Gündem

Pandemi nereye gidiyor?

Covid-19 salgınının yeni dalgasının tüm dünyayı etkisi altına
aldığı bu günlerde şimdiye kadar yaşananları, önümüzdeki dönem yaşanabilecekleri ve ülkemizdeki uygulamaları Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Prof. Dr. Ahmet Saltık ile konuştuk.

Prof. Dr. Kayıhan PALA

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakütesi

Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı

Geçtiğimiz aylarda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından kurulan bir heyetin hazırladığı ve Covid-19 salgınının incelendiği raporda, pandeminin önlenebilir olduğu sonucuna varıldı. Ne dersiniz? Yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan bu salgın gerçekten de yayılmadan kontrol altına alınabilir miydi? 

Dünyanın küresel kapitalist ilişkileri içerisinde ve sağlık sistemlerinin bulaşıcı hastalıklara karşı hazırlıksızlığı göz önüne alındığında, bu salgının yayılmasının önlenmesini pek olasılıklar içerisinde görmüyorum. Bunun nedenlerini şöyle sıralayayım: Öncelikle bir salgının önlenebilmesi için bulaşıcı hastalık salgınına çok kısa sürede tanı koymanız gerekir. Kısa sürede böyle bir salgının varlığını saptamanız gerekir. Çin bu salgının varlığını saptamada gecikti. İkincisi, Dünya Sağlık Örgütü bu salgının pandemi haline dönebileceği öngörüsünü 30 Ocak’taki toplantısında paylaşmadı. 30 Ocak 2020’den söz ediyorum, bu salgını Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durumu ilan etti. Ne zaman ki çok daha büyük bir yayılım oldu, bundan sonra rastlantı eseri Türkiye’de ilk doğrulanmış olgunun duyurulduğu gün olan 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü pandemiyi ilan etti. Dolayısı ile Çin geç davrandı,  Dünya Sağlık Örgütü geç davrandı, bu nedenle hastalık beklendiğinden çok daha hızlı yayıldı. Öte yandan biliyorsunuz küresel kapitalizmin küreselleşme adıyla getirdiği sistem artık bir bulaşıcı hastalığın 36 saat içerisinde bir kıtadan diğerine kolaylıkla gidebilmesine olanak sağlıyor. Peki bunlar olmasaydı, Çin zamanında tanı koysaydı, Dünya Sağlık Örgütü zamanında bu sürece müdahil olabilseydi ne olurdu? Ben tamamen önlenebileceği kanısında değilim. Ama bu kadar büyük bir hasarla biz bu pandemiyi yaşamayabilirdik. Hem dünya için söylüyorum, hem Türkiye için söylüyorum. Bu nedenle de belki en sonunda tekrar konuşabiliriz; bu salgınla birlikte küresel kapitalist sistemin dünyada yaşayan insanların çoğunun ihtiyaçlarına yanıt vermediğini ve bizim kamucu, eşit, ücretsiz, herkesin ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetine her yerde, her zaman yanıt verebilecek bir sağlık sistemine ihtiyacımız olduğunu çok net bir kez daha görmüş oluyoruz.

