NATO’culuk Treninde Hasan Cemal’in Kompartımanı
Nevzat Kalenderoğlu
Terazinin bir kefesinde NATO varken; terazinin dengede kalmasını istemek ve barış, adalet, hümanizm, totalitarizme karşıtlık sosuyla NATO’culuğunu gizlemek… Yeni Ülke’nin 8. sayısında ‘Liberaller defansa mı koşuyor?’ diye sormuştum. Fikri oyun kuruculuktan düşen, Kemalizm’e yanlayan, ancak onun da “Batıcı” yönünü parlatarak yine tabloyu ters yüz eden liberalizmin yeni furyaya eklemlenme arayışını irdelemeye çalışmıştım. Ukrayna-Rusya bahsinde, içinde son tutumlarını tuhaf bulduğumuz ekiplerin de olduğu pek çok siyasi irade, o NATO’lu kefedeki teraziden romantik beklentileriyle bilerek ya da tarihselci bakıştan uzaklaşarak NATO’nun yanında durmuş sayıldı. Veya NATO ve Putinli Rusya ile uzaklıklarını eşit tuttu. Suni bir “Putinci, Rusçu” durumuna düşmeme telaşesi bu hafızasız, keyfi ve sorumsuz cepheye düşmenin bir sebebiydi; diğeri de ‘yeni dönemin ruhu’nu yakalama çabası.
AKP sonrası Türkiye’ye hazırlanıyor düzen muhalefeti bir süredir, en azından düşünsel anlamda. O ‘muhalefet’ cephesinin bir eleştirisi de AKP’nin sırtını Batı’ya dönmesi. Savlarına göre totalitarizm tam da buradan çıkıyor. Liberallerin de tezi bu, ekonomi dahi bu yüzden kötü, özgürlüğün ö’sü bundan sebep yok. Yakın dönemde muhalefet direksiyona oturduğunda AKP ile ‘hesaplaşma’ başlıklarından birisinin Batı’ya özeleştiri vererek Rusya ile Çin ile hatta İran ile ilişkileri temize çekmek olması bekleniyor; sonrası malum, Batı’ya dönerek Godot’yu bekler gibi demokrasinin Batı’dan doğuşunu beklemek…
Defanstaki liberaller yine dönemin ruhunu teorize etmeye çalışıyorlar köşelerinden. Batı’ya koşacağı tahmin edilen yeni koalisyon iktidarının ayak seslerinden mi etkilendi liberaller, Londra’dan ‘muhalefet’e çakılan olumlu sinyalleri mi kokladı bilinmez; ancak topacın dönüşünün sadece bir yıllık rotası bize belli şeyleri anlatıyor.
Niyet okumadığımızı belli etmek için bir ‘kahraman’ seçelim önce liberalizm temalı öykümüze. Ve ‘O’, adıyla, şanıyla; hümanizmiyle, köşesiyle; yedi göbekten Batı seviciliğiyle T24’lü Hasan Cemal olsun. Geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlar öyle karamsar, öyle kötücüldü ki Cemal; kaleminden gözyaşı dökülüyordu. “Batı cephesinde değişen bir şey yok! Bir defa daha vurguluyorum: Demokrasi bizim işimiz, Batı’nın değil” başlığı atan Cemal köşesinden mızmız bir çocuk edasıyla şöyle döküyordu gözyaşlarını satırlarına:
“Biz kendi işimize bakalım, “demokrasi kavgası”na devam edelim – Evet, “Batı cephesi”nde değişen bir şey yok. Soğuk Savaş döneminde de öyleydi, bugün de farklı değil. Batı’nın Türkiye’ye bakışı özünde değişmiyor. Bu konuda, stratejik çıkarlar ağır basıyor. Soğuk Savaş’ta da öyleydi, bugün de öyle. Batı’yı Batı yapan değerler, o zamanlar Türkiye’ye bakışta arka planda kalıyordu, bugün de öyle.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve insan hakları Türkiye için olmasa da olurdu. İkinci sınıf, üçüncü sınıf demokrasi Türkiye’ye yeterdi. Hatta demokrasi hiç olmayabilirdi, Türkiye “darbe yönetimleri”yle de idare edebilirdi. Önemli olan demokrasi falan değil, Türkiye’nin “komünizme karşı kale” olmaya devam etmesiydi.
