Türkiye’de Koalisyonlar Çıkmazı – 1
Cengiz Kılçer
Türkiye’de 1960’lardan başlayarak sanayileşmenin planlı hâle getirilmesi ile, sanayi burjuvazisi, tarım ve ticaret burjuvazisine oranla nispi üstünlüğü ele geçirmiş, sermaye birikimi ve yoğunlaşmasıyla beraber 1961 Anayasası’nın getirdiği “olanaklarla” işçi sınıfı sendikalaşma, toplu pazarlık ve grevler sayesinde “kendinde sınıf” uğrağından “kendisi için sınıf” uğrağına geçmiştir. Kapitalist devletin ikili ve çelişkili karakteri, sermaye birikimi ve bunu meşrulaştırmasında yatar. Bununla birlikte, devlet aynı zamanda toplumsal ahengin koşullarını sürdürmeye veya yaratmaya çalışmalıdır. Kapitalist devlet, birikim sürecini desteklemeli ve korumalıdır. Yalçın Küçük, bu süreci Türkiye özelinde şu cümlelerle anlatır: “Türkiye’de toplam olarak büyük bir özel sermaye olmakla birlikte, teker teker özel kapitalistlerin sermaye birikimleri büyük işletmeler kurmaya yeterli değil. Öyle ise ne yapmalı? Cevap açık: Büyük işletmeleri devlet kurmalı. Böylece hem sanayinin dayanak noktaları yaratılmalı, hem de özel sanayinin gelişme yolları açılmalı. Çoklarının şaştığı ‘devletçilik’ uygulamasının arkasındaki tarihsel ve teknolojik gerekçe bu.”[1] Aynı zamanda devlet halktaki hoşnutsuzluğu da soğurmalıdır. Çünkü bir sınıfın (kapitalist) diğer sınıf (işçi) lehine sermaye biriktirmesine yardımcı olmak için güçlerini açıktan kullanan kapitalist bir devlet meşruiyetini kaybeder ve dolayısıyla kitlesel vefa duygusunu zayıflatır. Ülkede sermaye birikimi süreci ve emek-sermaye arasındaki mücadeleler neticesinde siyasal krizler/istikrarsızlıklar oluşmuş ve koalisyonlar koalisyonları (1. Dönem Koalisyonlar [1961-1965], 2. Dönem Koalisyonlar [1974-1979] 3. Dönem Koalisyonlar [1991-2002]) kovalamıştır. Bu yazıda Türkiye siyasi tarihinde kritik dönemeçlere ve koalisyonlara (tümünü değil) örnekler vererek bakacağız.
***
15 Ekim 1961 seçimleri sonuçlarına göre, TBMM’de hiçbir siyasi parti tek başına çoğunluk sağlayamadığından, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Adalet Partisi (AP) hükümet kurma konusunda karşılaşılan güçlüklere çözüm bulmak üzere, karma hükümet kurmaya karar veriyorlar (VIII. İnönü Hükümeti 20 Kasım 1961-25 Haziran 1962). CHP ile ideolojik ve toplumsal kitleleri birbirine tamamen zıt olan AP’nin bu koalisyona istemeye istemeye girdiğini de not düşelim.
CHP-AP Koalisyon Protokolüne göre koalisyon yerli ve yabancı iş çevrelerine -sermayeye- güven verecek, yatırımların hızla artmasına olanak hazırlayacak iktisâdi ve mali önlemler alınacaktır. Vergi mevzuatı ve uygulamasının vatandaşa kolaylık sağlayacak şekilde düzeltilmesi yoluna gidilecek, vergiler reforma tabi tutulacaktır. Tarım yapılan topraklarda arazi vergisi kaldırılacak, işçi davaları çözme yolunda alınacak ilk önlemlerden biri olarak, işçi ücretlerinden Tasarruf Bonosu kesilmesine son verilecek, Batı demokrasileriyle samimi ittifak, yani emperyalist kurumlara, NATO ve CENTO’ya karşı taahhütleri devam ettirmek arzusu, dış politikanın esası olacaktır. İnsan hak ve özgürlüklerine dayanan demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine bağlı olan her iki parti, ülkeyi aşırı sol ve aşırı sağ cereyanlardan ve totaliterliğin her şeklinden korumak konusunda müşterek ısrar edeceklerdir. VIII. İsmet İnönü hükümeti olarak da anılan koalisyon 30 Kasım 1961’den İsmet İnönü’nün 31 Mayısta istifasına -pratikte 25 Haziran 1962’ye- kadar sürecektir.
AP-CHP Koalisyonunda başından beri AP’nin asıl gündemi, eski DP’lilerin siyasi affı olmuş ve bu ısrarın sonucunda CHP-AP hükümeti 7 ay sonra bozulmuştur. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e başbakanlıktan istifa mektubunda yazdıkları konuya açıklık getirmesi konusunda önemlidir:
“(…) Bu arada, makul bir ölçüde ele alınması lâzım ve mümkün olan siyasi af konusunun, [AP’nin]sorumluluk duygularına ve memleket gerçeklerine itibar etmez bir taşkınlıkla devamlı surette istismar konusu yapılması, hem bu meseleyi atıfet ve şefkat ölçüleri içinde sonuçlandırma gayretlerine, hem de memleketin huzur ve istikrar ihtiyacına sadece zarar vermiştir. Memleketin yüce menfaatlerinin, devamlı ve istikrarlı bir Hükümetin kurulmasını zaruri kıldığı inancındayım. Bunun sağlanması için, yüksek makam ve yetkinizin serbest kalmasını tek çare saydım. Bu sebeple, istifamın lütfen kabul buyurulmasını derin saygılarımla istirham ederim.”[i]
***
İnönü’nün istifasının ardından Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 102. maddesi gereğince, Bakanlar Kurulunun yeniden İnönü tarafından kurulmasını uygun görür ve Bakanların seçilmesini ve atanmak üzere bildirilmesini rica eder.