Türkiye’de vaka sayıları ve ölüm sayıları azalmıyor. Hatta bir veriye göre Temmuz’dan bu yana tüm pandemi sürecindeki ölümlerin yaklaşık % 40’ı yaşandı. Türkiye’de pandemi ile mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk olarak şunu söyleyeyim, Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan veriler üzerinden bir değerlendirme yapmak gerçekçi değil. Ne olgu sayılarının ne de ölüm sayılarının gerçeği yansıttığını düşünüyorum. Değişik gerekçelerle bunları yazdık, konuştuk, ama şöyle düşünün: COVID-19 doğrulanmış olgu sayısında Türkiye dünyada 6. sırada, COVID-19 doğrulanmış ölüm sayısında ise on dokuzuncu 19. sırada. Türkiye nüfus büyüklüğü açısından da dünyada biliyorsunuz 17. sırada. Olguyu bu kadar bildirmişken ölümü bu kadar az bildirmek gerçekten tartışma konusu. Çünkü Türkiye’nin kullandığı iki ilacın,  hidroksiklorokin ve favipiravir, ikisinin de etkisiz olduğu hatta bazı yan etkilerini olduğu bilimsel araştırmalarla gösterildi. O zaman pandemiye ilişkin bildirimlerde bir problem var demektir. Bu problem de zaman zaman başka verilerle ortaya çıkıyor. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 21 belediyedeki bulaşıcı hastalık defin ruhsatları üzerinden yaptığı değerlendirmeye bakacak olursanız -ki bu 21 belediye Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 49’unu barındırmaktadır- bu 21 belediyede bulaşıcı hastalık nedeniyle ölenlerin sayısı, Sağlık Bakanlığı’nın bütün Türkiye için açıkladığı ölenlerin sayısından daha fazla. Dolayısıyla Bakanlık bildirimleri üzerinden bir tartışma yürütmek çok kolay değil. Üstelik bu yıl bütçe görüşmeleri sırasında bir milletvekilinin sorusu üzerine Sayın Sağlık Bakanı da aslında ölümlerin 2-3 kat daha fazla olabileceğini açıkladı. Şimdi gelelim asıl soruya: Türkiye’de pandemiyle mücadeleyi nasıl değerlendiriyoruz?  Ben Türkiye’nin pandemiye yeterli ve güçlü bir yanıt veremediğini düşünüyorum. Bunu birçok kez söyledim. Birçok makalede de yazdım. Niye böyle düşünüyorum? Çünkü Türkiye hem önlenebilir ölümleri hem de önlenebilir olguları engelleyemedi, hastaneye yatışları ve yoğun bakımlara yatışları engelleyemedi. Kuşkusuz ki bunların tamamının engellenmesi söz konusu olmayabilirdi. Ama eğer hazırlık aşaması düzgün yapılsaydı, eğer ülkemizde Sağlıkta Dönüşüm Programı yerine; kamucu, eşit, birinci basamağı güçlendirilmiş, temel sağlık hizmetlerinin iyi sunulduğu bir sağlık sistemi olsaydı ve eğer bu pandeminin başından beri karar verme mekanizmaları bilim insanlarına, sağlık meslek örgütlerine açılmış olsaydı ve eğer ilçelerden başlayarak illerde ve Türkiye’de  pandemi ile ilgili karar verme süreçleri  epidemiyoloji bilgisi olan hekimler ve halk sağlıkçılar üzerinden yürütülebilseydi bu pandeminin hasarı çok daha az olurdu. Bunu birçok yerde görebiliriz; salgının bulaşının azaltılmasına dönük önlemlerin sınırlı kalmasında, bugün halen Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği standart olgu tanımının kullanılmamasında ya da aşı politikasının başlangıçta tek bir aşıyla eksik belirlenmesinde… Biliyorsunuz tek bir inaktif aşı belirlenmişti ve o tarihte mRNA aşıları için olumsuz görüşler söylenmişti. Ama sonra anlaşıldı ki mRNA aşıları hem güvenli hem de koruyuculukları çok daha yüksek. Oysa biz ülke olarak başlangıçta başka bir aşı tercih ettiğimiz için bu yüksek koruyuculuk oranından yeterince yararlanamadık. Ya da standart olgu tanımlarına geldiğimizde, Nisan 2020’de Dünya Sağlık Örgütü yalnızca PCR testleri ile doğrulanmış olguları değil, aynı zamanda PCR testi negatif çıksa ya da PCR testi yapılmasa bile, klinik ve epidemiyolojik  olarak kuşkulu ve olası olguları da bildirmek gerektiğini vurgulamış olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı bugüne kadar böyle bir yaklaşımı benimsememiş durumda. Dolayısıyla Türkiye’de pandemi maalesef iyi yönetilemedi.