…Türkiye’de askeri darbe yok ama belki de ondan beter bir sivil darbe yönetimi var. İfade özgürlüğü hiçe sayılıyor. Hukuk ayaklar altında. Adaletsizlik çukuru derinleşiyor. Hapishaneler siyasetçi ve gazetecilerle dolup taşıyor. HDP kapatılacak. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmaya başladı. Siyaset yasakları gündemde… Batı ne mi yapıyor? Washington’dan, Brüksel’den bazı protesto sesleri kulaklara çalınıyor. Ama o kadar. Daha ileri bir adım yok. Hatta, AB’den Türkiye’ye dönük yaptırım planları, Amerikan yönetiminin, Başkan Biden’ın telkinleriyle bir kenara konuluyor.
…Buradan çıkan ilk ve yüzeysel sonuç, hem ABD hem AB yönetimlerinin Türkiye’deki insan hakları ve demokrasiye ilgilerinin samimi olmadığı, siyasi ve askeri çıkarlarını elde etme amacı taşıdığı olabilir. Şaşırtıcı mı? Elbette değil. Şunu bir kez daha vurguluyorum: Demokrasi Batı’nın değil bizim işimiz! Dün de öyleydi, bugün de öyle. Biz kendi işimize bakalım, “demokrasi kavgası”na devam edelim.” [1]
Ve devam ettiler ‘demokrasi kavgası’na… “Türkiye’nin ‘komünizme karşı kale’ olmaya devam etmesi” reklamıyla hem de. Sesleri Washington’dan, Brüksel’den duyulmuşçasına, Batı cephesinde değişen bir şeyler varmış gibi coşkulu Hasan Cemal, esmer günleri geride bırakmış, misyonuna sıkı sıkıya bağlı, gözyaşlarını silmiş, militan bir liberal bugünlerde:
“Amerika, Avrupa Birliği, NATO, Batı İttifakı olmasaydı… Demokrasilerin önü açılamazdı; Hitler’den, Stalin’den kurtulamazdık; bugün de Putin’lerden kurtulmak için bunlara ihtiyacımız var Amerika olmasaydı, Avrupa Hitler’den kurtulabilir miydi? Hayır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika olmasaydı, Stalin’in Avrupa’yı istila etmesi önlenebilir miydi? Hayır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika olmasaydı, Stalin’in Boğazlar’a ve Doğu Anadolu’ya dönük taleplerine Türkiye tek başına direnebilir miydi? Hayır. Amerika ve NATO olmasaydı, Sovyetler Birliği’ne karşı soğuk savaş kazanılabilir miydi? Hayır. Totalitarizm karşısında demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü kazanabilir miydi Hayır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika olmasaydı, barış ve demokrasi projesi olarak Avrupa Birliği tarih sahnesine çıkabilir miydi? Hayır. Türkiye’nin de üyesi olduğu Batı İttifakı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmasaydı, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı rejimler, yani demokrasiler dünyada, Avrupa’da bugünkü kadar yaygınlaşabilir miydi? Hayır. Türkiye, “NATO standartları”ndan yoksun bir ülke olsaydı, Türk ordusu bugünkü “standartları”na gelebilir miydi? Hayır. Türkiye Batı İttifakı’nın, NATO’nun, Avrupa Konseyi’nin, AGİT’in üyesi olmasaydı, Avrupa Birliği yolunda hiç yürümeseydi, bugün ileriye dönük bir demokrasi umudumuz hâlâ yaşıyor olabilir miydi? Hayır. Yazın bir kenara: Bugün tüm olumsuzluklara rağmen yakın geleceğe dönük demokrasi umudu bu ülkede hâlâ yaşıyorsa, bunda “Batı ittifakı”nın, Türkiye’nin “Batı’ya dönük yüzü”nün çok ama çok büyük payı vardır.