***
IX. İnönü Hükümeti CHP-CKMP-YTP-Bağımsızlar Koalisyonu (25.06.1962 – 25.12.1963) kurulur. Koalisyon Protokolünde Prensipler 1. maddesinde “Partilerimiz CHP-CKMP-YTP-Bağımsızlar koalisyonu aşırı sağcılık ve solculuk akımlarına karşı koyacaktır” denmektedir. İktisadi ve mali politikalar bağlamında Türk ekonomisinin kalkınma hedefine özel sermayenin ve devlet sektörünün yan yana ve uyumlu şekilde çalışacağı bir ekonomik düzen içinde ulaşacağına ve sermayenin yaratıcı gücünden olduğu kadar, devletin kalkınma yolundaki vazgeçilmez gayretlerinden de ahenkli şekilde faydalanılacaktır. Koalisyon, devlet iktisâdi alandaki görevlerini yaparken sermayenin yatırım şeklini veya güven ve istikrar içinde çalışma imkânlarını engelleyici kırtasiyeci ve frenleyici lüzumsuz müdahalelerden uzak kalacaktır. Önceki koalisyonun (VIII. İnönü Hükümeti) dağılmasına sebep olan DP’lilerin siyasi affı meselesi yine gündeme gelir. Bazı Kanunlar Hakkında Siyasi Suçların Affı yani DP’lilerin affı meselesi de şu esaslara bağlanmıştır:
“a) Evvelki hükümet zamanında yapılan görüşmeler sırasında tezekkür edildiği üzere, 4, 5, ve 6 seneye mahkum olanların mahkumiyet ilâmında yazılı cezaları bir atıfet olarak özel af yolu ile kaldırılacak ve bundan yukarı müddetle mahkum olanların cezalarından da 4 sene indirilecektir. b) Bu özel aftan istifade edecek olanların amme hizmetlerinden mahrumiyet cezaları devam edecek ve bunlar her ne suretle olursa olsun siyasi faaliyette bulunamayacaklardır. c) Bu suretle aftan istifade edenlerden, hususi kanunların gereğince mesleki faaliyetten mahrum kalmış olanların mesleklerini icra etmeleri mümkün hale getirilecektir. d) Bu özel af kanunu 1962 yılı Ekim ayı içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek ve bu ay içinde yürürlüğe girmesi gerçekleştirilecektir. e) Karma hükümete dâhil partiler tarafından affın istismar konusu yapılmaması için partilerimiz gerekli gayreti sarf edecektir.”[ii]
1969 seçimlerinde AP’nin tek başına iktidara gelmesiyle, Senato gündeminde bulunan söz konusu yasa teklifi 6 Kasım 1969 tarihinde müzakere edilerek 127 kabul, 23 ret oyu ile kanunlaşacaktır. Bu kanuna muhalefet eden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak siyasî hakların iadesini sağlayan Anayasa değişikliğinin iptalini isteyecek, TİP’in bu isteği Anayasa Mahkemesi’nde görüşülecek ve mahkeme, 16 Haziran 1970 tarihinde 7’ye karşı 8 üyesinin oyuyla değişikliği iptal edecektir. TİP iptalin gerekçesi olarak şunları sunmaktadır: “1950 de seçim yoluyla işbaşına gelen DP iktidarı, kısa zamanda milli kurtuluş savaşı Türkiye’sinin tarihi ile çelişmeye başlamıştır. İnsafla hareket etmiş olmak için, bu ters düşüşün CHP iktidarında başladığını ifade etmek gerekir. Amerikan emperyalizmiyle bağımsızlığımızı, egemenlik haklarımızı zedeleyen ilk anlaşmaların 1947 de, yani CHP iktidarında imzalandığı bilinen bir gerçektir. Yabancı sermaye ve kara irticaya ilk tavizler de, keza CHP devrinde başlamıştır. Fakat DP iktidarı bu ilk adımları tam bir ihanet çizgisine götürmüş, sonunda Anayasayı, hukuku açıkça çiğneyen ve meşruluğunu yitirmiş bir iktidar durumuna düşmüştür. Burada durmak gerek, zira bu nokta, hukukun çiğnenmesinden, yeni bir hukuk düzeninin doğuşunu belirleyen noktadır. Bu akla kara gibi, hayatla ölüm gibi, red ve inkâr ifade eden durumların birinden diğerine geçişi, fakat diğerinden birine dönüşü olmayan bir yoldur. DP iktidarı tarihî gelişmemize öylesine ters düşmüştür ki, gelişimin devamını sağlamak, ancak iktidarın zor kullanılarak devrilmesiyle mümkün olabilmiştir. Milletçe direnişin ifadesi sayılan 27 Mayıs hareketi, zorlu çıkışını hukukun yeniden itibar kazanması şeklinde meşruluğunu bu ters düşüşten almıştır.”[iii] 1974’te Süleyman Demirel ve 214 arkadaşının Anayasanın 68. maddesinin değiştirilmesi ve geçici 11. maddesinin de yürürlükten kaldırılması yönünde TBMM’ye sundukları Anayasa değişikliğinin 9 Nisan 1974 tarihinde yeniden kanunlaşmasıyla TİP’in gösterdiği bu yerinde ve doğru siyasi hamle berhava olacaktır.
***
1. İnönü Hükümeti, karma hükümeti işçi sınıfı ve sermaye ilişkileri konusunda Anayasaya uygun olarak düzenlemek, sermayenin ve işçi sınıfının karşılıklı güven içinde çalışmalarını sağlamayı hedef olarak önüne koyar. İşçi sınıfının refahını sağlamanın ve işsizliği yenmenin doğru önlemi, iş alanlarını ve iş verimini artırmak; üretimi geliştirmek, mevcut tesisleri tam güç ile çalışır hale getirmektir. Bu arada demokratik ülkelerdeki verimli ve uyumlu düzene kavuşturmak üzere hazırlanan toplu sözleşme, grev ve lokavt kanunu tasarısı, Hükümetin Büyük Millet Meclisine kısa zamanda sunacağı tasarılardan biri olacaktır; kaldı ki bu toplu sözleşme, grev ve lokavt kanununun hayata geçmesi için bir yıl beklenmesi gerekecektir. İşçi sınıfı bu geçen sürede içinde eli kolu bağlı beklememiş, yaptığı eylemlerle, grevlerle, toplu iş bırakmalarla yasanın hemen hayata geçmesi için mücadele vermiştir.