Üçüncü doz, dördüncü doz derken bu aşı periyodu nasıl olacak? Gelecekte grip aşısı gibi yılda bir defa aşı olduğumuz bir duruma dönecek mi? Buna ilişkin bir çalışma var mı acaba? Bu çerçevede pandeminin bundan sonraki sürecini nasıl görüyorsunuz?

Bu konudaki belirsizlik sürüyor. Ancak bilim insanları giderek daha fazla oranda COVID-19 hastalığının belki 2023-2024’de mevsimsel bir nitelik kazanabileceğini öngörüyor. Sizin de vurguladığınız, grip hastalığında olduğu gibi. Dolayısıyla belki önümüzdeki yıllarda biz bu hastalığı geçirmeyelim diye yılda bir belki daha uzun süreli -aşının etkinliğine bağlı olarak değişecektir- bir aşı olmak durumunda kalabiliriz. Ya da bu hastalık bir biçimde tamamen, halen öyle bir olasılık da var, sonlanabilir ve bir daha aşı yaptırmak zorunda kalmayabiliriz. Pandemi küresel bir sorun ama küresel, güçlü bir yanıt verilemiyor. Dikkat edin yeni endişe verici varyantlar aşılamanın düşük, pandemi önlemlerinin görece yetersiz olduğu Hindistan, Brezilya Güney Afrika gibi ülkelerden dünyaya yayılıyor. COVID-19 salgınının dönüşümünü küresel olarak pandemiye nasıl yanıt verdiğimizle ve bilimsel gelişmeleri yakından takip ederek gözlemleyeceğiz. Şimdiden kesin bir değerlendirme yapmak çok mümkün görünmüyor.

Yoksul ülkelerin aşılara erişiminin yetersiz olduğunu biliyoruz? Sizce bu durum pandeminin seyrini nasıl değiştirir?

Pandemi ile ilgili süreç bir önceki soruda da değindiğimiz gibi halen belirsiz. Bunun en önemli nedenlerinden birisi küresel bir sorun olmasına rağmen biz pandemiye küresel bir yanıt veremiyoruz. Yani sizin de soruda vurguladığınız gibi,  üçüncü doz ya da dördüncü doz aşılarını yaptıran varsıl ülkeler var. Nüfusunun büyük bir bölümünü üçüncü dozla buluşturmuş veya buluşturacak olan ülkeler. Ama daha Afrika’daki bazı ülkeler nüfuslarının %10’unu bile bir doz aşı ile buluşturamamış durumda. Şimdi bu virüs ya da virüsler kendi başlarına hayatta kalamadıkları ve bir canlı hücresine ihtiyaç duydukları için, sürekli evrim geçirerek değişim gösteriyorlar. Bu değişim Afrika’da meydana geldiğinde işte 36 saat sonra dünyanın başka bir ülkesinde de gözlenme olasılığına sahip. Biliyorsunuz en son tanımlanan endişe verici varyant Omicron Afrika’da ilk olarak saptandı ve hızla tüm dünyaya yayıldı. Daha önce endişe verici varyantların nerede ilk karşımıza çıktığına bakacak olursanız -ki bugüne kadar hastalığa yol açan SARS-CoV-2 virüsü binlerce kez evrim geçirdi- bu virüsün hastalığa karşı mücadelenin etkin olmadığı, aşılamanın düşük olduğu ülkelerde karşımıza çıktığını görebilirsiniz. Dolayısıyla küresel yanıt vermediğimiz sürece pandeminin seyrini öngörmek zorlaşıyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Pandemi devam ediyor, dolayısıyla yurttaşların kişisel önlemlerini almalarının yanı sıra kamu otoritesinin kamusal alan için önlem alması bence çok önemli. Yurttaşlar bunu Sağlık Bakanlığı’ndan talep etmeli. Kamusal alanlar için alınmayan, izlenmeyen ve denetlenmeyen önlemler yüzünden COVID-19 hastalığı herkesin sağlığını tehdit edebilir. Çünkü gerçekten bu pandeminin yükü çok ağır ve bu yük azalsın diye hep birlikte el ele vererek güçlü bir yanıt vermek zorundayız. Ayrıca hem aşılarımızı tamamlamak, hatırlatma dozlarını yaptırmak gerektiğini, hem de bunun yanı sıra, çünkü tek başına aşı yaptırmanın yeterli olmadığı artık çok net, halk sağlığı önlemlerini de almaya devam etmek gerektiğini vurgulamak isterim. Yani kapalı ortamlara girmekten olabildiğince kaçınmak, gireceksek maske takmak, kapalı ortamları mutlaka havalandırmak, fiziksel uzaklığa dikkat etmek ve kişisel hijyeni ön plana çıkarmak gibi…