Amerika, NATO, Batı ittifakı olmasaydı, dünyada bugün demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve insan hakları rejimlerinin yerinde yeller esiyor olurdu. Her tarafta totaliter kafalı, demokrasi ve özgürlük düşmanı Putin’ler kol geziyor olurdu. En ufak eleştirel sesi acımasızca ezen zalim Putin’ler dünyada her yana hakim olurdu. Onun içindir ki Bugün Ukrayna’da, zalim ve saldırgan bir diktatörün, Putin’in yanında saf tutanlar, eğer gerçekten demokrasi ve özgürlükten yanaysalar, akıllarını başlarına toplayıp tavırlarını gözden geçirmeli. Son söz: Rus işgaline karşı Ukrayna direnişinin yanındayım.” [2]
İşte bir yıllık rotası ve karşımızda çocuklar gibi şen liberal Hasan Cemal. Demokrasi umudunu dirilten, totalitarizmin korkulu rüyası, barış ve demokrasinin garantörü NATO! Bir suç örgütü, bir savaş örgütü, bir emperyalist haydut NATO reklamı yapmak böyle serbest; Ukrayna coğrafyasında renkli devrimlerden sonra faşizmin yükselişini anlatmak, Batı destekli Nazilerin, neo-Nazilerin ifşasını yapmak, bölgede faşizmin döktüğü kandan bahsetmek, “NATO defol” demek Rusçuluk, Putincilik diye yaftalanıyor. Ve birileri sol adına bu trene biniyor, “barış” diyor NATO’nun da siyasetiyle, silahıyla, yayılma hırsıyla, bölgeye dönük planlarıyla var olduğu bir düzlemde taraflara, NATO’nun da olduğu bir düzlemde iki emperyal güç tarif edilmeye çalışılıyor; komünist partiler faşizme ve NATO emperyalizminin yayılma çabasına ‘bahane’ diyor, “sözde Halk Cumhuriyetleri” ifadesini kullanmaya kadar gidiyor iş. [3]
Yok öyle yağma! Diktatör Saddam’dan kurtarılmayı bekleyen zavallı Iraklılara desteğe koştunuz, ülkede olmayan ‘kitle imha silahları’ aranırken tepeden bombalar yağdı da kılınız kıpırdamadı! Coğrafyadaki, Körfez’deki tüm diktatörlere sessiz kalıp Suriye’de ikinci bir Irak vakası yaşansın diye diktatör ilan ettiniz Esad’ı. Siyasi denklemde Suriye lehine önemli bir ağırlık noktası oluştururken Rusya’yı emperyalist ilan ettiniz, Ortadoğu’dan defolması gereken öncelikli aktör oymuşçasına hedefe koyup sömürgeci 72 milleti görmezden geldiniz. Ebedi Sovyet düşmanlığınıza merhem oldu renkli devrimler, Lenin heykeli yıkan faşizm artıklarından halk ayaklanmaları hikayeleri çıkardınız; eski Doğu Bloku korkusundan Batı’nın emperyalist yayılmacılığına göz yumdunuz. Şimdi de, bugün de, Ukrayna’da Zelenskici oldunuz işte. Hümanizm duygusuyla Putin emperyalizmine, Çarlık Rusya korkusuna kapılıp NATO’cu mu olacaksınız?
Liberal zevat Ahmet Hakan’ı bile ikna edemedi, ona bile “Öyle çocuksu bir Amerikan propagandası yapmış ki Hasan Abi… Amerika’ya bir gıdım sempatin varsa onu da alıp götürüyor” dedirtti ama siz Hasan Cemal’in heybesine gayriihtiyari su taşıdınız.
Hal böyleyken, Hasan Cemal gözyaşlarını silip Batı ve Amerika güzellemesi yapmasın da ne yapsın? Sizlere Godot’yu bekler gibi Batı’dan demokrasi beklemeyi öğütlemesin de ne yapsın?
Birilerine göre hava dönebilir liberaller gibi, teori döner, pratik döner; ezber döner, amentü döner; bizde mevsim hep NATO karşıtlığı. Heybenin birinde NATO varsa o heybeden adalet, barış, demokrasi beklenmez. Tarih öğretti, tarih öğretecek.
[2] https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/amerika-avrupa-birligi-nato-bati-ittifaki-olmasaydi,34480