Bir karikatürün hatırlattıkları
Cengiz Kılçer
Zaman akar, zaman geçer, “eski” bir karikatürün çizildiği kâğıt sararır, mürekkebi rengi solar, ama o karikatür geçmiş ile kurduğumuz solmayan bağların bir kanıtı olarak kalır. Yıllara önce çizilmiş karikatürler o dönemin politik, kültürel, sosyal ve ekonomik durumlarına dair ipuçları sunar. O döneme ait birçok öğeyi içinde barındırabilir ve izleyenlere o zamanki atmosferi hissettirebilir. Karikatürlerin ilgi çekici ve kapsamlı bir mesaj iletme yeteneği, tartışmasız bir şekilde zamana meydan okurlar.
İşte ressam, illüstratör ve kitap kapağı tasarımcısı Münif Fehim Özarman’ın (1899-1983) çizdiği bu karikatürü de –tam olarak hangi gazetede yayınlandığını bulamadık- sınıflar mücadelesi tarihindeki bir uğrağa düşülmüş ciddi bir not olarak karşımızda duruyor. Karikatür 1936 yılında İstanbul Ahırkapıdaki bir tütün deposunda çalışan 800 işçinin patron tarafından işten atılmalarını ve onların direnişini konu ediyor.
**
1930’larda İstanbul, Türkiye’nin tütün ticaretinin merkezi konumundaydı ve şehirde birçok tütün deposu bulunmaktaydı. Yazımızda adı geçen Nemlizadeler’in Beşiktaş, Ortaköy, Cankurtaran ve Ahırkapı’da başka tütün depoları da olduğu belirtelim. Bu depolar genellikle tütün ticaretinin yanı sıra tütün işleme ve depolama işlemlerini de gerçekleştiriyordu. İstanbul’daki tütün depoları, genellikle şehrin limanlarına yakın bölgelerde konumlanmıştı. Limanlara yakın olmaları, tütünün denizaşırı ülkelere ihraç edilmesi ve ithalatının yapılması için uygun bir konum sağlıyordu. Ayrıca, bu depolar, tütün yetiştiricileri ve üreticileri tarafından ürünlerini satmak veya depolamak için de kullanılıyordu.
Tütün depoları genellikle büyük yapılar veya depo kompleksleri şeklinde olurdu. Bu depolar, tütünlerin saklanması, sınıflandırılması, paketlenmesi ve nakledilmesi için gerekli altyapıya sahipti. Ayrıca, tütün ticareti ile uğraşan tüccarlar ve şirketler de bu depoları kullanarak ticaretlerini gerçekleştirirlerdi.
1930’lu yıllarda İstanbul’da tütün endüstrisi oldukça önemli bir sektördü ve bu dönemde tütün işçileri genellikle zorlu çalışma koşulları altında çalışıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de tütün üretimi ve ticareti devlet kontrolünde devam etti. İstanbul’da tütün işçileri, tütün ticaretindeki değişiklikler ve modernleşme çabalarıyla karşı karşıya kaldılar. Türkiye’de yapılan ekonomik reformlar ve sanayileşme politikaları çerçevesinde, tütün endüstrisinde de değişimler yaşandı. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleştirilen ekonomik dönüşümler, tütün işçilerinin çalışma koşullarını etkiledi.
Yine aynı yıllarda tütün işçilerinin sendikalaşma çabaları da artmıştı. Sendikalar, işçilerin haklarını savunmak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele ettiler. Ancak, dönemin otoriter politikası ve işverenlerin muhalefeti nedeniyle sendikal faaliyetler sık sık engellendi. Tütün işçileri genellikle düşük ücretlerle ve güvencesiz çalışma koşullarında çalışıyorlardı. Bu dönemde, özellikle kadın ve çocuk işçilerin çalıştığı tütün fabrikalarında sıkça görülen kötü çalışma koşulları ve uzun çalışma saatleri dikkat çekiyordu. Sonuç olarak, 1930’lu yıllarda İstanbul’da tütün işçileri, hem ekonomik hem de sosyal açıdan zorlu bir dönemden geçiyorlardı.
