Emperyalizmin Enerji Kaynakları Üzerinde Egemenlik ve Denetim Kurma Çabaları
Oğuz Türkyılmaz
Dünyada enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü tüketen ABD ve diğer emperyalist kapitalist ülkeler; kendi ihtiyaçlarını karşılamak ve diğer büyük güçlerin bu “sınırlı” kaynaklara erişimini engellemek ve kontrol etmek için tüm dünyadaki enerji kaynaklarını denetlemeyi ve ele geçirmeyi amaçlayan strateji ve politikaları yıllardır uygulamaktadır. Öte yandan Rusya Federasyonu (RF) ve Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) de bu denetimi kırma çabalarının yanı sıra emperyal amaçlarla da benzer politikaları yürütmektedir.
Petrol ve gaz rezervlerinin, başta Orta Doğu olmak üzere sınırlı coğrafyalarda (Rusya, Afrika, Hazar vb.) yoğunlaşmış olması, söz konusu kaynakların kontrolüne yönelik mücadele ve savaşları kızıştırmaktadır. Libya’da yönetimi deviren, Irak’ı işgal eden, Suriye’de rejimi değiştirmek için şeriatçı kalkışmayı kışkırtan ve destekeyen, petrol kuyularına el koyan, Orta ve Güney Amerika ile Afrika’nın birçok ülkesinde açık işgallere varan müdahalelerde bulunan, kukla yönetimleri işbaşına getiren ABD, Fransa, İngiltere vb. kapitalist ülkeler, enerji kaynaklarının olduğu ülke ve bölgelere yönelik emperyalist amaç ve niyetlerini gizlemeye ihtiyaç duymamaktadır.
RF’nin eski SSCB üyesi ülkeleri denetimi altında tutma çabaları, ÇHC’nin gerek “Yeni Kuşak İpekyolu” güzergahındaki bölgelerde, gerekse özellikle Afrika’da, enerji üretim ve tüketiminde önemli olan nadir metalleri çıkarmak için yaptığı ve ardında büyük çevre sorunları bıraktığı madencilik çalışmaları da bu kapsamda ele alınabilir.
Öte yandan, Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı, her dönem gündemde tutulan Musul petrolleri hesabı, Azerbaycan’da giderek güçlenen askeri yapılanma, Katar, Somali vb. ülkelerdeki üsler, iktidarın bu yeniden bölüşüm savaşından pay almak isteğini açıkça ortaya koymaktadır.
Dünya, bir kez daha emperyalist emeller peşinde, ekonomik çıkarlar uğruna, büyük devlet iddialarını kanıtlamak hevesiyle başlatılan korkunç bir savaşın içinde. Başta Ukrayna halkı, Rusya, Avrupa ve tüm bölge ülkelerine de yıkıcı etkilerini daha ilk günlerde hissettiren savaşın bedeli her geçen gün daha çok ağırlaşıyor. Rusya’yı Ukrayna konusunda bu kadar çok geren gelişmelerin, 1991 sonrası genişlemeci hamlelerle Doğu Avrupa ülkelerini birer birer bünyesine katarak RF sınırlarına dayanmaya çalışan ve RF’nin yanı sıra ÇHC’yi de kuşatarak sınırlarını genişletmeye ve küresel ölçeğe taşımayı hedefleyen NATO’nun sınırsız yayılmacılığı olduğu kesin.
Bu yakıcı tablo, her şeye rağmen, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’nın egemenlik haklarına saldırıda bulunmasını, savaş açmasını, ülkeyi işgal etmesini meşrulaştırmıyor. Ukrayna krizi büyüdükçe, hem Ukraynalılar, hem Ruslar hem de ülke liderleri için gitgide içinden çıkılamaz bir hale dönüşüyor. Peki tüm bu gelişmeler, NATO ve Amerikan emperyalizmi için ne anlama geliyor?
ABD NE İSTİYOR?
Batının paranoyası ile Ukrayna, Rusya’ya karşı bir NATO müttefiki ve potansiyel bir NATO üyesi olarak silahlandırıldı, kışkırtıldı. Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı işgale başlamasıyla, ABD ve AB, siyasi, ekonomik ve askeri düzeyde salvo ateşe başladı. Avrupa Parlamentosu, Ukrayna’yı AB üyeliğine kabul kararını, uygulama kabiliyeti olmasa da, gösterişli bir siyasi tavırla jet hızı ile onayladı. Avrupa Konseyi, Rusya’nın üyeliğini askıya aldı. Bugüne değin “tarafsız davranma”, “barışçıl görünme” iddiasında olan bazı Avrupa ülkeleri, savaş tamtamlarını çılgınca çalarken, Ukrayna’daki neo-faşistlere yüklü miktarda silah, mühimmat, malzeme ve ekipman yardımlarının yanı sıra açık /gizli maddi destekler sağladılar. Silah şirketleri ise kazançlarının artmasından çok memnunlar.
