Mühendis mektebinden olaylı yıllara: İstanbul Teknik Üniversitesi
Tilbe Su Aslanpay
Türkiye’nin ilk mühendis mektebi olarak geçen İstanbul Teknik Üniversitesi, yalnızca akademik temelleri taşımasıyla değil, aynı zamanda bizlere bıraktığı devrimci mirasla da büyük bir önem kazanmaktadır. 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun ismiyle mühendislik eğitimi veren askeri bir okul olarak kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulan bu okulun kuruluş amacı tersane ve donanmanın geliştirilmesidir. İleriki senelerde dönemin ihtiyaçlarına göre okula askeri ve sivil mühendishaneler eklenmiştir. Mühendis Mektebi ismini ilk kez Mühendis Mektebi Âlisi ismiyle birlikte taşımaya başlamıştır. 1928 yılında ise yeni bir yapılanma ile Yüksek Mühendis Mektebi ismini almış ve bayındırlık işleri için gerekli teknik elemanları yetiştirmeye başlamıştır. 1944’te yine bir yapılanma sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi ismine kavuşmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında okulun eğitim düzeninde ve içeriğinde yapılan geliştirmeler ve aynı zamanda isminde yapılan değişiklik, dönemin ilerici hedefleri ile paralel gidildiğinin ve üretime önem verildiğinin göstergesi olmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesi üretim ve eğitim konusunda Türkiye için birçok ilke imza atmasına rağmen ilerleyen dönemlerde ülkeye hâkim olan siyasi unsurların hedefleri ve bu doğrultuda ortaya koydukları politikaların üniversitenin eğitim ve öğretim programı üzerine de yansıdığı ve yeterli gelişimin gösterilemediği görülmüştür. Hayata geçirilen politikaların yalnızca eğitim üzerindeki değil öğrencilerin bilinçlerinde de yarattığı etki tarihsel öğrenci hareketleri ile izlenebilmiştir. Özellikle ’68 kuşağının önemli isimlerinden İTÜ’lü Harun Karadeniz’in kaleme aldıkları hem ülkenin siyasi gidişatını hem de öğrenci bilincini ilk ağızdan okuyabilmemize imkân sağlamıştır.
Harun Karadeniz 1962 yılında İTÜ’ye girmiştir. Türkiye’de 60’lı yıllar sınıf hareketlerinin yükseldiği, sendikal gelişmelerin yaşandığı, grevlerin ve eylemlerin örgütlendiği ve bu siyasi rüzgarla beraber öğrencilerin sesini daha gür duyduğumuz bağımsızlığın ve anti-emperyalizmin simgesi ’68 kuşağının yılları olmuştur. Harun Karadeniz’in “Olaylı Yıllar ve Gençlik” adlı kitabında okuduğumuz üniversite yılları, ülkenin siyasi atmosferinden bir teknik üniversitenin nasıl etkilendiğini anlayabilmemizi sağlayan iyi bir kaynak olmuştur. sayı-18
Okul içerisinde ilk öğrenci oluşumları fakülte bazlı “İTÜ Talebe Cemiyetleri” ismi ile kurulmuş, bu cemiyetlerin ortak bir yapıda buluşması ile “İTÜ Talebe Birliği” oluşmuştur. Ana gayesi öğrenci sorunlarını konuşmak ve çözmek olan bu yapılar zaman içerisinde ülke ve dünya sorunlarını konuşur hale gelmiştir. Bir süre sonra, Harun’un da kitabında bahsettiği üzere ‘Türkiye nasıl kalkınacak?’ sorusu, ileride ülke için üretim aşamasında yer alacak kitleyi yetiştiren bir okulun temel tartışmalardan biri olmuştur. Tabii ki, okulun tüm öğrencilerinin ilk kaygısı budur demek doğru olmayacaktır fakat İTÜ içerisindeki ilerici ve devrimci damar buradan doğmuştur. İTÜ Talebe Birliği içerisinde, kalkınabilmenin tek yolunun sosyalizm ile mümkün olduğunun vurgusunun yapılmasıyla başlayan tartışma sonrasında öğrencilerin bir kesiminin politik tutumları daha belirgin bir kanada oturmaya başlamıştır. 1964-65 yıllarında yapılan bu tartışmalar ülke gündemlerine karşı takınılan politik tutumu keskinleştirmiş, öğrenciler ülke çapında sosyalizmi benimseyen fikir kulüplerinden yana tutum almaya başlamışlardır. Tüm ülkede olduğu gibi İTÜ içerisinde de kendine yer bulmaya çalışan sağcı ve gerici kesimler sol fikirleri benimseyen öğrencilerden oldukça rahatsız olmaları ile birlikte 1966 yılında İTÜ Gümüşsuyu yurduna yaptıkları baskın sonrasında okul içerisinde büyük tepki toplamışlardır. Bu olay sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde solun etkisi kuvvetlenmiş ve okul içerisinde sağa söz hakkı kalmamıştır. Sağ gericiliğini kendi eliyle okul kitlesine göstermiş ve bir sonraki yıllarda artacak öğrenci hareketleri içerisinde İTÜ öğrencilerinden geniş bir kitlenin yer almasına sebebiyet vermiştir.
