müzikteki bu devrimin kökleri tarihte ve toplumdadır. Bu senfoni müzikte muazzam bir atılımı, sıçramayı, gerçek bir devrimi temsil eder. Eroica’ya kadar senfoniler en fazla yarım saat sürerken, eserin birinci mouvementı 18. yüzyıldaki bir senfonin uzunluğu kadardır. Ve bir sözü vardır. Birinci bölümdeki disonans ve şiddet çok açık bir çağrıdır: Mücadeleye çağrı. Büyük bir devrimci olarak gördüğü Napoleon Bonaparte’a adadığı senfoninin adını, Bonaparte’ın kendisini imparator ilan ettiğini öğrenmesiyle birlikte değiştirir. Partisyonun ilk sayfasındaki “Bonaparte” adını yırtar. Artık devrimin isimsiz kahramanına adanmıştır.
Beethoven’ın konçertoları da, 18. yüzyılın konçertolarından farklıdır. Orkestra artık ustalığını ortaya koyan virtüözün eşlikçisi değildir. Virtüöz ve orkestra bir bütündür. İlk dört piyano konçertosunun her birinin kendine özgü karakteri olmasına rağmen hepsi de Klasisizm’den Romantizm’e geçişin ürünleridir. Ölümünden sonra “İmparator Konçertosu” olarak adlandırılacak olan 5. Konçerto’nun (1809) yeri ise ayrıdır. Kendisi için “Büyük Konçerto”dur. Burada artık bir kopuş vardır. Mücadele, zafer ve yanı sıra müthiş bir incelikten oluşur. Girişinden itibaren saldırgan, samimi ve kararlı tona sahiptir.
Çoğu müzik uzmanı Beethoven’i dönemlere ayırır. Oysa Beethoven’ın müziği ilerledikçe birikir, bunun üzerinde giderek gelişir, büyür ve devrimler çağının insanına aittir. Bütünlüklü bir birikim sürecidir. Onun müziği sadece devrimi yansıtmakla kalmaz, yeni insanı ve dünyayı da şekillendirir.
Fransız Devrimi’ni coşkuyla karşılayan tek besteci Beethoven değildir elbette. Aynı dönemde François-Joseph Gossec, Luigi Cherubini, Étienne Méhul gibi besteciler de Cumhuriyetçilik için müzik parçaları, şarkılar, operalar yazmışlardır. Ancak, onlar bu yeni çağı eski tarz müzik yapısıyla karşılarken, Beethoven dönemin dinamik hareketini sadece yüzeysel bir dışavurumla değil, müzikte de devrim çağını açan yepyeni radikal bir yapıyla gerçekleştirir. Onun ölümsüzlüğü de buradan gelir.
Beethoven, erkeklerin olduğu kadar kadınların cesaret ve kahramanlığına da inanır. Coriolan (1807) Uvertürü’nde de Fidelio Operası’nda da bu çok açıktır.
Leonore adıyla bestelemeye başladığı ve Fidelio adıyla son halini verdiği operası (ilk kez 1805’te sahnelenmiştir) bir kahramanlık övgüsüdür. Kahramanımız kadındır. Opera, Fransız Devrimi’nin önemli isimlerinden Jean-Nicolas Bouilly’nin büyük olasılıkla gerçek bir hikayeden yola çıkarak yazdığı librettosuna dayanır. Haksız yere hapsedilen Florestan’ın, karısı Leonore tarafından Fidelio adında bir erkek çocuk kılığında hapishaneye girmesiyle kurtarılmasını anlatır. Birinci perde, ikinci sahnedeki Mahkumlar Korosu’na da değinmeden geçmeyelim, muazzam bir özgürlüğe övgüdür. Beethoven’ın bu eseri bestelemesinin üç ana nedeni vardır. Birincisi, zorba otoriter gücün her türlüsüne duyduğu nefret; ikincisi, kendi sağırlığının yol açtığı yalıtılmışlık hissi nedeniyle Florestan’la kurduğu duygusal bağ; üçüncüsü Leonora’nın kendi yaşamını tehlikeye atarak kocasını kurtarmasındaki kahramanlığa duyduğu hayranlık… Opera, Fransız Devrimi’ne methiyedir ve bazı yorumculara göre Bastille’in yıldönümü kutlamasıdır.
