Yeni Bir Ülke’de Depreme Nasıl Hazırlanırız?
Dr. Öğr. Üyesi Savaş Karabulut
Depremde sadece binalar değil, ülkelerde yıkılabilir. Tabi bu ülkemizde nüfus yoğunluğu, riskli olup olmadığı hale belli olmayan onbinlerce binanın varlığı, depremin büyüklüğü, tsunami riski ve bu hasarın bir an önce telafisini yapacak bütçenin varlığı gibi nedenlerle “büyük kıyamet” olabilecek potansiyele sahip Marmara Denizi Depreminde kendini gösterebilir. Yeni bir ülkede depreme dayanıklı, ne binaları ve ne de ülkeyi yıkacak bir durumun yaşanmaması ve güvenli barınma hakkının sağlanması için yine mücadele etmek gerekir…Peki nasıl?
Kasım ayı içinde ülkemizin iki farklı bölgesinde hissedilebilirliliği yüksek, can kaybına ve yapıların hasar almasına neden olan iki deprem meydana geldi. Bunlardan birincisi 04 Kasım 2022 tarihinde sabaha karşı 03:29’da İzmir’in Buca ilçesinde ve Ml: 5.1 (Kandilli Rasathanesi) büyüklüğünde “orta büyüklükte” bir depremdi. Bu deprem ülkemizin aktif tektonik kuşaklarından Batı Anadolu Genişleme Rejiminin hakim olduğu bir alanda oluşmuştur. Diğeri ise 22 Kasım’da Düzce ilinin batısında Gölyaka-Sarıdere’de 04:08’de sığ ve 6.0 büyüklüğünde kuvvetli bir deprem meydana gelmiştir. Düzce ili ve çevresinde ise 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrası bölgede bulunan ve genel olarak Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun etkisi altında bulunmaktadır. Her iki bölgenin deprem üretme potansiyelleri ve üreteceği depremlerdeki hasar oranları birbirinden farklıdır. Bu durum genel olarak depremin büyüklüğü, ivmesi, süresi, derinliği ve yerleşim yerlerine olan uzaklığı dışında, yapı stokunun performansı, nüfus yoğunluğu ve yangın, su baskını, kaya düşmesi vb. diğer ikincil tehlike düzeylerine bağlıdır.
Hasargörebilirlik Nedir? Ne yapmalıyız…
Bu bölgelerin her biri orta, kuvvetli ve önemli deprem üretme potansiyeli olan alanlarda kalmaktadır. Bu potansiyeller karşımızda birer tehlikedir. Ancak hasargörebilirlik dediğimiz etken “ortadan kalkarsa”, yani yapılarda deprem kaynaklı bir hasar meydana gelmez ise ortada ne bir risk veya ne de afet durumu oluşmayacaktır. Kent veya kırsal alanda yaşayan kent emekçilerinin mi? yoksa yerel ve merkezi idarenin bu etkeni ortadan kaldırmak ve minimize etme misyonu olduğu konusunda kilitlenmektedir. Çünkü bu bir finans sorunudur. Bu finansal yükü karşılayacak olanlar ise kent veya kır emekçileri ol(a)madığından, çözümün doğrudan yerel ve merkezi idare tarafından üretilmesi gerekmektedir.
Biz Jeofizik Mühendislere düşen görev ise öncelikle bu doğal tehlike unsurlarını tespit etmek, onların geometrilerini belirlemek ve deprem üretme potansiyellerinin deterministik/olasılıksal yöntemlerle analiz etmekle başlar. Daha sonra ise bölgesel anlamda mikrobölgeleme veya parsel bazında zemin koşullarının yapı yapmaya uygun olup olmadığını inceleyip, zemin üzerine inşa edilecek güvenilir yapıların bu tehlike unsurlarının üreteceği depremlere karşı güvenilir kılmaktadır. Bu durumda yapıların deprem etkileşimli zemin-yapı performansları karşılanabilecek bir düzeye taşınır ve “belirli düzeylerde hasar alsa bile yıkılmayacak” mühendislik yapılarını inşa edilmesini sağlamaktır. Peki İzmir ve Düzce’de tehlike unsuru olan faylar hangileridir?
İzmir’in Güncel Deprem Tehlikesi
Öncelikle İzmir körfezinde birer tehlike unsuru olan fay zonlarını tanımlamakta fayda var. Beklenen kuvvetli veya büyük deprem ise İzmir Körfezi’nin daha çok güneyinde bulunan İzmir, Gülbahçe, Tuzla, Karşıyaka ve Seferhisar fay zonlarında oluşacak depremleri işaret etmektedir. Genel olarak İzmir Fayı’nın üretmesi gereken deprem 7 büyüklüğünde ve sığ bir deprem karakteri taşıması beklenmektedir. Bunun dışında Küçük Menderes, Foça-Bergama, Karaburun, Çandarlı, Dumanlıdağ, Cumaovası ve Gümüldür fayları da bölgede 6 büyüklüğünde depremler üretmesi beklenmektedir.