***
İşte bir karikatürün hatırlattıkları…
Son Posta gazetesinin [7 İkinciteşrin 1936] ilk sayfasında “Bir tütün deposunun 800 işçisine yol verildi” başlığı yer alıyor. Spotta ise işçilerin gündeliklerini alamayınca depo önünde toplandıklarını ve zabıta marifet ile dağıtıldıkları yazıyor. Olayın işçi ile depo sahibi arasında çıkan bir anlaşmazlıktan kaynaklı olduğunu öğreniyoruz. Öğle üzeri çeşitli kısımlarda çalışan işçiler içlerinden bazılarını bir görevli tayin ederek yönetici Celal’e gönderir ve gündeliklerinin on günde bir değil de eskisi gibi haftada bir verilmesini, on gün beklemeye tahammül edemediklerini bildirirler. Depo yönetimi işçinin bu dileğine “uygun olur” yanıtı verir. İşçiler bu oluru almış olmaktan dolayı memnuniyetle işlerine devam etmiştir. Fakat akşam üzeri işçiler paydos ederek evlerine döneceği sırada kendilerine arık fabrikaya gelmemeleri imalathanede iş kalmadığı bildirilir. Bunun üzerine işçiler: “Hakkımızı verin. Dışarı çıkmayız “ diye kapının önünde toplanırlar. Bu manzaradan kuşkulanan fabrika amiri derhal olay yerine Eminönü emniyet memuru ve bütün bölge merkezlerine haber verir Ahırkapıda bir anda elliye yakın polisin toplanması civardaki halkta büyük bir heyecan uyandırır. Polisler işçilere dağılmalarını “tavsiye” ederler.Sonrasında da işçiyi “dağıtmışlardır”. İşçilerin direnişi sırasında oluşan izdiham sırasında fenalık gelen bir işçi ailesi otomobille Haseki hastanesine sevk edilir. Bu arada işçilerden bazı “kadınlar kalabalıkta sıkışarak bayılmışlardır”. İlk gün işçilere pazartesi günü işe gelmeleri ve haklarının verileceği söylenmiş ve mesele “halledilmiştir”.
“Nemlizâde 800 işçisine birden yol vererek kapılarını hiç sebepsiz büsbütün kapamasına imkân olmadığına göre depoda muvakkat [geçici] bir zaman için hakikaten iş kalmadığına inanmak lazım gelmektedir. Bunun böyle olup olmadığını ve hadisenin aslını bizzat Nemlizâde tütün deposu müdürlüğünden öğrenmek istedik. İdare bu hususta şimdilik hiç bir şey söylemek mümkün olmadığını, henüz tahkikatın inkişaf etmediğini, bilâhare gazetecilere malumat verileceğini bildirdi. Zabıta [polis] geç vakte kadar tütün deposunda kalmış, hadisede önayak olanları tespit ile meşgul olmuştur.”
Nemlizâde Mithat tütün deposunda işçi ile yönetim arasında çıkan anlaşmazlık ertesi gün de devam eder. İşçiler işbaşı yapmak isteseler de ,yönetim gündeliklerin on günde bir almaları şartıyla pazartesiden itibaren iş verebileceğini aksi takdirde iş veremeyeceğini bildirir. Bunun üzerine işçiler ile depo yönetimi arasında yine “gürültülü” münakaşalar olur işe polis müdahale eder bazı işçiler emniyet müdürlüğüne götürülür. Polis müdürünün ara bulmak üzerine işçilerin pazartesi gününden itibaren çalıştırılması kararlaştırılmış mesela şimdilik giderilirmiştir.