İTÜ Talebe Birliği gençlik örgütleri arasında önemli bir konuma sahip olmuştur. Ülke gündemlerine dair fikir belirtmekten kaçınmamış, öğrenci örgütlülüğünü büyütmeye çalışmış, eylem ve boykotlar düzenlemiştir. Talebe Birliği içerisinde yer alan öncü öğrenciler ile birlikte ideolojik ve siyasi gelişkinlik zamanla artmıştır. 1965 yılında gençliğin ilk önemli ekonomik eylemi olarak geçen petrollerin millileştirilmesi üzerine kampanya başlamadan önce ilk incelemeyi yapan ve eyleme geçen İTÜ Talebe Birliğidir. 1967’de “Özel okullar devletleştirilsin!” diyerek İstanbul’dan Ankara’ya düzenlenen yürüyüşün içerisinde yer almışlardır. 1968 yılının Nisan ayında, üniversitenin kuruluş yıldönümünde düzenlenen baloya ‘seçkin’ bir kesimin erişebiliyor olmasına karşı “Barış için Arı Şöleni” adlı bir şölen düzenlenmiştir. Harun Karadeniz’in bu olaya dair yazdıkları ise önemlidir: “Bir üniversitenin kuruluş yıldönümünde yapılması gereken iş, o üniversitenin toplum karşısındaki konumu ve toplumla ilişkilerinin eleştirilmesi ve bu tartışma içinde üniversiteye verilecek yönlerin belirlenmesi, en geniş anlamıyla bir kültür üretimi yapmaktır.”
Bu alıntı, şölenin, üniversitenin konumunun ne olması gerektiğini vurgulamak üzere düzenlendiğini göstermiştir. Bu örnek, üniversitelerimizin bugünkü durumları karşısında almamız gereken tutumu bir kez daha bize hatırlatmaktadır. Bir diğer önemli örnek ise yine 1968 yılında gerçekleşen üniversite işgallerine karşı sessiz kalmayan İTÜ öğrencilerinin “İlkokuldan üniversiteye eğitimde devrim!” sloganları ile büyüttükleri eylemleri olmuştur. ‘Devrim’ kelimesini vurgulamaktan kaçınmayan İTÜ öğrencilerinin o dönem içerisindeki siyasi rüzgârı fırtınaya çevirme yolunda önemli izleri olduğunu söylemek gerekir. 6. Filo eylemlerinin akabinde, 60 sonrası öğrenci hareketlerinde kaybedilen ilk isim olan Vedat Demircioğlu’nun İTÜ Gümüşsuyu yurduna yapılan polis baskını sonrasında camdan atılması öğrenci hareketleri içerisinde İTÜ’nün konumunu gösteren bir diğer örnektir.
İstanbul Teknik Üniversitesi 60’lı yılların sonrasında da üniversite hareketlerinde önemli bir yer tutmuştur. Mücadeleci kimliğinin temellerini oluşturan bu yıllar ise bugünlere feyz olmaktadır. Zam, yemekhane, yurt gibi birçok başlıkta bugün hala sorun yaşayan İTÜ öğrencileri parasız ve eşit eğitim taleplerini sıklıkla vurgulamaktadırlar. Fakat İTÜ’nün tarihsel olarak bize öğrettikleri üzerine diyebiliriz ki asıl kavga sınıf kavgasıdır, bağımsızlık kavgasıdır, anti-emperyalizm kavgasıdır. Üniversitelerin sorunları, ülkemiz üzerinde hâkim siyaset ve ideolojiden ayrık değildir. Okuyan, araştıran, üreten ve yarını kuracak olan gençlerin her mücadele başlığı politik bir zemin kazanmalı, kendisini sınıf bilinci ile tamamlamalı ve bütünlüklü bir eyleme dönüşmelidir.
Mühendis Mektebi olarak bildiğimiz İstanbul Teknik Üniversitesi, bizlere bıraktığı devrimci mirasla birlikte birçok şey öğretmelidir. Toplum için üretimin ve okumuş insanın taşıması gereken sorumluluğun önemini mücadele bilinci ile bizlere aşılamalıdır.
İTÜ’nün devrimci ruhu göstermiştir ki mühendis elinde yalnız T cetveli ile gezen makina değil, üretiminin bilincinde sorgulayan ve değiştiren olabilir.