Düzce’nin Güncel Deprem Tehlikesi
30 Kasım 2020 yılında Sisam Adasının kuzeyinde meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem (ki bu deprem kayıtlara Yunanistan’a yakın olduğunda Samos Depremi olarak geçmiştir) dışında 1900 yılında günümüze İzmir ve çevresini etkileyen bir önemli veya büyük bir deprem meydana gelmemiştir. Ancak 1900 yılı öncesinde meydana gelen depremlerde (tarihsel deprem katalogları incelendiğinde) ise milattan sonra 178, 1688 ve 1778 yıllarında meydana gelen ve şiddeti (büyüklüğü değil, yani verdiği hasarın ölçüsü) 10 olup, depremin büyüklüğü ise 7.1-7.2 büyüklüğündeki bir depreme karşılık gelmektedir. Bu konuda yapılan son detaylı çalışma Tepe ve arkadaşlarının 2021 yılında Turkish Journal of Earth Science dergisinde yayınladıkları yayın incelenebilir. 1688 depreminin süresi 30 sn civarında olduğu, deprem sırasında heyelanların meydana geldiği, yüzeyde çatlakların/yarıkların oluştuğu, deniz suyunun körfezde kara alanında gözlemlendiği, zeminde oturmaların olduğu, yoğun sülfür kokusu, yüzeyde siyah renkli su sızıntıları, ağaçlarda devrilmeler, şehir merkezi ve çevresinde büyük yıkım ve yüksek can kaybı oranı görüldüğü rapor edilmiştir.
Gediz ovası üzerine kurulmuş yerleşim alanları bu deprem tehlikesi altındaki mühendislik yapılarında deprem-zemin-yapı etkileşim sürecinde bir takım mühendislik problemlerinin oluşması olasılığını doğurtmaktadır. Ovalık alanlarda kurulan yerleşim alanlarında zeminlere gelen deprem dalgalarının kayalık yerlere göre deprem dalgalarının genliğini yani şiddet/hissedilebilirliliğini arttırması dediğimiz zemin büyütmesi sıklıkla görülür. Bunun dışında zeminlerde bulunan kumlu (genel olarak kuyu sularının olduğu alanlar diyebiliriz) zeminlerde görülen deprem etkisiyle katı olan zeminin sıvıya/çamura dönüşmesi olarak isimlendirdiğimiz zemin sıvılaşması ve zeminlerde taşıma gücü kaybı, şişme/büzüşme vb. gibi olaylardır.
Düzce’nin Güncel Deprem Tehlikesi
Almacık dağı Düzce ovasının güneyinde kalmakta ve Kuzey Anadolu Fayını bu noktada iki kola ayırmaktadır. Düzce ilinde ise deprem üretme potansiyeli olan Düzce, Hendek, Çilimli fayı, Yığılca, Dokurcun ve Taşkesti fayları bulunmaktadır. Bunların herbiri orta büyüklükte deprem üretme potansiyeline sahiptir. Yayınlanan bilimsel makalelerde Gölyaka ilçesinde zemin koşullarından dolayı Izmir bölgesi gibi benzer zemin problemlerinin görülme olasılığına sahiptir. Düzce depremi biraz daha büyük olsaydı yani 6.6-6.8 büyüklüğünde olsaydı, yukarıda belirtmiş olduğum zemin problemleri ve buna bağlı ciddi can kayıplarının olacağı, yüzlerce binada yıkım ve ağır hasarın meydana gelmesi muhtemeldi. Bu nedenle bua büyüklükteki bir depremde can kaybı yaşanmadı ancak ciddi sayıda yapıda yapısal hasarlar meydana geldi. Hasar tespit sonuçlarına göre bazı yapılarda ağır hasar nedeniyle yıkılmaya, bazıları ise orta hasar nedeniyle tekrar inşa veya güçlendirme problemleri ile karşı karşıya kaldı. Gölyaka ilçesi adında anlaşılacağı üzere bir göl (Efteni havzasına kurulmuş) üsütne ve çevresine kurulmuş bir yerleşim yeridir. Bu nedenle bu alanlarda geniş ölçekte önce mikrobölgeleme çalışması yapılması, deprem üretme potansiyelleri etkisi altında zeminlerde meydana gelmesi muhtemel zemin problemleri de belirlenerek zemin ıslahını da geoteknik değerlendirmeyi baz alacak yapılaşma sürecine gidilmesi gerekmektedir. Yani zemin güçlendirilmeli ya da güçlü olan zemine oturtularak gerekli mühendislikş önlemleri alınmalıdır. Bu nedenle ovalık alanlarda kurulacak her yapı için zemin etütü, geoteknik rapor hazırlanmalı ve gerekli önlemler alınması sağlanarak yapılaşmaya gidilmesi gerekmektedir. Bakalım yeni yapılacak yapılarda bu tür önlemler alınacak mı? Bunları göreceğiz.