Her iki taraf da görüşlerinde ısrar ederler. pazartesi günü işbaşı yapılmaz. Doğrusu patron Nemlizâde de işe hemen başlanmasına pek lüzum da görmemektedir. Zira elinde işlenmiş tütün vardır, bu tütünün sevkiyatı için hazırlık yapmaktadır. Hazırlık ve sevkiyat bitince fabrikayı açacak ve eski şekilde çalışmak isteyen işçiye iş verecektir.
Patronun bu hamlesi Aziz Nesin’in ciddi yankılar uyandıran “Büyük Grev” kitabını anımsatır. 1977 yılının 30 Mayıs günü Maden-İş’in MESS’e karşı başlattığı toplu grevlere başka bir açıdan bakan Nesin kitabında grev başladığında “madeni eşya endüstrisinin birçok dalında artı-üretim” olduğunu diğer taraftan “hammadde yokluğu, ithal zorluğu, döviz darboğazı, enerji sıkıntısı” nedenleriyle grevin “işçiden çok işverenin işine yaradığı”na işaret etmektedir.
Patron Nemlizâde Mithat, olayların nasıl ve neden çıktığına ilişkin bir mektup kaleme alır ve basına gönderir.
Mektubunda Ahırkapı deposunda sürmekte olan işçi direnişini basında lüzumundan fazla abartılmış hatta kimi gazetelerde içeriğinin tahrif edildiğine değinir. İşçi çalıştıran her tütün imalathanesi işçisinin haklarını ya on günde bir veyahut haftada bir ödediğini bunun bir kurala ve geleneği bağlı olmadığını, söz gelimi resmi bir işletme olan İnhisarlar idaresi [Tekel] işçisinin haklarını on günde bir verdiğini örnek gösterir. Buna karşılık haftalık veren tütün ticarethaneleri vardır. Nemlizâde önceleri haftalık kuralı uygularken, uzun incelemelerden sonra on günde bir ödeme tarzının sayısız faydalarını keşfetmiş ve İnhisarlar İdaresinin uzun zamandan beri başarıyla uyguladığı bu tarz ödemeyi uygun bulmuş ağustos başından beri de işçi gündeliklerini on günde bir ödemeye başlamıştır. Ayrıca Nemlizâde Mithat’a göre işçilerin gündeliklerinin hafta bir ödenmesini isteyenler küçük bir azınlıktır gürültü yapmaktadırlar, onların bu arzusu keyfidir işçilerin her isteğini yerine getirmek çalışma disiplini bakımından yanlıştır:
“Müessesenin faydaları müspet bir usulü tediyeyi [ödemeyi] küçük bir kısım işçisinin keyfi ve arzusuna mebni [dayanarak] değiştirilmesine mahal olmadıktan başka her istenilen şeyi de tatbik edivermek disiplin bakımından doğru bir şey olmasa gerektir (…) Bu itibarla işçinin gürültüsüne sebep, bazı gazetelerce iddia edildiği gibi, bir hak iddiası ve gündeliklerinin muntazam verilmemesi mevzuu bahis olamaz.”
İşçiler ise gazetelere verdikleri demeçlerde “Depoda iş var. Biz yevmiye zammı istemedik. Yevmiyelerimiz on günden on güne veriliyordu. Haftalık verilmesini diledik. Çünkü yevmiyemiz azdır. Mesela en büyük yevmiye 120 kuruştur. Bununla geçinemediğimiz için borçlanıyoruz. 10 kuruşluk ekmeği bakkaldan borca 14 kuruşa kadar alıyoruz. Ümit ediyoruz ki, resmi müracaatımız neticesi işlerimize başlarız. Açıkta kalan 800 kişi değil, daha fazladır. Bize çarşambaya geliniz, dediler, bekliyoruz.” diyorlar. Depo sahibi Nemlizâde Mithat gazetecilere meselenin, bir prensip meselesi olduğunu sahibi bulundukları bütün tütün depolarında olduğu gibi Ahırkapıda da 10 günde bir ödeme yapıldığının bu ödeme tarzının bu şekilde olmasını her bakımdan iyi olduğunda ısrar eder. Ama patron Nemlizâde Mithat’ın işi sınıfsal bir inada döktüğü işçilerin “Geçen akşam çok uygunsuz hareketlerde” bulunduklarını “Mamafih işçiler eski şekli kabul ederlerse ben tekrar “bazıları müstesna” hepsini kabul edeceğim” sözlerinden çok açık bir biçimde anlaşılıyor.