———–

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)

SORU 1: Geçtiğimiz aylarda Dünya Sağlık Örgütünce (DSÖ) bir kurulan hazırladığı ve Kovid-19 salgınının incelendiği raporda, pandeminin önlenebilir olduğu sonucuna varıldı. Ne dersiniz? Yüz binlerce insanın ölümüne neden olan salgın, gerçekten de yayılmadan denetim altına alınabilir miydi?

YANIT 1: Salgın Çin / Hubei / Wuhan’da başlamıştı 2019 Aralık ayı sonlarında. 11 milyon nüfuslu eyalette, son derece katı önlemlerle kendi içinde ve ülkesiyle – dünya ile tam yalıtım uygulandı.
On günde bin yataklı salgın hastanesi yapıldı ve yakınmalarla başvuranlar kabul edildi. İnsanlar mutlak bir karantina ile evlerine kapatıldı, OHAL koşulları altında, ek sağlık emekçileriyle kapı kapı dolaşılarak belirtili hasta arandı ve test yapıldı ve gerekenler ya karantina yerlerinde ya da salgın hastanesinde alıkondu, yakınmalara dönük sağaltım (tedavi) sağlandı. Evlerinde tutulan eyalet halkının temel gereksinimleri devletçe karşılandı. Tam bir baskılama politikası izlendi. Ancak Wuhan’dan ayrılan yabancılar ve başka ülkelerde çalışan Çin yurttaşları hastalığı yaydılar, İtalya’nın Lombardini bölgesi tipik odaklanma alanı oldu Çin’e tatile gidip dönen Çin işçilerle. (Yaklaşık 1200+ emekçi).

Hastalık etmeni, 2 hafta gibi bir sürenin ardından tanımlandı; mutant bir RNA virüsü idi; SARS-COV2 adı verildi; 2002 SARS salgınına gönderme ile Hastalığa da “Corona virus” ailesinden yeni mutasyon ürünü bir virus neden olduğundan, 2019 sonu tarihlemesi ile COVID-19 denildi.

Tüm dünyada, özellikle Çin’e komşu coğrafyalarda katı kapanma uygulanabilseydi, yayılım çok sınırlanabilirdi. Bu köktenci önleme küresel ölçekte başvurul(a)madı. 14 günlük tam kapanmanın akçalı bedeli (maliyeti) 330 Bn $ / gün üzerinden 4,6 Tr $ kestirilmekte idi, finans kapital / BM
bu bedeli göze alamadı. 2019-20 toplam küresel gelirinin yaklaşık 1/17’si idi bu tutar. Derken hastalık tüm dünyaya yayıldı, 30 Ocak 2020’de DSÖ önce “Küresel alarm” 10 Mart 2020’ de ise küresel (kıtalararası) salgın = Pandemi duyurusu yaptı. Türkiye de, çok ilginç biçimde aynı gün “1” Covid-19 hastası olduğunu duyurdu Sağlık Bakanı ile ve bu yaşlı erkek 6 gün sonra öldü.

