Tarihi Metinler

Orak Çekiç

Haftalık siyasi amele ve köylü gazetesi 5 Mart 1925 Sayı: 7

Yobazların sarıkları yobaz zümresine beyaz kefen olmalı! Yobazlarıyla, ağalarıyla, şeyhleriyle, halifeleriyle, sultanlarıyla birlikte kahrolsun derebeylik! İrticaa ve derebeyliğe karşı mücadele için: Köylüler “Köy Meclisleri” Ameleler “Sendikalar” etrafında teşkilatlanmalıdırlar!

İngilizlerin oynattığı irtica kuklası

Emperyalist devletlerin, şarktaki müstakil devletleri inhilal ettirmek için, öteden beri tatbik ettikleri gayet basit bir usul vardır bilhassa Osmanlı İmparatorluğuna karşı İngilizler ve Ruslar bundan, müteaddit defalar, ümitlerinin fevkinde neticeler elde etmişlerdir. Bu tılsımları siyaset, ekalliyette kalan milletlerin müteneffizatini (nüfuzlu ve hatırı sayılır kimselerin), sergerdelerini (başıbozuklarını) para kuvvetiyle itma ettirdikten (maddi yönden doyurduktan) sonra, icap eden esliha (silahlarlar), mühimmat ve levazımı ellerine vererek, kendilerini isyana sevk etmekten ibarettir. Bu musanna (yapay) yangınlar söndürmek gailesiyle hükümetin en ziyade meşgul olduğu ve endişeler içinde kıvrandığı bir sırada onları bizzat ika etmiş (yaptırmış) olan istilacı devletlerin diplomatlar gelirler. Sahte bir dost tavrı takınarak, halisane(!) müdahalelerde bulunurlar. En haysiyet kırıcı, istiklali zedeleyici tekliflerini kabul ettirirler, türlü türlü imtiyazlar kopartırlardı.

Uzun mücadeleler ve fedakârlıklar pahasına elde ettiğimiz siyasi istiklal sayesinde, mazinin esaslı bir tasfiyeye tabi tutulması memleketimize yeni bir devre küşat etti (açıldı). Artık sakim (yanlış) ananeler ve itiyatlarla kendimizi mukayyed (bağlı) addetmiyorduk. İktisadi ve içtimai inkişafımızı güçleştiren ananeleri -hatta menşei’leri (kaynakları) din olsa bile- yıkmak zaruretini bütün inkilâb mücahidleri hissetmişti. İki seneden beri bu istikamette büyük adımlarla ilerlemekteyiz. Ve bu nevi (tür) icraatta iktidar makamı, geniş halk kitlelerinden kuvvet almaktadır.

Bu vaziyet karşısında Anadolu’ya müteallik (ilişkin) hedeflerine erişmeye muvaffak olamayan emperyalistler, düşünceye dalmışlardı. Halktaki uyanıklık, milliyet rekabetlerinden istifadeye imkân bırakmıyordu. Yalnız Türkiye de değil, şarktaki tekmil (bütün) geri milletler, en evvel hakkından gelmek icab eden en mühlik (öldürücü) düşmanlar istilacı sermayedar devletler olduğunu artık anlamıştırlar. Onlardaki milliyetçilik hissi birbirlerine karşı değil, emperyalistlere karşı keskinleşmiştir.

Şark hududumuzdaki zengin petrol havzasını büsbütün benimsemek isteyen İngilizlere, komşu ve kardeş milletleri birbirine saldırmak imkânından mahrum kalınca, Türkiye’yi gaileye sokmak için, bir tek silah kalıyordu, o da cumhuriyet hükümetinin, dini devlet işlerine müdahaleden men etmiş olmasını ileri sürerek İslam, ahalinin taassubunu (tutuculuğunu) tahrik etmek idi.

Genç hadisesinde, bu silah ile mücehhez (donatılmış) olan şeyhlerin, ipleri İngiliz zabitleri tarafından çekilen kuklalar gibi hareket ettiklerine şahit olmaktayız. Bu şeyhler, İngilizlerin, İslamiyet’i, Şark milletlerini cehalet ve uyuşukluk içinde tutmak için bir alet tarzında kullandığını fark etmeyecek kadar kör değilseler, en deni (soysuz/alçak) ve iğrenç menfaatperestler ve hainlerdir. Her iki ihtimalde de bu nevi mahlûkları imha etmek gerektir. Evvelce ayni denaeti (alçaklığı) padişahlar ve halifeler irtikâp etmişti. Şeyhlerin ve derebeylerin foyalarının meydana çıkmasından biz seviniyoruz. Çünkü bu vaka derebeyliğin tamamıyla ortadan kaldırılması hususunda mütereddit (kararsız) davranan zimamdarlarımızın (yöneticilerimizin) gözlerini açacak; hilafet ve halife hanedanı hakkında tatbik edilen muameleyi şark vilayetlerimizi haraca kesen mütegallibeye de (zorba gürûhuna, derebeylere) daha büyük bir şiddetle tatbik etmeye hükümeti mecbur edecektir.