Dış politika başlığında ise IX. İnönü Hükümeti NATO ittifakı içindeki bağlara ek olarak, Amerika Birleşik Devletleri, Federal Almanya Cumhuriyeti, İngiltere, Fransa, İtalya ve diğer bütün üye devletlerle iki taraflı ilişkilerin samimî ve ileri dostluk seviyesinde gelişmeye devam ettireceklerdir. Türk Silahlı Kuvvetleri, modern harp ihtiyaçlarına göre silahla donatılmaya devam edilecek, NATO Müşterek Savunma sisteminde, kendisine düşen görevleri en iyi şekilde yapacak hale getirilecektir.[iv]
***
Nihat Erim, 12 Mart 1971 Cuntası tarafından partiler üstü bir hükûmet kurmakla görevlendirilir. (I. Erim hükümeti 26 Mart 1971 – 11 Aralık 1971). Erim Hükümeti, 12 Mart 1971 muhtırasının 2. maddesine uygun bir ihtiyaca cevap verecektir. Zira, Silahlı Kuvvetlere göre, “vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa’nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir Hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.” I. Erim Hükümeti, Türk kamuoyunun karşısına “Reform Hükümeti” olarak çıkmakta ve bu niteliğe uygun bir program sunmaktadır. Bu reformlar Toprak ve tarım reformu, Millî Eğitim reformu, Malî reformlar, Hukuk ve Adalet reformu, Devlet kesiminin yeniden düzenlenmesi, Enerji ve tabiî kaynaklarla ilgili reformlardır. 1. Erim Hükümetinin kabinesi 5 üye AP’li, 3 üye CHP’li, 1 üye MGP’, 1 üye Cumhuriyet Senatosu Milli Birlik Grubundan ve 14 üye parlamento haricindeki teknisyenlerden ve uzmanlardan oluşmaktadır.
Nihat Erim, Hükümetin reform stratejisini açıklarken Anayasa ile kurulu Devlet ve toplum düzenini yıkmaya, ülkenin bütünlüğünü parçalamaya yönelmiş ve yer yer sınır dışından yardım gördüğü bilinen yıkıcı faaliyetlere asla müsamaha edilmeyeceğini ve “eylem yapıyoruz, devrimciyiz, şeriatçıyız, mukaddesatçıyız gibi sözlerle Devlet düzenine karşı zorlama davranışlarını sürdürenlerin, Devleti bütün heybeti ile karşılarında bulacaklarını ilan eder. Türkiye’yi bölmek isteyenlere fırsat verilmeyecektir. Sağ ya da sol bir diktaroyanın ve anarşinin kucağına asla ve asla düşürmemek Hükümetin en başta güdeceği amaçtır. Nihat Erim’e göre aşırı uçlardaki anarşistler, zorbalık hareketlerine başvuranlar, reformlar gerçekleşse bile tatmin olmayacaklardır: “Onlar öyle bir dogmatik saplantı içine girmişler ki, meselâ Türkiye’de Maoist, Leninist, Marksist bir rejim olmadıkça rahat etmeyeceklerdir”[v].
İktisadi bağlamada izlenecek yol aslında kapitalist düzenin işleyişini onaran, aksaklıklarını giderip yeni bir denge yaratacak reformlardır. Üretim ilişkileri ile çelişmeli reformlar açısından şimdi yeni bir aşama söz konusudur. Türk kapitalizmi yalnız yeni hedefler seçmekle kalmamakta, Türkiye’de kendi planını da yaratmaktadır artık… 1971 rejimi bu açıdan da bir dönemeçtir[vi]. Reform programı özellikle büyük sanayi sermayesi temsilcilerince hoş karşılanacak, İstanbul Sanayi Odası, “program ve açıklamalarda belirtilen hedefleri sanayiciler olarak olumlu” bulduklarını, Ankara Sanayi Odası, “hükümetin alacağı her tedbirin yanında olacağını” beyan edecektir. Bunula beraber Erim Hükümeti programı özellikle AP ve CHP’den gördüğü tepkiyle toplumun bütün kesimlerinde, gelecek açısından önem taşıyan yeni kutuplaşmaların aslında ilk haberlerini duyurur.[vii]
Bu arada sermaye, reform hükümetine ihtiyaç duyduğunu kendisine bağlı, kendisiyle bütünleşmiş bir devlet mekanizması istemektedir. Bu ihtiyacını bir yıl önce (1970) dile getirmiştir. Özünde kurulan tüm hükümetlerin programlarında patronların arzu ve istekleri vardır. Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç, 15 Nisan 1970 tarihli dergisinde[viii] taleplerini şöyle açıklamıştır:
- SİYASİ İSTİKRAR SAĞLANMALIDIR: Dış politika, aşırı Sağ ve Sol hareketler, işçi ve işveren münasebetleri, Eğitim ve Gençlik dâvalarında memleketin uzun vadeli menfaati göz önünde tutularak, İktidar ve Ana Muhalefet Partisi arasında birleştirici bir politika çizilmeli ve müşterek kararlar aynen tatbik edilmelidir. Her dört yıllık seçim devreleri başında, bu politika yeniden incelenmeli ve gerekirse düzeltilmelidir.
- EKONOMİK SORUNLAR AÇIKLIĞA KAVUŞTURULMALIDIR: Dış Ticaret, Ortak Pazar, Yabancı Sermaye, dıştan gelecek Teknik Bilgi, Para istikrarı, İnsan Gücünün Değerlendirilmesi konularında takip edilecek politika açıklığa kavuşturulmalı, çözüm yolları planlanmalı ve bu planlar aynen tatbik edilmelidir.