Riskli Yapı Tespiti Ücretsiz olmalı?
Tabi bu iki bölgede ve ülkemizin diğer deprem bölgelerinde öncelikle 2000 öncesi inşa edilen yapıların hasargörebilirlik durumlarının belirlenmesi en önemli ayırt edici unsurdur. Yani Riskli Yapı Tespitinin yönetmelik uyarınca yapılması gerekmektedir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın web sayfasında bu tespiti yapacak yetkili kurumlar ve usulleri belirtilmiştir. Bu tespitlerin “uzmanınca” potansiyel deprem tehlikesi olan alanlarda ve depremden önce yapılması hem farklı boyutlarda hasargörebilme ihtimaline karşı hayati, hem hukuki, hem de ekonomik açıdan önem arz etmektedir. Ayrıca yeni yapılmış yapılarında denetlenmesi gerektiğini, üstünü kalın kalın çizerek hatırlatmak isterim. Nedeni ise yeni yapılan yapıların denetiminin kamudan alınıp, özelleştirilmesi ve böylelikle güvenli barınma hakkı denetim meselesinin artı değer yaratacak bir alana kaymasıdır. Yani sözüm meclisten dışarı, işini hakkıyla yapanları tenzi ederek, yüzlerce yapı denetim firmasını kapatmış veya ceza almasına sebep olmuş kararları okursanız, nedenini anlarsınız. Yani siz siz olun, deprem güvenli barınma hakkının tesisi için bunu yerel yönetim veya merkezi idareden talep edin! Anayasal bir hak olan bu hakkın “bedelsiz” olarak yapılması gerektiğini vurgulayarak, öncelikle bunun bedelsiz olarak yapılması için örgütlü çoğunluklar olarak birlikte talep etmekte yarar var. Bu konuda da yerel veya bölgesel örgütlülüklerin kurulması önemlidir. Mahalle afet birimleri, ya da mahalle dernekleriyle bu süreç kolaylıkla örgütlenebilir. Depremde yıkılmayacak yeni bir ülkenin inşası için örgütlü bir topluluk olmak, talep etmek, mücadele de kararlı olmak ve kazanmak önemlidir.
DASK Marmara Denizi Depreminde Yaşanacak Hasarı Ödeyecek Bütçeye Sahip mi?
Zorunlu Deprem Sigortası yaptırsanız bile, yapınızda deprem “öncesinde hasarlı” denilebileeğini asla unutmayın! Bakanlığın hasarsız bina tanımı gayet nettir. “Depremden önce oluşan binadaki hasarlar ve kusurlar değerlendirilmez!” tanımı ve özelikle 26 Eylül 2019’da Silivri açıklarında meydana gelen deprem sonrası yapılarında hasar olduğunu belirten birçok depremzede, DASK poliçelerini ödediği halde, “yapılarındaki hasarın depremden dolayı olmadığını” iletilmiştir. Yani depremden önce DASK poliçeniz varsa bile , mutlaka ama mutlaka sigortayı arayıp, hasar tespiti isteyin. Zorunlu deprem sigortası 2021 yılı faaliyet raporu incelendiğinde tek depremdeki ödeme gücü 45 milyar TL olarak bildirilmiştir. Bu tutar döviz karşısında eriyen Türk Lirasının nasıl değerlendirildiğini bilmediğimden, eriyip erimediği, muallak olarak cevaplanması bekleniyor. Ayrıca günümüz döviz kurlarına göre 23.5 milyon dolar civarındadır. 30 Kasım 2020 Sisam adasında depreminde İzmir’li yurttaşlara 435 milyon TL ödendiği, Elazığ depreminde 392 milyon TL ödeme yapıldığı kurum tarafından bildirilmiştir. Marmara Denizi depreminde 100 milyar dolar civarında hasar beklenmektedir. Peki DASK bu hasarı Türkiye’de sigortalama oranının en yüksek olarak (%71, DASK 2021 raporu) duyurduğu Marmara Bölgesini karşılayamayacaksa, kim karşılayacak? soruları da yanıt bekliyor.