Emekçi Sınıfın Durumu: Ne Değişti?
Afitap Kuzgun
Mart 2020’den bugüne dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisiyle birlikte, kapitalizmin mevcut ve yapısal krizlerinin etkisini “kör kör parmağım gözüne” şeklinde hisseder olduk. İki milyonun üzerinde ölüm, yüz milyonun üzerinde doğrulanmış vaka sayısı ile birlikte insanlığın sağlığının tehdit altında olduğu bu süreçte salgının “önlenmesine” yönelik izlenen politikaları hep birlikte takip ettik. Bu politikalarda dikkati çeken en önemli nokta ise herhalde, çalışma koşullarının iyileştirilmesini geçtik, mevcudun korunmasını geçtik, kötü çalışma koşullarındaki ve sömürü oranlarındaki artış oldu.
176 yıl önce, Friedrich Engels’in, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabında aktarmış olduğu işçi sınıfının sefaleti, ne yazık ki, günümüzde de geçerliliğini koruyor. Neredeyse iki asır önce çizilen tablonun güncelliğini koruyor olması düşündürücü olmakla birlikte kitabın tekrar tekrar okunmasını da gerektirmekte. Bu nedenle okuma notları başlığı altında bu kitabı ele alıyoruz.
Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabını 1844-1845 yılları arasında, henüz 24 yaşındayken yazmış ve kitap 1845 yılında yayınlanmıştır. Engels, kitabında İngiltere’deki işçi sınıfının sefaletini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken aslında kapitalizmin işleyişini ortaya koymakta ve bir sınıf olarak proletaryanın analizini yapmaktadır. Bununla birlikte Engels, kitabında salt proletaryanın tarih sahnesine çıkışına dair analizler yapmaz, aynı zamanda işçi sınıfı mücadelesine ilişkin de sözünü söylediği bir metin ortaya koyar. Bu yönüyle kitap sosyolojik, ekonomik, politik boyutlarıyla bir okumayı mümkün kılmaktadır.
Marksizmin başyapıtları dendiğinde akla gelen ilk eserlerden birisi olan kitabın yazıldığı yıllarda, Marx ve Engels’in, onların ömrünü de aşan, dostlukları henüz yeni başlamıştı ve günümüzde Marksizm olarak adlandırdığımız düşüncenin gelişiminin başlangıç evreleri söz konusu idi. Bu açıdan kitap, Marksist düşüncenin gelişiminde de köşe taşı niteliği taşımaktadır.
“… bu kitabın genel teorik yaklaşımı –felsefi, ekonomik, siyasal– bugünkü yaklaşımımla çakışmıyor. O zamandan bu yana esas olarak ve hemen hemen tamamen Marx’ın çabalarıyla bir bilim olarak gelişen modern enternasyonal sosyalizm, 1844’te henüz ortalarda yoktu. Benim kitabım, onun embriyon olarak gelişiminin aşamalarından birine işaret eder; ve insan embriyonu ilk evrelerinde balık olan atalarının solungaç kemerlerini nasıl yeniden üretiyorsa, bu kitap da her yerinde [modern sosyalizmin] atalarından biri olan Alman felsefesinden modern sosyalizmin çıkışının izlerini taşır. Komünizmin, yalnızca işçi sınıfının parti öğretisi olmadığının, kapitalist sınıf dahil olmak üzere tüm toplumun, bugünkü dar koşullarından kurtuluşunun teorisi olduğunun sıkı sıkıya vurgulanması da işte bundan ötürüdür.”
Engels gerek ilk gençlik yıllarını geçirdiği Wuppertal’da (Almanya) gerekse babası tarafından gönderildiği Manchester’da (İngiltere) işçi sınıfının çalışma koşullarını, işçilerin yaşadıkları ortamları gözlemleme imkânı bulmuştur. Her ne kadar köken itibariyle burjuva bir aileden gelse de yaşadığı dönem dahilinde yürütülen felsefi tartışmalar ve sanayideki hızlı gelişmeler kişisel gözlemleri ile de birleşince Engels, burjuvaziye ‘ihanet’ ederek işçi sınıfının yanında yer almış ve ömrünün sonuna kadar da bu politik tutumunu sürdürmüştür.
İlk gençlik yıllarında Genç Hegelciler ve Alman idealizminin etkisinde kalan Engels, bu düşünsel temelleri aşarak, diyalektik bir bakışla sanayi devriminin üretim araçları ve üretim ilişkileri üzerindeki etkilerini çözümler bu kitabında. Bu çözümlemelerde Engels’in önemli bir değinisi de düşünsel anlamda atıl konumda olan halkın sanayi devrimi ile birlikte, üretim süreçlerindeki rolünün de etkisiyle geçirdiği dönüşümdür. Bu dönüşüm zamanla kurtuluşunun yalnız ve yalnız kendi ellerinde olduğu bilincinin, yani sınıf bilincinin gelişeceği devrimci bir dönüşümdür.