SORU 2: Türkiye’de vaka sayıları ve ölüm sayıları azalmıyor. Hatta bir veriye göre Temmuz’dan
bu yana tüm pandemi sürecindeki ölümlerin yaklaşık % 40’ı yaşandı. Türkiye’de pandemi ile mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

YANIT 2: Türkiye 1 Temmuz 2021’de “nasılsa aşı var” diye hemen hemen tüm kısıtları kaldırdı.
30 Haziran 2021 akşamı toplam olgu (vaka) sayısı 5.425.652 iken 27 Aralık 2021 akşamı 9.333.223’e ulaştı. 6 ayda eklenen hasta sayısı 3.905.571 oldu. 11 Mart 2020 – 1 Temmuz 2021 arasında kaydedilen yaklaşık 5,4 milyon hastaya, salt son 6 ayda 3,9 milyon yeni hasta eklendi. AKP iktidarı bu tehlikeli gidişe, 4. dalgaya karışmadı. Sağlık Bakanı Dr. Koca her akşam bir tweet iletisi ile “resmi” olgu / ölüm sayılarını verdi ve basmakalıp sözlerle “tedbir – aşı” dedi. 1 tanısı “Temmuz – 27 Aralık 2021 dönemin 180 günde 3.905.571.180 = ortalama 21,697 yeni hasta tanısı “resmen” kayda girdi. Aynı 180 günde havuzdaki Kovit-19 hasta sayısı 81,635 iken 204,107 artışla 285,742’ye erişti.

Ölümler ise 30 Haziran 2021 akşamı 16 ayın toplamı 49,732 iken, salt son 6 ayda 32,001 artışla 81,733’e ulaştı “resmi” verilerle. Son 180 günde ortalama 178 insanımızı yitirdik. 4. Dalga, aşı uygulamasına, etkenin ve sağaltım yöntemlerinin zamanla daha iyi öğrenilmesine karşın, ülkemizde çok ağır bedelle ödendi, ödenmekte. Açıklanan rakamların “resmi” olduğunu, asla güven vermediğini ve son derece tutarsız olduğunu, sayılarda büyüme ile önceki dönemlere göre daha çok makyajlama riski de dikkate alınmalı. Örneğin olgu ölüm hızı ülkemizde %0,9 iken dünya ortalaması %2 ve bu belirgin farkı açıklayabilecek bilimsel bir veri elde yok.

Ayrıca TÜİK’in Haziran sonunda açıklaması gereken ölüm istatistiklerini 6 ay gecikmeyle de olsa hala yayınlamadığı gerçeğini vurgulamak gerekir. Sağlık Bakanı Koca, TBMM’de Bakanlığının bütçesi görüşülürken bir soruya, ölüm sayılarının açıklanan kovit ölümlerinin en az 3-4 katı olduğu yönünde yanıt vermiştir. Bakan bu “itirafı” ile kanımızca hem kamuoyunu hazırlamakta hem de fazladan ölümlerin kovit ölümü olmadığını –kendince– açıklamış olmaktadır. Balan Koca’ya göre bu ölümler başka nedenlerledir, örneğin ertelenen sağlık hizmeti gereksinimi… Bakan, “temel neden”in kovit-19 olduğu ölümleri, örneğin kovid sonrası komplikasyonlara bağlı ölümleri ve farklı yöntemlerle kovit ölümü saymadıkları yitikleri “resmi” ölüm verilerine bilinçli olarak katmamaktadır.

TÜİK, kendi yasasını çiğneyerek 2020 ölüm istatistiklerini hala açıklamamıştır, niçin, nasıl ve ne zamana dek? Bizim hesaplamamıza göre, 2019 yılı nüfus artış hızı 2020 için de sabit sayılırsa, 257 bin FAZLADAN ölümün saklanmaya çalışıldığı yönündedir (SÖZCÜ, 12.11.2021), hiç itiraz yoktur!