Bizzat ahalinin isyanı bastırmak hususunda gösterdiği tehalük (tehlikeye aldırış etmeden istekle atılan), çalışan halk kitlelerinin, derebeylik usullerinin ilgasıyla (kaldırmasıyla) ne kadar yakından alakadar olduklarını göstermektedir. Amele ve köylü sınıfı, bu tufeyliler (asalaklar) güruhunun mazarrat ika (zarar oluşturmalarına) etmelerine medar (vesile) olacak her türlü vesaitten mahrum edilmelerini, bütün azmiyle talep etmektedir. Bu vesaitin (aracın) en mühimi şeyhlerin ve beylerin malik oldukları nahiye veya kaza hudutlarıyla ölçülen vasi arazidir. Suristen (kargaşalıktan) mesul olanlar tecziye edilir edilmez (cezalandırılır cezalandırılmaz), bu malikâneler derhal istimlak edilmeli ve yoksul köylü ve cobanlara tevzi edilmelidir. Arazi ve meralar parçalanmadıkça sark vilayetlerimizde intizamın idamesine imkân yoktur.

***

Şeyh Said ne biçim eşkıyadır?

– Arkadaş, son günlerde gazetelerde okuyoruz: Genç’de, Hınıs’lı Şeyh Said ve 2000 kadar avanesi kıyam etmiş; hükümet onları tepelemek için tedbirler alıyormuş, üstlerine
jandarma kuvvetleri gönderiyormuş, bunlar ne biçim eşkıyadır? Ne istiyorlar?
– Bunlar Kürdistan’ın derebeylerindendir. Cumhuriyet hükümetinin derebeyliği kaldıracağını biliyorlar. Hükümeti zayıf zannediyorlar, tali’lerini tecrübeye kalkışıyorlar. Kendilerince “şu cumhuriyeti şimdi yıkmazsak bir daha yıkamayacağız, fırsat bu fırsattır.” diyorlar.

– Peki, ama cumhuriyet hükümetinin zayıf olduğunu nasıl anlıyorlar?
– Halkın memnuniyetsizliğinden, halk eskisi gibi fakir, sefil, aç. Her şey pahalı. Ekmek her yerde kıt. Mürteciler bundan istifade ediyor; gazeteleri halkın gözünden hükümeti düşürmeye çalışıyor: “Cumhuriyet Hükümeti hani sizi müreffeh edecekti?” diyorlar: “Onun düşündüğü yalnız vergi toplamak, varidatını çoğaltmak, sizi aç bırakıp kendi adamlarını, memurlarını doyurmaktır. Bu Cumhuriyet Hükümeti ahlak, namus nedir, onu da bilmiyor, tanımıyor. Para toplamak için kerhaneleri, meyhaneleri, kumarhaneleri, rezalethaneleri serbest bırakıyor. Müslüman kızlarının bu rezalethanelerde erkeklerle beraber hora tepmelerine, her haltı yemelerine bir şey demiyor…” İşte kara kuvvet, hocalar memleketin her tarafında aylardan beri bu propagandayı yapıyorlar. Gazeteleri ne yazıyorsa onlar da camilerde, tekkelerde, kahvehanelerde, evlerde, tarlalarda halka onu söylüyorlar. Halkın, cahil ve aç bırakılmış köylünün, hiddetini tahrik ediyorlar. Şimdi o kadar cesaret alıyorlar ki bir hoca Efendi meclisin içinde kalkıp bu müfsitliği (bozgınculuğu) tekrarlamaya bile cüret ediyor.
– Cesaret bulur ama ağzının payını da alıyor. Bir mebusun beş sütunluk nutku gazetelerde okuduk ya?
– Bu nutku köylülerin arasına kim yayacak? Propagandasını kim yapacak? “Biz Orak Çekiç’te” böyle hakikati ameleye anlatabiliyoruz, fakat beş altı milyon köylü doğruyu nasıl duyup anlayacak? Jandarma mı yoksa tahsildar mı gazeteleri alıp köy köy dolaşacak köylüye vaaz verecek? Çünkü köylünün gördüğü jandarma ile tahsildardır.
– İyi ama hocadan, molladan da köylünün bir fayda gördüğü var mı?
– Hoca da, molla da köylüyü soyar, fakat köylüye çektiği fakirlikten, zahmetten bahsediyor, köylü de her türlü insan gibi onları dinliyor. Sonra fukaranın son tesellisi din ile namustur, onları da hocalar tehlikede göstererek halkı adam akıllı korkutuyor, kendi taraflarına çekiyor.
– Peki, ama eskiden de fenalıklar vardı, hem de besbeterdi, o zaman hocalar ne diyorlardı?
– O zamanda kara kaplı kitabın başka bir sahifesini okuyorlardı: “Allah, diyorlardı” bu fani dünyada Müslüman kullarını imtihana çekiyor; onlara musibet, bela veriyor; ama ahirette cenneti ihsan edecek. Fani dünyanın bir mihnetine sabır ile şükür eden ahirette bin nimete nail olacak.” Yahut kara kaplının daha başka bir sahifesini açıp okurlardı: “Müslümanlar namaz kılmıyor, sadaka zekât vermiyor, besmelesiz karılarla cima ediyor, bütün çocuklar besmelesiz doğuyor, onun için dünya bozuluyor.” Derlerdi, bütün fenalıkları yine halka yükletirlerdi.
– E, sen ne dersin? Bunun sonu ne olacak?
– Amele hakikati anlıyor. Bu kara kuvveti susturmak, Şeyh Saidleri tepelemek için kanını dökmekten bile çekinmez.
– Çok doğru, yalnız yazık ki hükümet amelenin en büyük, en hakiki inkılapçı kuvvet olduğunu anlamıyor, ameleyi çorbacılara, çelebilere, patronlara esir edecek kanunlar hazırlıyor.
– Arkadaş, kara kuvvet bizim de burjuvazinin de düşmanıdır, biz her şeyden evvel bu müşterek düşmanı yenmeliyiz; burjuvazi ile de ayrıca kozumuzu paylaşırız.

Comments are closed.

0 %