II. Cumhuriyetin Anayasası
Cavit Orhan Tütengil
31 Mayıs 1961 tarihli Resmi Gazetede halkoyuna sunulmak üzere yayınlanmış bulunan Anayasa 1876, 1921 ve 1924 Anayasalarından temelde ayrılmaktadır. Bu ayrılık yeni Anayasanın hazırlandığı koşullarda başlamakta, çok partili hayatın son safhasında ortaya çıkan rejim buhranından yeterince ders almış olarak “sosyal devlet” görüşüne ulaşmaktadır. Kurtuluş Savaşı yıllarından sonra kurulan Cumhuriyet “Milli devlet” görüşünü Anayasasına temel yapmıştı. II. Cumhuriyetin Anayasası bu temelin yanına “Sosyal devlet” görüşünü de getirmektedir. Bunun içindir ki halkoyuna sunulmak üzere bulunan Anayasayı “II. Cumhuriyetin Anayasası” saymak yerinde olacaktır.
27 Mayıs 1960 günü Milli Birlik Komitesi tarafından “bir Anayasaya ön tasarı hazırlamak üzere” Anayasa Komisyonu, görevlendirilmişti. Bu Komisyonunun düzenlediği anket aydın çevrelerin bu konudaki düşüncelerini belirtmelerine olanak tanıdı. Öte yandan, Anayasa Komisyonuna sunulmak üzere Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari İlimler Enstitüsü tarafından hazırlanan bir inceleme de adı geçen Enstitüce yayınlandı. Nihayet Kurucu Meclis’in bütün bu çalışmaları kuşatan kesif faaliyeti sonunda II. Cumhuriyetin Anayasası 27 Mayıs 1961 tarihinde, halkoyuna sunulacak biçimini aldı. Şimdi bu metnin Türk halkı tarafından onaylanması beklenmektedir.
II. Cumhuriyetin Anayasasını hazırlayanların şu ilkeleri göz önünde tutmalarını düşünmüştük:
a. Yeni Anayasa toplumumuzun gerçeklerini kendisine hareket noktası yapmalıdır.
b. Hangi gerekçe ile olursa olsun bir başka ulusun anayasası örnek alınmadan, çağdaş dünya düzeni içinde toplumumuzun erişmesi amaç bilinen doğrultu kılavuzumuz olmalıdır.
c. İkinci Cumhuriyetin Anayasası insan hak ve hürriyetlerini, içtimai adalet anlayışını, dengeli bir toplum olmayı sağlayacak kurumları ve teşekkülleri güvenlik altına almalıdır.
ç. Son on yılda içine girdiğimiz çıkmazın siyasi, iktisadi, içtimai ve ahlaki nedenleri üzerinde durularak demokrasinin esenlikle işlemesi koşulları sağlanmalıdır.
d. Yeni Anayasada devletin yurttaşa karşı sorumluluğu, hukuk alanından iktisat alanına doğru genişleyerek onun refahının garantilerini de kuşatmalıdır.
Yayınlanan metni okurken, akıl için yol birdir sözünün dile getirdiği üzere, bu ilkelerin geniş ölçüde Anayasada yer bulduğunu gördük. Halkoyunun dikkatini topladığı şu günlerde bir makale çerçevesi içinde II. Cumhuriyetin Anayasasının bazı özelliklerine ilişmeğe, çalışacağız. Bu ilişme, Anayasa konusunun gerekli kıldığı teknik bir tahlilden uzak olacaktır.
Yeni Anayasanın göze çarpan ilk özelliği bir “Başlangıç” ile başlamasıdır. Bu başlangıçta “Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan” ve “milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen” Türk milliyetçiliğinin yanı sıra “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi, Milli Mücadele ruhu, Millet egemenliği, Atatürk Devrimlerine bağlılık dile getirilmektedir. “Demokratik hukuk devletini bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurmak” bu Anayasanın baş kaygısıdır. Böylece, 2. maddede sözü edilen “insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti”ne varılmaktadır.
Anayasanın belirlediği Devlet, “insanın maddi ve manevi’ varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlayan” bir devlettir. Kanun önünde eşitliğin yanı sıra bazı hürriyetleri “kamu yararı amacıyla sınırlama düşüncesi” çeşitli maddelerde geçmektedir. Devletin ödevleri arasında “İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek” de vardır. Ayrıca “herkesin hakkı ve ödevi” olan çalışma “memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği” alınca “demokratik esaslara uygun olarak” kanunla düzenlenecektir. “Toplu sözleşme ve Grev hakkı”ndan başka “Sağlık hakkı” da II. Cumhuriyetin Anayasasında yer almaktadır.
Yaşanmış deneylerden ders alındığını gösteren hükümler arasında “Din istismarının önlenmesi” (Madde. 19), “Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri”nin açılamayacağı (Madde. 21), İspat hakkı (Madde. 34), “Radyo ve televizyonun idaresi ve haber ajansları” (Madde. 121) sayılabilir. Madde 153’te yer alan çeşitli konular da “Öğretim birliği Şapka ve kıyafet Türbelerin kapatılması Unvanların men ve ilgası Medeni nikâh Milletlerarası rakamlar gibi) Devrim kanunlarının korunması arasında yer almış bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesini getiren, Bakanların Meclis dışından seçilebilmesini mümkün kılan yeni Anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi adı altında, üye sayıları nüfusa göre değişmeyecek olan “Millet Meclisi” ile “Cumhuriyet Senatosu”na vücut vermektedir. Devrimcilik ilkesine bağlı okuduğumuz için ikili meclis sistemini, başından beri, uygun bulmamaktayız. Ayrıca, 4. maddede sözü geçen “sınıf” tabirinin de, parti hayatını daraltacak yorumlara destek olması itibariyle, sosyolojik verilere aykırı olduğunu sanıyoruz.
Anayasa’da ortalama bir dil anlayışı buluyoruz. Konur’un bir yazısında belirttiği gibi (Bk. Türkçe, Sayı 17, s. 8) dil bakımından “Anayasa’da olan’ı değil olması gereken’i de görmek” günümüzün koşullarına daha uygun düşerdi. İmlâ bakımından “lâik” yerine “lâyik” (Madde. 2), “içersinde” yerine “içerisinde” (Madde. 38, son fıkra) kelimelerini kullanmak, 157. maddenin son cümlesindeki “geçici maddelerde”yi, eğer verdiğimiz anlam yanlış değilse, “geçici maddeler de” şeklinde yazmak bize daha doğru görünüyor.
Anayasalar uygulanma güçlerini yurttaşların bilincinden alır. Bu da eğitim ve öğretim konusunu, bir defa daha gözlerimizin önüne koymaktadır. Kısa vadede yapılacak şey, “Anayasayı, haklarımızın ve hürriyetlerimizin neler olduğunu bütün yurttaşlara anlatmaktır. Gerçi hiç bir anayasa mükemmel ve kusursuz değildir. Fakat önemi olan anayasaların kusursuzluğu değil, vatandaşın anayasa karşısındaki bilinci ve davranışıdır. (Halkoyuna Sunulacak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası)nı, bu düşüncelerle olumlu bir eser olarak karşılıyoruz.
21 Haziran 1961