10 Kasımda işçiler dilekçe yazarak İstanbul valiliğine verirler. İşçilerin kendi aralarından seçtiği birkaç arkadaş tarafından vali muavinine verilen dilekçede, Nemlizâde Mithat’tan şikâyet edilmekte, haksız yere işsiz ve açıkta bırakıldıkları bildirilmektedir. Vali muavinliği bu dilekçeyi araştırma yapmak üzere Emniyet Müdürlüğüne havale eder. 13 Kasımda Nemlizâde Mithat’ın deposundan çıkarılan 800 işçiden bir kısmı dün işlerine alınır ve tekrar çalışmaya başlarlar. Ancak, depo müdürlüğü işçiyi gündelik meselesinde “kışkırtanları” işe almaz.
Nemlizâde Mithat’ın bir patron olarak, işçilerin gündeliklerini on günde bir ödeme ısrarının arkasında yatan salt bir inatlaşma değildir; bu konu onun sınıfsal bilincinde yatmakta ve yine sınıfsal mücadele deneyiminden kaynaklanmaktadır.
Nemlizâdeler Orta ve Doğu Karadeniz’de tütün, deri ve bankerlik sektöründe önemli bir yer tutan ve Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryolu ve liman inşaatı ve işletmeciliği ile meşgul olan bir ailedir. Nemlizâdelerin işçileri sömürmede hayli deneyimli olmakla beraber bu deneyimleri Meşrutiyet’in ilk yıllarına dayanmaktadır:
“(…) Samsunlu tütün işçilerinin, Meşrutiyet’in ilk yılında oldukça “hareketli” bir kitle oluşturduğuna işaret etmektedir. Üstelik kentte, 1908 öncesinde de tütün işçilerinin çeşitli eylemlerde bulundukları görülmektedir. Bunlardan birinde Reji işçileri, tabip ücreti ve ecza bedeli olarak maaşlarından kesinti yapılması nedeniyle “olay” çıkarmışlardır. Bununla birlikte işçilerin, sorunlarını her zaman iş bırakma ya da protesto eylemleri şeklinde değil, resmi yollara başvurarak da duyurmaya çalıştıklarını görüyoruz. Kalkanoğlu İsmail ve arkadaşlarının; ‘hayatlarını tütün işçiliği ile kazandıklarını, Nemlizâdeler tarafından dışardan işçi getirtileceğini öğrendiklerini ve bu durumdan mağdur olacaklarını’ belirten telgrafları bu duruma güzel bir örnektir.”
Ayrıca 1922’de Reji Müdürü Umumisi olan Mithat Bey’in, hazineyi dört yüz bin lira zarara uğrattığı gerekçesiyle, Karahisarı Sahib Mebusu Mehmed Şükrü Bey tarafından Midhat Bey hakkında Maliye Vekâletinden istizah takriri [gensoru önergesi] talep ettiği bir olay da yaşanmıştır.
Patron Nemlizâde Mithat’ın sınıfsal deneyimin izlerini anlattığımız olaydan bir yıl önce 1935’de TKP’nin örgütlediği yine Ahırkapıdaki tütün deposunda yaşanan işçi direnişinde bulabiliriz. Bu direnişi öyküsü Şoför İdris’in anılarından okunabilir.