- KARMA EKONOMİ DÜZENİ KORUNMALIDIR. Memleketimizde kalkınma için karma ekonomi düzeni şarttır. Ancak iktisadi devlet teşekküllerimizi daha verimli çalıştırabilmek, sevk ve idaresinde istikrar ve devamlılık sağlayabilmek için bu teşekküller: a) Kamu hizmeti yapan (DDY, PTT. gibi) b) Ticari hizmet gören (Sümerbank, MKEK gibi) kuruluşlar olmak üzere, iki ayrı grupta toplanmalıdır. Bu grupları idare edecek iki Holding Şirketi kurulmalı ve Holding’e bağlı kuruluşların ayrı idare Meclisleri olmalı, Holding’ler, bu kuruluşların genel iş politikalarını tayin etmelidir. Gerek Holding’e bağlı teşekküllerde, gerekse Holding’de çalışanlar dikkatle seçilmeli, kendilerine dolgun ücret ödenmeli ve bu idareciler uzun seneler işlerinin başında kalabilecek bir statüye bağlanmadır. Holdingler, doğrudan doğruya Başbakanlığa bağlı olmalıdır.
- SERMAYE PİYASASI VE HALKA AÇIK ŞİRKETLER KURULMALIDIR: İktisadi kalkınmada ihtiyacımız olan sermayenin temini, halkın elinde verimsiz kalan küçük tasarrufların verimli hale getirilmesi ve demokratik rejimin teminata bağlanması için Sermaye Piyasası kurulmalı ve Halka Açık Şirketler çoğaltılmalıdır.
- İŞADAMLARI MÜŞTEREK ÇALIŞMALARINI YENIDEN DÜZENLEMELİDİRLER: İş adamları ve meslek kuruluşları, memleketimizin çeşitli sorunlarıyla ilgilenmeli, tavsiyelerini açıklamalı, kısa vadeli menfaatler yerine, uzun vadeli memleket menfaatlerinin savunucusu olmalıdırlar. Artık, Türkiye’nin iş adamları, “ben kimseden akıl almam, herkesten iyi bilirim” görüşünü terk etmek ve müşterek çalışma imkânını yaratmalıdırlar.
1. Erim Hükümetinin dış politikası ülke güvenliğinin en sağlam dış teminatını, kendileri açısından savunma örgütü olarak kurulan ve bu niteliğini koruyan Atlantik ittifakına üyelikte buluyor. Erim Hükümeti, NATO’nun Avrupa’da güvenilir bir barışın gerçek şartlarının görüşüldüğü bir forum olarak da dış politika hedeflerine uyan bir rol oynadığı inancındadır. ABD ile yakın dostluk ve ittifak bağlarına değinerek son yıllarda gelişen karşılıklı anlayış ve saygı esasları çerçevesinde daha sağlam temellere dayanan ilişkileri geliştirmeye Reform Hükümeti gayret sarf edecektir. Aynı şekilde diğer NATO müttefikleriyle de ilişkilerin devamlı şekilde gelişmesine özen gösterilecektir.
***
12 Mart Muhtırası üzerine 26 Mart 1971 tarihinde kurulan ve Millet Meclisinin 7 Nisan 1971 tarihinde büyük bir çoğunlukla güvenoyuna mazhar olan partiler üstü Hükümet 3 Aralık 1971 günü istifa eder. Cumhurbaşkanı tarafından Bakanlar Kurulunun oluşturması için Nihat Erim, 07 Aralık1971 günü yeniden görevlendirilir (II. Erim Hükümeti). Bundan önceki Hükümet gibi bu Hükümette 12 Mart 1971 tarihinde Silahlı Kuvvetler adına verilen muhtıranın ışığında kurulmuştur.
Hükümet programını sunmak üzere meclise hitap eden Erim, hükümetin ülkede aşırı sol akımların, komünizmin, aşırı sağ cereyanların hilafetçiliğin şeriat esaslarına dayanan teokratik devlet kurma arzularının ve her çeşit bölücü faaliyetlerin kesinlikle karşısında olacağını belirtir. Hiçbir kanun dışı hareket müsamaha ile karşılanmayacak kanuna aykırı eylem ve hareketlere karşı her alanda ciddi önlem alınacaktır. Ülkenin sürüklendiği uçurumu 12 Mart Muhtırasınca durdurulmuştur. Bu tarihten sonra partiler üstü hüviyette kurulan hükümeti tedhiş ve anarşiyi önlemek ve Anayasa’nın öngördüğü reformları gerçekleştirmek görevine devam edecektir.
Özel sermayenin kalkınma planlarına uygun yatırımlara yönlenmesi için gerekli güven ortamının sağlanmasına çalışacak, devlet sektörüne ne kadar önem veriliyorsa, özel sermaye de aynı önem verilecektir. Özel sektör yatırımlarının süratle gerçekleşmesi ve ihracatın artırılması için gerekli teşvik tedbirleri alınacaktır.
Yabancı sermaye konusu önemlidir ve bu sermayenin ülkenin çıkarlarına uygun olması esastır. Dolayısıyla temelde yabancı sermayenin kalkınma planları ve programların hedeflerine yönelen alanlara yatırım yapmasına izin verilecektir. İşçiler ile patronlar karşılıklı hak ve çıkarlarını dengeli bir şekilde korumak daha başlangıcında çözümlenmesi mümkün çıkar çatışmalarının ekonomiye olumsuz etkilerini önlemek için Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunları İşçi ve İşveren teşekküllerinin de görüşleri tespit edilerek birbirini tamamlayan bu iki kanun arasındaki çelişmeler giderilecektir.
Hükümet programları görüşmelerinde ya da koalisyon programlarında dikkat çeken bir unsur da yurtdışında çalışan işçilerin ülkeye getirdikleri dövizlerdir. Önemle belirtmek gerekir ki, o zamanlarda Avrupa’ya göç eden işçilerin sayıları her yıl artarken, gurbetçi işçilerin ailelerine gönderdikleri dövizler bir yandan ödemeler dengesi sorunlarını yumuşatıyor ve ithalatı kolaylaştırıyor, öte yandan da iç pazarı büyütüyordu.