AB ve genel olarak Avrupa, enerji girdileri temininde, dünyanın önde gelen petrol, doğalgaz ve kömür ihracatçılarından olan RF’ye büyük ölçüde bağımlı. RF, çeşitli boru hatlarıyla AB‘nin doğal gaz ihtiyacının %47’sini, petrol ihtiyacının %25’ini karşılıyor. AB’ni önde gelen ülkesi Almanya, gaz ihtiyacının %45’ini, petrol ihtiyacının %34’ünü, taş kömür ihtiyacının %53’ünü RF’den ithal ediyor. ABD’nin yıllardır baskıladığı, yapılmasının önüne set çekmeye çalıştığı Kuzey Akım 2 Doğal Gaz Boru Hattı projesi, Alman enerji şirketleri ve Rusya tarafının yapımı da desteklemesiyle bitme aşamasına gelmişken, ABD baskıları ve Ukrayna Rusya savaşı gerekçesi ile arttırırken, proje iptal ediliyor denilip donduruldu. Böylece, ABD’nin Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatını sınırlayıcı bir yatırım sonuçlanma aşamasında iken askıya alındı.
Rusya Federasyonu’nun karşı atakları gecikmedi. Doğal gaz ödemelerinin ruble ile yapılması koşulu yürürlüğe girerken, ödemelerde bu koşula uygun davranmayı kabul etmeyen Bulgaristan ve Polonya’ya gaz arzı durduruldu. Tuzu kuru ABD’nin, Rusya Federasyonu’ndan petrol ve doğal gaz alımlarının sonlandırılması çağrısı, petrol ve gaz fiyatlarını daha da arttırdı. RF mahreçli gaz ve petrole büyük ölçüde bağımlı olan Avrupa ülkelerinin bunu kısa dönemde başka kaynaklarla bütünüyle ikame etmeleri çok güç. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artışlar uluslararası fosil yakıt şirketlerini ihya ederken, artan enerji faturaları tüm Avrupa ülkelerini ekonomilerini olumsuz yönde etkiledi ve yurttaşların yaşamları güçleştirdi.
ABD ve NATO açık bir biçimde Rusya Federasyonu’nu etkisiz hale getirmeyi, NATO’nun faaliyet alanını da, bütün dünyayı kapsayacak şekilde geliştirerek ÇHC’yi kuşatmayı ve tekrar tek kutuplu dünyaya dönmeyi kurguluyor. AB de ABD ve NATO’nun kuyruğuna takıldı.
Ukrayna’nın çıkarı, bağımsız, egemen ve tarafsız bir ülke olarak toprak bütünlüğünün korunmasından geçiyor. ABD ve NATO, AB ve üye ülkeler Ukrayna’dan ellerini çektiğini açıklamalı, neo-faşist çeteleri desteklemekten, ülkeye silah ve mühimmat sevkinden bir an önce vazgeçmelidir. RF de, Ukrayna’yı Rusya’ya katmaya kadar varan şoven milliyetçi söylemini terk etmeli, işgale son vermeli, Ukrayna’nın kayıtsız şartsız bağımsızlığını tanıdığını teyit etmelidir.
ABD ve AB’nin kıyılarının bulunmadığı bir bölge olan Doğu Akdeniz’de, gerek denizlerdeki doğal varlıkların, gerekse deniz üstü rüzgar potansiyelinin değerlendirilmesi ile ilgili olarak, bölgede en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin haklarını yok saymaya, bir adım sonra gasp etmeye yönelmeleri, buna karşın da Yunanistan’ın ABD’nin deniz aşırı en büyük askeri üslerinden birine dönüşerek, bölge ülke ve halklarına potansiyel bir saldırı merkezi olmaya yönelmesi de, ayrıca analiz edilmeli ve değerlendirilmelidir.
Emperyalizm, dünya halklarına bir kez daha acılar yaşatıyor, büyük güçler arasındaki çekişme insanlığa ağır bedeller ödetiyor. İktidar, emperyalist müdahalelerin parçası olma hevesinden, ABD ve NATO’nun dümen suyunda ülkeyi yeni felaketlere götürecek her tür hamleden vaz geçmelidir.
Emperyalizmin saldırı örgütü NATO dağıtılmalıdır. Ülkemizin etrafındaki yangından olumsuz etkilenmemesi için, “‘Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadele edeceğiz” diyen , “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” diye haykıran Mustafa Kemal’in , “yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesini kararlılıkla savunmalıyız.