“… dokumacı, bir kenara üç-beş kuruş ayırabileceği, boş zamanlarında ekip-biçeceği küçük bir toprak kiralayabileceği, canı istedikçe ve dilediği zaman dokumacılık yapabileceği için, istediği kadar toprak kiralayabilecek bir konumda …” olan “… o günlerin İngiliz sanayi işçileri, Almanya’da kıyıda köşede hâlâ karşılaşılabilecek bir emeklilik ve inziva havası içinde, herhangi bir düşünsel çabadan uzak ve konumlarında şiddetli dalgalanmalar olmaksızın” çevresine ve dünyaya kayıtsız bir şekilde yaşamlarını sürdüren, muhafazakâr yapıdaki bu insanlar, teknolojideki ilerlemelerin bir sonucu olarak gelişen dokuma tezgahlarının başına geçtiler. Kırsal alanda ev-aile içinde gerçekleşen üretim ve sınırlı bir pazarda gerçekleşen ticaret hayatı söz konusuydu. İpin eğrilmesinde çıkrıktan dokuma tezgahına geçiş imalat sanayini ve beraberinde imalat sanayi için gerekli hammaddeyi üretecek metal ve kömür madenciliğini doğurmuştur. Bu köklü değişiklik aynı zamanda emekçi halkın fabrikalarda çalışmasını, haliyle kentlere göçünü ve bugünkü anlamıyla sanayi kentlerinin ortaya çıkışını sağlamıştır. Elbette pazar genişlemiş, rekabet artmıştır. Bu tablo fabrikada çalışmak sonucu gelişen patron ve işçi arasında ücrete dayalı bir ilişki, kentlere göçün sonucu yoksul mahallelerde sefilce bir yaşam, burjuvazinin kâr hırsıyla sonuçlanan düşük ücretler ve işsizlik de demekti. Engels, 1840’ların İngiltere’sinde sefaletin boyutlarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermek için açlık nedeniyle gerçekleşen ölüm oranlarından bahseder. Ne yazık ki günümüzde de, sadece pandemi dönemine bile bakacak olursak, benzer bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
“Nüfusun merkezileşmesi, mülk sahibi sınıfı harekete geçirir ve geliştirirse, işçilerin gelişimini daha da hızlandırır. İşçiler bir sınıf olduklarını, bir bütün olduklarını hissetmeye başlarlar; kişiler olarak zayıfsalar da birleştikleri zaman bir güç haline geldiklerini algılamaya başlarlar; burjuvaziden ayrışmaları, işçilere özgü ve yaşamdaki konumlarına uygun düşen görüşler teşvik görür; baskıya karşı bilinç uyanır ve işçiler toplumsal ve siyasal önem kazanırlar. Büyük kentler, işçi hareketinin doğum yerleridir; işçiler kendi koşulları üzerinde düşünmeye ve o koşullara karşı savaşım vermeye ilkin oralarda başlamışlardır; proletarya ile burjuvazi arasındaki karşıtlık ilkin kendini büyük kentlerde ortaya koymuştur; sendikalar, çartizm ve sosyalizm oralardan çıkarak ilerlemiştir.”
İşçi sınıfı yaşadığı kötü koşullara karşı isyanını öncelikle suç işleyerek göstermiştir, çürümeye karşı cevabı yine çürümenin sonucu eylemlerle olmuştur. Sendikal faaliyetlerin ortaya çıkışı, işçi sınıfının ekonomik düzeyde de olsa belirli bir bilinç kazanmasını sağlamıştır. İşçi sınıfının bilimsel temellere dayalı bir ideoloji, sosyalist ideoloji etrafında örgütlenmesinin de nüveleri oluşmakta, işçilerde sınıf bilincini geliştirmek için eğitim kurumları açılmakta, okuma odaları kurulmaktadır. Engels, işçi sınıfının gelişmişliği ve öncü bir rol üstlenebilmesi ile burjuvazi ve proletarya arasındaki tarihsel karşıtlığın, sınıf savaşımının ortadan kalkacağını, bu mücadelenin de yalnızca işçilerin bir sorunu olarak değil, bir insanlık sorunu olarak ele alınarak sosyalist/komünist bir toplumsal yapının kurulmasıyla çözülebileceğini vurgular. Engels’in, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabını hem tarihsel değerlendirmeleriyle hem de güncelliği çerçevesinde ve emekçi sınıfların mevcut durumlarını değiştirebilmek yönünde dersler çıkartarak okumak gerekir.
“… ben esas itibarıyla burjuvazinin ve proletaryanın, birbiriyle ilişkileri çerçevesindeki konumlarını belirlemekle ve bu iki sınıf arasındaki savaşımın zorunluluğunu anlatmakla ilgilendim; proletaryanın bu savaşı yürütmekte ne kadar haklı olduğunu kanıtlamaya ve İngiliz burjuvazisinin o güzel sözlerini, gene onların o çirkin eylemleriyle çürütmeye özel önem gösterdim. İlk sayfadan son sayfaya kadar yazdığım, İngiliz burjuvazisine karşı bir iddianameydi. …”
İddianamede öne sürülen suçlamalar geçerliliğini hâlâ koruyor…
O halde okumaya ve mücadeleye devam…
1- Engels, F. (1997), İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu (Çev. Y. Fincancı), Sol Yayınları, s.32-33.
2- Engels, a. g. e., s. 46.
3- Engels, a. g. e., s. 47-48.
4- Engels, a. g. e., s. 183
5- Engels, a. g. e., s. 386.