***
I. Ecevit Hükümeti (Cumhuriyet Halk Partisi ve Milli Selamet Partisi koalisyonu) 26.01.1974-17.11.1974
CHP-MSP koalisyonu karşılıklı siyasi ödünler verme üzerine bina edilir. CHP-MSP koalisyonu toplumdaki kırgınlık ve acıları gidererek, bütün geçmişin bir yana bırakılmasını; karşılıklı bağışlama ve hoşgörüye dayanan bir kardeşlik ortamının kurulmasını ilk görev saymıştır. Böylece iç barışı korumak üzere düşünce ve “inanç” suçlarını da kapsayan bir genel af ile orman suçlarına ilişkin affın gerçekleşmesini zorunlu görmüştür. Halk yararına işleyecek ve gerçek halk teşebbüslerini teşvik edecek etkili ve güvenilir bir sermaye piyasasının teşekkülü için gerekli mevzuat çıkarılacaktır.
İleri teknoloji getirmesi, dinamik bir sanayileşmeye yardımcı ve bu konuda eğitici olması, ihracata dönük bulunması gibi özellikler göz önüne alınarak yabancı sermaye teşebbüslerine imkân sağlanacaktır. Sanayide üretilen malların ara malı ithal maliyetleri ve kâr transferleri de dâhil nihai maliyetlerinin dünya fiyatları önünde makul bir seviyede tutulmasına önem verilecektir. Yabancı sermayenin kâr transferleri de makul ölçüler içinde tutulacaktır. Ülke şartları göz önünde tutularak belli bir zaman süresi içinde bütün ülkeye yaygınlaştırılmak üzere, işçiler için işsizlik sigortası kurulmasına başlanacaktır. İşçilerin özlük haklarıyla ilgili olarak; a) İşçilerin asgari kıdem tazminatı bir yıla yarım aylık yerine, bir yıla bir aylık üzerinden hesaplanacak b) Toplu iş sözleşmeleri için, yetkili sendika saptanmasında anlaşmazlık çıktığında yargı denetiminde işçilerin gizli oyuna başvurulacaktır. Memur Yardımlaşma Kurumu ve İşçi Yardımlaşma Kurumları kanunları çıkarılacak ve bu kurumların gerek sosyal güvenlik, gerek yatırım alanlarında faaliyete geçmeleri gerçekleştirilecektir. İşçilerin asgari kıdem tazminatı bir yıla yarım aylık yerine bir yıla bir aylık üzerinden hesaplanacaktır. Toplu iş sözleşmeleri için yetkili sendika saptanmasında anlaşmazlık çıktığında yargı denetiminde işçilerin gizli oyuna başvurulacaktır. Tarım ve orman kesiminde çalışan işçilerin hakları kanunla teminat altına alınacaktır. Çalışan kadınlardan isteyenlere daha erken emekliye ayrılabilme olanakları sağlanacaktır.
CHP-MSP Koalisyon Protokolünde ve Hükümet Programında “NATO” kelimesinin kullanılmasından imtina edildiği dikkate şayandır; bunun yerine “ortak güvenlik sisteminden söz edilmiştir”. Ne var ki, Şubat 1974 tarihli gazetelerde Ecevit’in “NATO üyesi bir memleket olarak kalmaya ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üye olmak yolundaki çalışmalarımıza devam edeceğiz” açıklaması verili durumu değiştirmemiştir.
CHP-MSP Koalisyon Protokolündeki Diyanet İşleri başlığı yukarıda işaret ettiğimiz gibi “karşılıklı” ödünlerin aslında tek taraflı olduğu görülüyor. CHP’nin verdiği ödünlerden MSP grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Hasan Aksay, bahtiyarlıkla karşılıyor: “Anayasamızın, temel hak ve ödevler bölümünde Devlete vazife olarak verdiği, insanın manevi yapısının geliştirilmesini emrettiği prensiplere paralel olarak Millî Eğitim, Diyanet, fikir ve inanç hürriyeti sahasında yapılması gereken hizmetleri bir Hükümet programında lâyık olduğu ağırlıkta görmekten bahtiyarlık duymaktayız.”[ix]
Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü siyasi fikrin üstünde tutulacak ve yüksek manevi değeri göz önünde bulundurularak, 633 sayılı kanunun 1. maddesinde belirtilen görevlerini yerine getirmesi imkânları sağlanacaktır. Din görevlilerinin toplumdaki manevi yeri ve değeri dikkate alınarak ekonomik ve sosyal kalkınmada kendilerinden yararlanılacaktır. Vekil imamların eğitim eksiklikleri tamamlanarak asıl kadroya geçmeleri imkânları geliştirilecek ve vekil imam meselesi adil şekilde çözüldükten sonra, vekil imamlık uygulaması son bulacaktır. Köylere hızlandırılmış bir programla imam kadroları temin edilecek ve camiye ihtiyacı olan köylerin cami projeleri ve cami yapımı için gerekli malzemenin devletçe sağlanması gerçekleştirilecektir. Tarihi vakıf camiler ve eserlerin bakım ve onarımı çalışmalarına büyük bir hız kazandırılacaktır.
Bu görüşmelerde Süleyman Demirel, İmam-Hatip Okullarının 12 Marttan sonra kapatılan orta kısımlarının yeniden eğitime açılıp açılmayacağı hususunun açıklığa kavuşturulmasını istiyor. Açılacak mı, açılmayacak mı diye soruyor. Ecevit de Demirel’e yanıt olarak “İmam-Hatip okulları kapansın” demediklerini İmam-Hatip Okulu ve diğer meslek ve sanat okulları ile birlikte bütün meslek öğrenimini ilkokula dayalı hale getireceklerini ve zaten CHP-MSP programında bunun yer aldığının altını çiziyor.