Senfonileri o zamana dek duyulmamış bir yücelik ve güce ulaşır. 3. ve 5. senfonilerdeki güçlü enerji bunun kanıtıdır. Artık müzik kolay dinlenecek bir eğlence değildir. Etkilemek, sarsmak ve harekete geçirmek içindir. İsyanın sesidir.
Beethoven, tıpkı Fransız Devrimi’nin feodal pislikleri süpürüp atması gibi büyük bir cesaretle eski müzik kurallarını silip atmıştır. Onun müziği gelecek kuşak bestecilerine kapı açan yepyeni bir müziktir. Tıpkı Fransız Devrimi’nin yeni devrimlere kapı açması gibi… Fransız devrimcileri gibi Beethoven da gelecek nesiller için üretme kararlılığındadır. Müzisyenler çoğu zaman eserlerin zorluğundan şikayet ettiğinde “Merak etmeyin, bu müzik gelecek için” der. Kolay ve hoş ezgiler, akorlar yerine dinleyiciyi anlamlı motiflerle, fikirlerle karşı karşıya bırakır. Bu yeni ve büyük yenilik müzikte Romantik dönemin temeli olacaktır. Wagner ve Şostakoviç gibi büyük bestecilerin yanı sıra diğer birçoğunun da kaynağı olacaktır.
En şiddetli savaşların bile durulduğu anlar vardır. Ancak bu anlar yeni mücadele dönemlerinin prelüdüdür. Ağır bölümlerin anlamı Beethoven’da arındırıcı anlardır. Ancak mücadeleden bağımsız, ayrı bir anlamları yoktur. Pastoral Senfonisi ve 9. Senfoni’nin üçüncü mouvementı böyledir.
Fransız Devrimi’nden bir yıl önce Goethe’nin Egmont eserinin hikayesini öğrenen Beethoven bunu müziğe uyarlar. 16. yüzyılda İspanyol işgalcilere karşı ulusal bağımsızlık kahramanının hikayesidir. Egmont’u bütün ülkelerde ve zamanlarda tiranlığa karşı devrimci mücadelenin simgesi olarak görür. İspanyollar tarafından idam edilen Egmont ölüme yürürken yaptığı son konuşmasında tiranlığı mahkum eder ve halkı özgürlük için gerekirse yaşamlarını feda etmeye, isyana çağırır.
Egmont’u takip eden 5. Senfoni’de inatçı, yenilgiyi kabul etmeyen, insanlığın geleceğine sınırsız güven duyan, umut dolu Beethoven vardır. Bu senfonide “ne kadar yenilgi yaşasak da, kahramanlarımız heba olsa da, bizi defalarca ezmiş olsanız da, biz yeniden ayağa kalkacağız! Bizi asla yenemeyeceksiniz! Çünkü aklımızı ve ruhumuzu fethedemeyeceksiniz!” der. Ve 5. Senfoni devrimci ruhun ölümsüzlüğünü anlatır. Beethoven senfonilerinin her bir ölçüsünde devrimci ruh vardır. 5. Senfoni bunun önemli örneklerindendir. “Kader kapıyı çalıyor” olarak da yorumlanan girişi müzik tarihinin belki de en çarpıcısıdır ve kadere bir meydan okumadır.