Orak Çekiç Gazetesi 7 Kasım 1936
Orak Çekiç Gazetesinin direniş haberlerini ilk günden sayfalarına taşımalarından TKP’nin, Ahırkapıdaki tütün deposunda çoktan örgütlenmiş olduğunu anlamak mümkündür. Orak Çekiç Gazetesinin işçilerin çalışma koşullarına ilişkin verdiği haberler dikkat çeken ayrıntılarla doludur ve bu ayrıntılar İstanbul gazetelerinde hiç yer almaması bu iddiamızı doğrular niteliktedir.
Orak Çekiç Gazetesinin işçilerin yaşam çalışma koşullarını gayri insaniliğini şöyle gözler önüne seriyor: “800 işçinin yıkanacak bir yeri, içecek [temiz] suyu yoktur, 800 kişinin üstü açık denecek bir yere doldurulmuş, gayet pis bir yerde iki üç delik maşrapa ile su içiliyordur. Bu ağır sıhhi şartlar içinde çalışan amelenin yarısı veremlidir. Depoda, işçinin oturup yemek yiyeceği bir yer bile yoktur. Öyle ki, işçi öğle yemeklerini sokak ortasında yemeye mecbur kalıyordur (…) Nemlizâde Mithat’ın Ahırkapıdaki tütün deposu bir ahırdan daha beterdir.”
İlginç karşılaşmalar
Karikatür yazıların veya fotoğrafların söylemediği birçok şeyi söyler güncel olayların erişilebilir ve anında yorum ve analizini sunar. Politik karikatür, siyasi bir konu veya olaya değinen karikatürdür bunu biliyoruz. Bunları herhangi bir günlük gazetede bulabilirsiniz. Karikatüristlerin çağdaş dünyamız hakkında benzersiz bir görsel yorum yapma yöntemi var. Muazzam bir karikatür gerçekten bin kelimeye bedeldir. Günün önemli siyasi meseleleri karikatüristlerin keşfetmesi için her zaman verimli bir alan olmuştur. Karikatürler yalnızca bir haber kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda çizildiği dönemi anlatır bir yanıyla da siyasi tarihe kayıt düşer.
Münih Fehim’in karikatürünün altyazısında yer alan “Bize adeta hayvan muamelesi ettiler… Arkadaşı: Belli… Depoyu bile Ahırkapı’da yapmışlar.” sözü ile Orak Çekiç gazetesinde yer alan haberdeki “Nemlizâde Mithat’ın Ahırkapıdaki tütün deposu bir ahırdan daha beterdir.” sözcüğündeki ironi, Münih Fehim ile Orak Çekiç gazetesinin nerdeyse aynı görüşte olduklarının açık bir işaretidir.
Nemlizâdelerin Tiyatrosu
Münif Fehim, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen Ahmet Fehim Bey’in (1856-1930) oğludur. Tütün işçilerinin direnişini tarihe not düşen karikatürün çizeri Münif Fehim bir biçim de Nemlizâde Mithat ile Ahırkapı tütün deposunda çalışan işçilerle ilişkilenmiştir.
İşin ilginç yanı ise Münif Fehim’in babası Ahmet Fehim Beyin, Nemlizâde Mithat ile yıllar öncesinden teşrik-i mesaide bulunmuş olmasıdır. Ahmet Fehim Bey’in anılarında kendisini Nemlizâdelerin Samsun’da inşa ettikleri yeni Meşrutiyet tiyatrosunun (1909) dekorlarını yapmak için davette bulunduklarını, Nemlizâdelerin tiyatrosunun Tütün Merkezi karşısında, taştan büyük bir bina olduğunu, ücret olarak da “Yüz altın liraya pazarlık ettiğini “(…) Ekseriyetle de tiyatroya gelen Yunan, tulûat vs. kumpanyalara kiralayarak, güzel ve müreffeh bir hayat” sürdüğünü yazıyor.
Münif Fehim’in, babası Ahmet Fehim Beyin, Nemlizâdelerin Tiyatrosunun dekorlarını yaptığını, oyuncu olarak temsiller verdiğini haberi var mıydı hiç bilemeyeceğiz…