MSP milletvekili Hasan Aksay TBMM’de İmam-Hatip okullarının orta kısımlarının açılması, 1975 yılı ders yılından itibaren, Hükümet programında yer aldığı şekilde gerçekleşeceğini halk tarafından yapılmış imam-hatip okulu binalarının bu ders yılında tedrisata açılması için 1974 yılı bütçesine özel bir tahsisat konduğunu aktarır. Yine Hasan Aksay’a belirttiği gibi CHP-MSP koalisyonunda köy camileri için, ilk defa bu bütçeye 25 milyon lira konmuştur. Manevî sahaya ayrılan bunun dışındaki tahsisatlar da şimdiye kadarki rakamlarla kıyaslanamayacak bir nispet göstermektedir.
CHP, koalisyon ortağı MSP’ye sadece laiklik ilkelerinden ödün vermekle kalmadı. 15 Mayıs 1974 günü Genel Af meclise gelince Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142’nci ilgili maddelerinin affına karşı çıkan Nur tarikatından MSP’li 20 milletvekili AP-DP-CGP ile ittifak yapıp 141 ve 142’nci maddelerin af kapsamına alınmasını engelliyorlar; 163’üncü maddeye evet diyorlardı. 163. Maddenin ne olduğunu hatırlatalım bu madde Türk Ceza Kanunu’nun ilk kabul edildiği tarihteki şekliyle dinî veya dinî hissiyatı veya dinen mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suret ve sıfatla olursa olsun devletin emniyetini ihlal edebilecek harekete halkı teşvik veya bu şekilde cemiyet kuranları cezalandırmakta, dinî fikirlere ve hislere dayanan siyasî cemiyetlerin kurulmasını yasaklamaktaydı.
Yalçın Küçük bu olay üzerine şu hatırlatmayı yapıyor: 1974 yılında Ecevit iktidardadır, ancak Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’yle ortaktırlar. Genel afta anlaştılar, Nisan 1974 tarihinde af yasası görüşülüyordu. Görüşüldü ama islamcılar sözlerinde durmadı; solcularla ilgili 141. ve 142. maddelerde yan çizdiler. Böylece güdük bir genel af çıkmış oldu; solcular hapiste kaldı. Fakat büyük hukukçu Muammer Aksoy, “af’ta denge” ilkesiyle Anayasa Mahkemesi kapısını çaldı ve Anayasa Mahkemesi, eksiği tamamladı. Böylece hapiste hükümlü 1164 ve tutuklu 2030 solcu tahliye imkânı buldular, çıktılar. [x]
IV. Demirel (I. Milliyetçi Cephe MC) Hükümeti 31.03.1975-21.06.1977
I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin ilham kaynağı, milli birlik ruhu içinde daima yüceltilmesini amaç bilen Türk milliyetçiliği ve ülkede yükselen sol, sosyalist dalgaya karşı oluşturulan bir cephe oluşturmaktır. I. MC, komünizme, her çeşit anarşiye, anayasa ve kanun dışı eylemlere, milli bütünlüğü zedeleyici, milleti ve ülkeyi bölücü, cumhuriyeti tahrip edici faaliyetlere karşı, devletin, anayasa düzeni içinde kendisini savunmasını ve bu çeşit tehlike ve faaliyetlerle etkili şekilde mücadele edilmesini kesin bir zorunluluk saymıştır. İç güvenliği, asayişi ve yasaların egemenliğini sağlamakla görevli devlet kuruluşlarının ve güvenlik kuvvetlerinin, görevlerini tarafsızlıkla, azim ve kararlılıkla yerine getirebilmeleri için, hükümet gerekli her türlü özeni gösterecektir.
Süleyman Demirel’e göre: “Türkiye bugün bize göre büyük bir tehditle karşı karşıyadır (…) Türkiye bir büyük tehlike ile karşı karşıyadır. Dünya bir nizam kavgasının içerisindedir. Bu nizam kavgasının bir tarafında komünizm vardır, bir tarafında da milliyetçi demokrasi vardır. Bu vardır işte. Efendim, 1973’te neden komünizm ve faşizm ayrımı yapılmış da, şimdi niye yapılmıyormuş. Biz bir defa Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartlarda, Türkiye’yi tehdit eden tehlikenin komünizm olduğuna kaniyiz.”[xi] I. MC Hükümeti kendine biçtiği en önemli görev en komünizmle mücadele ve memleketi, komünizmin ağına düşmek felâketinden kurtarmaktır.
Yabancı sermayeden ileri teknoloji getirmesi, eğitici vasıfta bulunması, sanayi gelişmesini hızlandırması, ihracata dönük olması, ödemeler dengesine olumlu etki yapması gibi şartlar içinde yararlanılacaktır. Yabancı sermaye ile gelen teknolojinin Türkiye’de yerleşmesine imkân verebilecek bir zamanın sonunda, bu teşebbüslerin yerli sermayeye devir imkânları geliştirilecektir. Tarihi ve kültürel ilişkilerimiz olan ülkelerden yabancı sermaye gelmesinin temini Türk müteşebbis ve sermayesinin dış ülkelerde yatırım yapmaları, sanayi tesisler kurmaları teşvik edilecektir.
Eğitim öğretimde ilk ve ortaöğretimde okutulmakta olan ahlâk dersleri, amacına uygun ve millî ahlâk esaslarına göre düzenlenecek ve bu dersleri, öncelikle, İlahiyat Fakültesi, İslâmî Bilimler Fakültesi, Yüksek İslâm Enstitüsü ve İmam-Hatip Okulları mezunları okutacaklardır. Müfredat programlarının millî kültüre uymayan kısımları değiştirilecek, milletin ilme ve insanlığa yaptığı hizmetlerin öğretilmesine önem verilecektir. I. MC Hükümeti güvenlik ve siyasî dengenin, kurulması konusunda NATO savunma ittifakının şimdiye kadar oynadığı rolün, bugünkü durumda da değerini devam ettirmekte olduğuna inanırken Türkiye’nin Batı-Avrupa ülkeleri ile kurduğu ilişkilerin daha da artırılmasına önem verecektir.