1815 sonrası dönem karanlık bir karşı devrim, gericilik dönemidir. Bütün Avrupa’da devrimciler, ilericiler ve özgürlükçüler büyük baskı altındadır. Dine ve monarşist ilkelere dayalı ideolojik egemenlik atmosferi vardır. Çarlık Rusyası’nın desteğiyle Avusturya ve Prusya krallıkları Avrupa’da hâkimdir. Bütün bu karanlığa rağmen sekiz yıl sonra 9. Senfoni gelecektir. Beethoven’ın insanlığın geleceğine ve devrime olan inancını hiç kaybetmediğinin manifestosudur adeta. Gericiliğe teslim olmaya ve statükoya taviz vermeye niyeti yoktur. Yaşamının sonuna kadar da bu uzlaşmaz devrimci ruhunu kaybetmez. Bu karanlık dönemde hiçbir müzik eserinin olmadığı kadar insan ruhunun derinliklerini yansıtan Missa Solemnis, Büyük Füg ve yaylı çalgılar dörtlüleri gibi zamanının çok ötesinde müthiş eserleri yazdığını not edelim.
Schiller’in “Neşeye Övgü”sünü orkestraya insan sesiyle dâhil edeceği senfonisini gençlik yıllarından itibaren kovalamaktadır. Ve aslında Schiller “Özgürlüğe Övgü” olarak kurguladığı şiirini karşı devrimin gerici baskısı karşısında “Neşeye Övgü” başlığıyla yazar. Ancak, Beethoven için bu “Özgürlüğe Övgü”dür. Yıllar sonra arkadaşı Kont Nikolaus Zmeskall’a yazdığı mektupta, “Özgürlük! Bir insan daha başka ne isteyebilir?” diyecektir.
9. Senfoni’nin taslağı üzerinde 1816’da çalışmaya başlamıştır. Yedi yıl sonra bitirecektir. Senfoni bugün hala sarsıcı ve ilham verici olmaya devam etmektedir. Avrupa’nın üzerine çöken karanlık 1848 devrimleriyle aydınlanacaktır. Beethoven adeta bu ışığı çağırır senfonisiyle. Kimilerince insanlığın “Marseillaise”i diye de adlandırılan senfonide umut ve coşku adeta bir enerji patlamasıdır. İlk seslendirilişi 1824’te Viyana’dadır. Avrupa’nın üzerine çöken karanlığa karşı, devrimin sesi bir umut olarak büyük bir ateş topu gibi patlar. Yenilgiyi kabul etmeyen, karanlığa teslim olmayan insanın “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” diyen sesidir.
Artık tamamen sağırdır Beethoven. Hem iç dünyasının zenginliğini, hem devrimci umudu duyarız. “Kardeşler/Arkadaşlar, artık bu sesle değil, onun yerine coşkulu ve güzel olan kendi seslerimizle” çağrısını duyarız bas soloda. Beethoven, bazılarının iddia ettiğinin aksine içine kapanmaz, insanlıkla konuşur, onun geleceğinden umudunu kaybetmemiştir ve kendisini de onun parçası olarak görür.
Yüzyıllar boyunca kilisenin tahakkümünde ve elitlerin eğlencesi olan insan sesi artık bütün insanlığındır. Tıpkı tanrısal düzene kafa tutan Prometheus’un insanlığa yaratıcılığı, bilimi, uygarlığı getirerek, insanlığın düzeni değiştirmesine vesile olduğu gibi… Senfoni ilk kez 1824 yılında Viyana’da seslendirilir. Karanlığın toplumun üzerine ağır bir şekilde çöktüğü bu tarihte konser sonrası dinleyicilerin bitmek bilmeyen alkış ve tezahüratı kolluk kuvvetlerinin ablukasına neden olur. Egemenler de bu sesi duymuştur.
2020 17 Aralık bu büyük insanın 250. doğum yıldönümüydü. 200 küsur yıl sonra Beethoven yine bize “dünyanın hali iyi değil, değiştirelim!” diyor. İnsanlık bu sese kulak vermeyi sürdürdükçe nesnelliğe teslim olmayan, ona müdahale eden ve piyasanın hâkimiyetini reddederek bu tarihsel birikimi hak eden sanatçılar da çıkacaktır. Aksi takdirde Beethoven’ı Avrupa Birliği gibi karşı devrimci emperyalist oluşumlara terk ederiz. Bu da insanlık tarihine ve bu tarihteki en büyük devrimcilerden Beethoven’a ihanet olur. O nasıl Bonaparte’ı reddettiyse ve nasıl “bu sesle değil kardeşler, kendi coşkun sesimizle” dediyse, bize düşen de bu nesnelliğe karşı güçlü ve tok sesimizi dünyanın tepesinden akıtmaktır.