Tüm makyajlama çabalarına karşın küresel salgının (pandeminin) başlangıcından bu yana kaydedilen toplam 281.964.279 olgunun 9.333.223’ü ülkemizde saptanmıştır; %3,3! Bu oran ölümlerde ise 81.733.5.425.341 = %1,5’tir. Oysa Türkiye dünya nüfusunun %1,1’ine sahiptir.

SORU 3: Üçüncü doz, dördüncü doz derken bu aşı periyodu nasıl olacak. Gelecekte grip aşısı gibi
yılda bir kez aşı olduğumuz bir duruma dönecek mi? Buna ilişkin bir çalışma var mı acaba?
Bu çerçevede pandeminin bundan sonraki sürecini nasıl görüyorsunuz?

YANIT 3: Bu sorunuz son soru ile bağlantılı. Küresel toplumun tümü Kovit-19 tehdidi altında kuramsal olarak. Her yaşta herkes bu hastalığa yakalanabilir kâğıt üstünde. Gerçekte her zaman olduğu gibi yoksullar daha çok hastalanmakta ve daha çok ölmektedir; sorun sınıfsaldır. Dolayısıyla, 5 yaş üstüne dek çocuklarda da aşı yapma olanağı artık varken; 7,9 milyarı aşan dünya nüfusunun yaklaşık 7,2 milyarının aşılanması gereklidir. Bu aşılamanın, tüm dünyada eşzamanlı ve hızla yapılması zorunludur ki, küresel toplumda bağışıklık %80’leri aşan düzeyde yakalanabilsin. Salgın 3. yılına girerken küresel toplumun böylesi bir hedefi tanımladığı bile söylenemez. BM (Birleşmiş Milletler) ve uluslararası finans-kapitalin başlıca kurumları olarak DB, IMF, DTÖ, WIPO sorunu sahiplenmemişlerdir. Halen
5. Dalga Küre genelinde yaşanmakta olup, Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan “düşük gelirli” (Yoksul!) ülkelerde nüfusun yalnızca %8,3’ü en azından tek doz aşıya erişebilmiştir.

Seferberlik bilinci – sorumluluğuyla, küresel dayanışma ile 2-3 ay içinde 5+ yaş dünya nüfusunun en az %80’ine 2-4 hafta ara ile 2 doz “etkili” bir aşı yapmadıkça salgını sönümlendirmek düştür. Aşıya ek önlemler de yetersiz kaldığından, örneğin çalışma yaşamı sürdürülürken… Bulaş zinciri kırılamamakta, SARS-COV2 virüsünde mutasyon ve varyantlar da durdurulamamaktadır. Bu sürecin geçelim nasıl sonlanacağını, nereye ve nasıl evrileceğini kestirmek çok güçtür. Kuramsal olarak tersine bir evrimsel mutasyon ile Covid-19 etkeni “yaşamımızdan çekip gidebilecek” iken, tersi de olasıdır ve şimdiye dek hep daha tehlikeli mutasyonlar – varyantlar evrimleşmiştir. Yine kuramsal olarak, eldeki aşıların etkililiklerinin kritik düzeyde azalması ile herhangi bir yeni varyant karşısında tümüyle korunaksız düşebilir ve yepyeni aşılar geliştirmek zorunda kalabiliriz. Beklenebilecek olan, 2 uç senaryonun ortalarında olabilir. Yılda 1-2 kez yinelenecek aşılarla, virüsle birlikte yaşamayı öğrenerek içselleştirmek; salgının endemik (belli sınırlı düzeyde süreklilik) düzeye indirgenmesi ??

SORU 4: Yoksul ülkelerin aşılara erişiminin yetersiz olduğunu biliyoruz?
Sizce bu durum pandeminin gidişini nasıl değiştirir?