I. MC hükümeti döneminde, Lockheed firmasının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları, Başbakan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Murat Demirel’in yaptığı hayali mobilya ihracatı gibi yolsuzluklar, partizan uygulamalar, işkence ve baskı, ülkücü komandoların resmi güvenlik güçlerine yardımcı olmak bahanesiyle halka saldırısı, gensorular, 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı, öğrenci olayları ve politik suikastlar hayatın olağan akışı haline gelmiştir. 5 Haziran 1977 seçimleri sonucunda I. Milliyetçi Cephe hükümeti sona erer.
***
V. Demirel Hükümeti (II. Milliyetçi Cephe ) 21.07.1977-05.01.1978
II. Milliyetçi Cephe hükümeti de önceki başarısız dönemlerinde olduğu gibi aynı ekonomik, siyasal ideolojik programı çizer. Türkiye Cumhuriyeti’ni, Anayasadaki temel nitelikleri ile savunmaya ve her şartta korumaya kararlıdır. II. MC komünizm, faşizm ve diğer materyalizme(!) dayalı zihniyetlerle, insanca yaşama hak, hürriyet ve haysiyetiyle bağdaşmayan, bütün maddi ve manevi değerleri yok eden her türlü zulüm ve tahakküm idarelerine ve dikta heveslilerine karşıdır. Milli, manevi ve tarihi değerlere sahip ve bunlara sadakatle bağlı olmayı en üstün değer sayar ve bunlarla övünmektedirler. Siyasi istikrar korunabildiği, huzursuzluk yerine hizmet ortamı sağlanabildiği takdirde, her alanda milli, güçlü, dengeli ve süratli kalkınma hedefine ulaşılacaktır.
Daha önceki koalisyon partilerinin komünizm paranoyasından II. MC hükümeti mustariptir. Bu paranoyaya göre ülkede yaşanan şiddet hareketlerinin ve anarşik olayların arkasında, rejimi yıkma kavgası vardır. Devlet, uluslararası komünizmin saldırısı ile karşı karşıyadır. Anayasanın sağladığı geniş özgürlükleri, kötüye kullanarak devleti ve rejimi yıkmak, ülke ve millet bütünlüğünü parçalamak amacıyla örgütlenmemiş bazı ideolojik mihraklar, dış kaynaklarla ilişkili olarak hür demokratik cumhuriyet rejimi yerine, bir komünist dikta rejimi kurma arzusu içindedirler. II. MC hükümeti iç güvenlik, asayiş ve kanun hâkimiyeti kesin şekilde sağlanacak, güvenlik güçlerinin, görevlerini tam bir eşitlikle, adaletle ve süratle yerine getirebilmeleri için gereken gayret ve titizlik gösterilecektir. Öte yandan İmam-Hatip Lisesi ve diğer meslek lisesi mezunlarını, Üniversite ve Yüksek Okullara giriş imtihanlarında, diğer lise mezunları ile aynı şartlara bağlanacak, İmam-Hatip Lisesi mezunlarını, İlkokullarda Din ve Ahlak Dersleri hocası olarak görev yapmalarını sağlanacaktır. İmam-Hatip Liselerinin ilkokullara dayalı olmasını ve sayılarının artırılmasına çalışacaklardır. Din ve vicdan hürriyetini, tam ve olgun manada kullanmalarını ve uygulamadaki haksızlıkları ve terslikleri gidermek ve mağduriyetleri önlemek için, Türk Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesini değiştireceklerdir. Milli ahlakın korunmasına ve geliştirilmesine büyük önem veren II. MC, insanın edep ve hayâ duygularını rencide eden, milli ve manevi değerlere saldıran, mukaddesatla alay eden, ahlak dışı her türlü yayınlarla ve müstehcen yayınlarla sürekli olarak mücadele edecektir. TRT’nin; ülke ve millet bütünlüğünü sarsıcı, cumhuriyeti tahrip edici, milli güvenliğe ve genel ahlaka zarar verici yayınlar yapmasını önleyecek, TRT yayınları, milli ve manevi değerleri tahrip edici değil, takviye edici, geliştirici olacaktır.
Türk siyasal hayatında Milliyetçi Cephe Hükümetleri büyük bir tehlike olarak görülen komünizmi önlemek amacıyla oluşan bir koalisyondu. Milliyetçi Cephe Hükümetleri iktidarda olduğu 2 sene 3 ay içerisinde 1 Mayıs 1977 Katliamı yaşanmış, yaklaşık 314 yurttaş öldürülmüş, 2.400 yaralama meydana gelmişti. Faşist katillerin ya % 80’i bulunamamış, ya da suçları örtbas edilmiştir.
***
Sonuç yerine
Çok partili parlamenter sistemlerde koalisyon oluşumunun önemi, bir siyasi sistemin rekabet halindeki sosyal, politik ve ekonomik talepleri çözme veya en azından etkisiz hale getirme ve tutarlı etkili politikalar formüle etme kapasitesi üzerindeki etkisinde yatar. Koalisyonun oluşumundan önce partiler arası pazarlığın, pazarlıktan önceki seçimlerden çok daha büyük bir öneme sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu koalisyonlarda yer alan ve siyaseten kendini ortanın solunda konumlandıran CHP’nin eli 1974 solcuların affı hariç eli hep boş kalmış, sağcı partiler, patronlar, emperyalizm bu koalisyonlardan kazançlı çıkmışlardır.
1960-1978 yılları arasındaki on yıllık süreçte düzen içi siyasetin/partilerin ortak özellikleri ve değişmez sabitleri nelerdir sorusuna bir yanıt verebilmek için bu kadar uzun örnekler vermek zorundaydık. Düzen içi siyasetin/partilerin, çizgisel-kronolojik matrisine bakıldığında farklı tonlarda da olsa sermaye/emperyalizm yararına ideolojik politik açıdan nasıl tekabüliyetler -araçsalllıklar- silsilesi arz ettiği görülmektedir.
Bu matrise bakıldığında görülen, düzen partilerinin tümünün liberal, muhafazakâr, milliyetçi, faşist, gerici, NATO’cu, ABD’ci, sermaye yanlısı ve olmazsa olmazı anti-komünizmdir. Söz konusu partilerin farklı yıllarda çıkardıkları seçim bildirilerinden kısa alıntılar vererek bitirelim yazımızı.