Notlar:
[1] Alman Jakobenlerin en önemlilerinden olan Schneider, 1791’de özgürlükçü olarak tabir edilen Bonn Üniversitesi’nden atıldıktan sonra Strazburg’daki Jakoben Kulübe katılmıştır. Burada Devrim Mahkemesi savcısı olarak görevlendirilmiş, daha sonra karşı devrimciler tarafından öldürülmüştür.
[2] Schiller’e göre, insanda iki önemli yaratıcılık kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi duyumsal, diğeri formeldir. Duyumsal olanı sürekli değişimi zorlarken, formel olanı birliği, sürekliliği ve devamlılığı arar. Bu ikisi arasındaki ilişki sanatla ortaya çıkar.
[3] Türkçede uyuşumsuzluk. Birbirinden farklı titreşim koşullarının ortaya çıkardığı karmaşık özelliklerden ötürü bazı ses aralıkları uyumsuzluk sergiler. Bu aralıklar “uyuşumsuz akorları”, dolayısıyla “uyuşumsuz armoni”yi doğurur. Say, Ahmet, Müzik Sözlüğü, s. 157, Kasım 2009, Müzik Ansiklopedisi Yayınları
[4] BBC’nin 2003 yapımı “Eroica” filmi Beethoven’ın 3. Senfonisi’nin (Eroica: Kahramanlık) ilk seslendirilişini anlatır. Filmin tanıtım cümlesi “Müziği sonsuza dek değiştiren gün”dür. Ne yazık ki Türkçe altyazısı olmayan bu filmi okuyucunun seyretmelerini öneririm. https://www.youtube.com/watch?v=UtA7m3viB70&ab_channel=ARv
[5] Klasik müzik eserinde bölüm
[6] Partisyonun taslağında Beethoven “zafer, çarpışma, saldırı” gibi notlar eklemiştir.
[7] Avusturyalı oyun yazarı Heinrich Joseph von Collin’in Coriolan tragedyası üzerine yaptığı bestedir. Roma’dan sınır dışı edilen General Coriolanus, Volsciler ile birlikte Roma’ya saldırır. Roma’yı yıkarak intikamını alacaktır. Annesi Volumnia, Coriolanus’un eşi Virgilia çocukları ve bir Romalı kadın ile birlikte kendisini ziyaret ederek Roma’yı yok etmemesi için yalvarır. Coriolanus iç mücadelesi sonunda kadınlara boyun eğer. Roma’yı yıkmaktan vazgeçerek intihar eder (Shakespeare’in aynı adlı eserinde öldürülür).
[8] Opera veya oratoryo eserlerinin sözleri
[9] Giriş parçası
[10] Şef Nikolaus Harnancourt bu senfoni için: “Bu müzik değil, siyasi ajitasyon. Bize ‘dünyanın hali iyi değil. Haydi değiştirelim!’ diyor.” demiştir.
[11] Metni dini olmasına rağmen Beethoven Missa Solemnis için “Onu daha çok bir oratoryo gibi düşünün.” der.
[12] 1792’de Rouget de Lisle tarafından, Rhine ordusu için savaş marşı olarak bestelenmiştir. Fransız Devrimi esnasında Marsilyalı devrimcilerin söylediği marşın adı bu nedenle değişmiş, 14 Temmuz 1795’de ülkenin ulusal marşı haline gelmiştir. Karanlık dönemlerde devrimci niteliği nedeniyle yasaklansa da 1879’da yeniden Fransa’nın ulusal marşı olmuştur.