YANIT 4: 8 Aralık 2020’den bu yana toplam 9,02 milyar doz Kovit-19 aşıları yapılmıştır. Dünya nüfusu 7,9 milyarı biraz aşkındır. Ne var ki aşılama çok eşitsizdir. Küresel nüfusun %57,4’ü en az 1 kez aşılanabilmiştir. Günlük aşılama sayısı 31,4 milyona dek düşmüştür. 3. soruyu yanıtlarken de vurguladığımız üzere, yoksul ülkelerde en az 1 doz Kovit-19 aşısına ulaşabilen nüfus %8,3’tür!

Dünya Sağlık Örgütü’nün COVAX girişimi tam da bu amaçla başlatılmıştır ancak yeterli akçal (mali) kaynak sağlanamadığından, amacına ulaşamamış, aşı adaletsizliği aşılamamıştır. Kamu kaynaklardan ciddi akçalı destek alarak aşılar geliştiren farmasötik tekeller, kendilerine yapılan mİlyarlarca $ desteği unutturma çabasındadır. Hiç yoktan salgın ortamında AŞIDA PATENT KALDIRILMALI, ertelenmeli, indirgenmeli… Askıya alınmalıdır. Küresel ekonomi makro ölçekte çok daha ağır bedellerle yüz yüzedir.

Salgının 2. yılı biterken, elde etkili sağaltım ilacı yok denebilir. Kimi sınırlı seçenekler ise çok pahalı olup yaygınlaşması kısa erimde olanaksızıdır. Örn. yüksek doz monoclonal antikor kokteyli 1600-1700 $ dolayındadır. En etkili yol korunmadır. Eldeki aşıların, mutant – variant tip virüslerle etkililiğinde azalma olsa da ağır hastalık ve ölüm riskini önemli ölçüde azaltabilmektedirler.

Küresel toplum, ancak DAYANIŞMA / İŞBİRLİĞİ / EŞGÜDÜM ile bu salgınla baş edebilir.

Kaldı ki, iklim faciası ve ardışık başkaca felaketler (yepyeni salgınlar, kuraklık, kıtlık, açlık…) ne yazık ki dünyamızı beklemekte.

Büyük ATATÜRK’ün çok yerinde betimlemesi ile bizi yutmak isteyen Kapitalizm ve bizi mahvetmek isteyen Emperyalizm ile savaşımı ‘meslek edinen’ dünyalılar olmak zorundayız. 21. yüzyılın şafağında eriştiği bilimsel – teknolojik olanaklar ile ahlaksal – felsefi sefaletimiz derin / yaman bir çelişki sergilemektedir. Bir yanda yapay zekâ, nesnelerin internet, kuantum bilgisayarlar, uzayın keşfi ve Endüstri 4.0; bir yanda 7 milyar insanına etkin bir aşılama programı sunamama… Çok hazin… TURKOVAC ise henüz aşı değil; iktidarın çok tehlikeli politik rant silahı!

Sorun bu makro bağlamda da mutlaka sorgulanmalı ve aşılabilecek çelişkiler geride bırakılmalıdır.
5+ yaş 7 milyar Dünyalıya 10 + 10 = 20 Dolar, 5 Dolar da öbür giderlerle birlikte 25 $ x 7 milyar nüfus = 175 Bn $ bir gider (finansal portföy) çıkarmaktadır ki, Dünyanın en varsıl 10 insanının başında yer alan Bernard Arnault & Family’nin serveti 174.8 milyar $!. 2022 küresel geliri ise 100Tr $ beklenmekte!
Bir yandan küresel ölçekte böylesine bir savaşım (mücadele) hattı örgütlerken, bir yandan da mutlaka TAM AŞILI olmak ve maske – uzaklık – hijyen – kalabalıktan/kapalı yerden kaçınma… Toplumsal hareketliliği zorunlu olanlar dışında sınırlama zorundayız. Emekçi için “hayat eve sığar-HES” bir masal!

En köktenci önlem ise 2 hafta eşzamanlı küresel kapanma ve bu sırada yaygın – etkili aşılama… Seçim kimin? Tüm ezilenler örgütlenirse söz de bizim karar da! Sağlıklı yıllar!!??

 

Comments are closed.

0 %