“Türkiye’de komünist partisini yasaklamış ve 1945’lerde milletlerarası komünizmin saldırganlığı karşısında Türk Milletinin direnişini en açık ve en kudretli şekilde temsil ederek bütün Hür Dünyayı aşırı sol totaliterciliğine karşı uyandırmak görevini başarmış olan C.H.P…” Cumhuriyet Halk Partisi 1965 Milletvekili Genel Seçimleri Seçim Bildirgesi
“Hürriyet idealinin ekonomik yönden de desteklenmesi ve korunması için NATO, Avrupa Ekonomik işbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı Avrupa Ekonomik Topluluğu, Tediye Bankası, Avrupa Parlâmentolar Birliği gibi organların uzun vâdeli ve sürekli tedbirlere daha çok ağırlık vermeleri gerekmektedir. Çekoslovakya hadiselerinin hür dünyaya ciddi dersler vermiş olduğunu farz etmek isteriz. NATO’nun bloklar arası yumuşama faraziyesine dayanan ve elastikle davranış ve müdahale şeklinde ifade edilen genel stratejisinin ciddi olarak gözden geçirilmesi, cephe gerisi ekonomik ve siyasi bünye münasebetlerinin sıklaştırılması lüzumuna kaniyiz (…) Meşru ve milli menfaatler uygun sermayeyi, toplumsal akımları sömüren komünizme karşı tamamen güven altına alacağız.” Milliyetçi Hareket Partisi 1969 Seçim Bildirisi.
“Günümüzde beynelmilel komünizmin dünya hâkimiyeti kurma çabasından doğan tasalluta maruz kalmamış ülke yok gibidir. Beynelmilel komünizm her şekle girmekte her fırsattan faydalanmakta ve her şeyi istismar edebilmektedir. Memleketimizde karşılaşılan şiddet hareketleri başlangıçta masum öğrenci hareketleri gibi gösterilmiş, teşvik ve himaye edilmiş ve çeşitli çevreler bu eylemlere bilerek veya bilmeyerek uzun süre doğru teşhis koymamıştır.” Adalet Partisi Seçim Beyannamesi 1973
“Komünizmi sadece ülkemiz için değil, hür dünya içinde tehlike sayıyoruz. Bir nizam kavgasının cereyan ettiği dünyada komünist rejim kurmak emelinde olanlar, Cumhuriyetin kurulduğu günden beri değişik zamanlarda rejimimize musallat olmuşlardır. Ancak, her seferinde devlet kendi gücü ile bunları n üstesinden gelmiştir. Komünizm Türkiye’yi parçalamayı hedef almış düşmanca bir faaliyetin adıdır.” Adalet Partisi Seçim Beyannamesi 1977
“Nitekim bugün insanlığın başına belâ olan komünizm, kapitalist fikirlerin zamanla sınıf ayrımcılığının bir reaksiyonu olarak doğmuştur. Ve yine kapitalist ülkelerde bugün komünizme doğru kayışı görmekteyiz.” Millî Selâmet Partisi Seçim Beyannamesi 1977
“Komünizm, okullarımızda, sokaklarımızda, meydanlarımızda kol gezmektedir. Artık meydanlarımızda şanlı ay yıldızlı bayrağımızı unutup Kızıl Bayrak çekenler görülmektedir. Lenin, Stalin ve Mao gibi kızıl, kanlı diktatörlerin resimleri dolaşıyor. Yolunu sapıtanlar, duvarlarımıza “tek yol devrim” diye yazıyorlar! Bu kızıl diktatörlere bağlananların, “tek yol devrim” diyenlerin, kızıl bayrak çekenlerin amacı nedir? Bunlar sana ne yapmak istiyorlar. Bunların gizli ve açık plânları nelerdir?” Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannamesi 1977
[1] Yalçın Küçük, Planlama Kalkınma ve Türkiye (İstanbul: Tekin Yayınevi, 1985), 236-37.
[i] İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına (Resmi Gazete Sayı:1117, 1962), 7493.
[ii] İrfan Neziroğlu ve Tuncer Yılmaz, ed., Koalisyon Hükümetleri, Koalisyon Protokolleri Hükümet Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri, c. 1 (Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Yayınları, 2015), 163.
[iii] Resmi Gazete: Sayı 13858 (Ankara: Başbakanlık Neşriyat ve Müdevvenat Genel Müdürlüğü, 1971), 2.
[iv] Neziroğlu ve Yılmaz, Koalisyon Hükümetleri, Koalisyon Protokolleri Hükümet Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri, 1:160-82.
[v] İrfan Neziroğlu ve Tuncer Yılmaz, Başbakanlarımız ve Genel Kurul Konuşmaları, c. 7 (Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Yayınları, t.y.), 32.
[vi] Ali Gevgilili, Türkiye’de 1971 Rejimi: Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna Geçiş Aşaması (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1973), 414.
[vii] Gevgilili, Türkiye’de 1971 Rejimi: Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna Geçiş Aşaması.
[viii] Vehbi Koç, Japonya’da Görebildiklerim ve Düşündürdükleri (İstanbul: Bizden Haberler, 1970).
[ix] Neziroğlu ve Yılmaz, Koalisyon Hükümetleri, Koalisyon Protokolleri Hükümet Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri, 1:737.
[x] Yalçın Küçük, İdare Hukuku Profesörü Feyzioğlu’nun Hukuklu Oğlu Ceza Hukuku Profesörü Baro Reisi Feyzioğlu ve Tüm Baroculara Küçüki Ders: Af Af Af, 2014, https://www.odatv4.com/analiz/yeniden-yargilanma-degil-af-istiyoruz-1601141200-51612.
[xi] İrfan Neziroğlu ve Tuncer Yılmaz, ed., Koalisyon Hükümetleri, Koalisyon Protokolleri, Hükümet Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri, c. 2 (Ankara: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Yayınları, 2015).