Dünya Siyasetinde Açılan ve Kapanan Perdeler
Serkan Şimşek
Siyasal iletişimin retoriğin türlü yöntemlerini kullanarak kitleleri ikna ve manipüle etmesi yeni değil çok eski bir pratiktir. Buna maruz kalan halkın geniş kesiminin belki bunları kolayca fark etmesi beklenemeyecek olsa da muhalefet içerisinde kendisini eleştirel düşünür ya da analist olarak görüp yorum yapanların bu iletişim perdesinin arkasını görmesi bu kadar zor olmamalı. Ya çok naifler ve safça bu “edepli söylemin ve adaplı yönetimin önemi” masalına inanıyorlar, ya da kendi özel ajandalarına uygun düştüğü için böyle davranıyorlar.
Açıkçası ikincisini birincisine yeğlerim, zira aksi durumda egemen söylem üretiminin bir parçası olan kişilerin bu kadar naif olması tehlikelidir. “Yetmez Ama Evet” siyasetinin tehlikeleri de bu kör naifliğin göstergesidir. Ancak maalesef kendilerini düşünsel anlamda aktif sayabilecek insanlar bile bu kadar kolay şekilde siyasal iletişimin manipülasyonuna oldukça açık durumdadırlar.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Trump ve Biden rekabetiyle geçen seçimler ile ilgili Sol/Sosyalist muhalefetin kimi kısımlarında hâkim olan yöntem ve perspektif kaybından bahseden ve Gazete Manifesto’da yayınlanmış olan “Solun yeni yalancı baharı: Yetmez Ama Biden” isimli bir yazı yazmıştım.
İlgili yazıda, Biden ve Trump arasında var olan çekişmeye karşı Sol/Sosyalist muhalefetin yapması gereken şeyin objektif mesafeyi kaybetmemek ve emperyalist-kapitalist sistemin kendisini yeniden nasıl düzenlediğini analitik bir şekilde takip etmek olduğunu ve sistemin siyasal ve ideolojik eleştirisine imkân oluşturacak sahnenin korunması gerektiğini yazmıştım. Sisteme hâkim olan finans-kapital çetesinin çıkarlarını sürdürebilmek için emperyalist devlet aygıtına halklar tarafından verilecek ideolojik desteğin yeniden sağlanması amacıyla, algılarda “düzgün” ve “yamuk” yansımaları olan politikacıların farklı zamanlarda görevlendirildiğini, bu dönüşümün egemen sınıfların çıkarlarınca belirlendiğini yazmıştım. Bu yazıdan kısa bir süre sonra, bu sefer Trump taraftarlarının Kongre Binası saldırısı gerçekleşti ve ardından tüm dünyada Biden lehine bir söylem birliği oluştu. Tesadüf odur ki, bu olaylar çok açıklayıcı oldular. Böylece yazılanları yeni bir örnek olay ile tanıtlama şansımız doğdu.
Burjuva siyasal iletişimin araçları aslında basit ve barizdir. Bir kere görmeye başlarsanız artık görmemeyi başaramazsınız. Tıpkı bir şirketin pazarlama kampanyalarında ürünü ile ilgili sürekli aynı kelimelere vurgu yapması ve beynimize mesajını işlemesi gibi, siyasal iletişim de halka bazı söylemleri ve hatta senaryoları tekrar ederek fikirleri işleyebilir. Hem de halihazırda kurulmuş olan “sağduyu” yolu ile ve kolaylıkla.
Çeşitli içsel ve çevresel sebeplerden dolayı kalkmış bir yanılsama perdesini yeniden görme arzusu insan hayatında sıkça karşılaşılan bir tavırdır. Çünkü perde kalkınca elde Trump gibiler ve onların temel görgü kurallarından habersiz, adap bilmez halleri kalır. Egemen söyleme sarılan sağduyulu insanlar bunu görmek istemiyorlar, olumlayarak yeniden üretimine katıldıkları siyasetin bu olduğunu fark ederek yaşamak istemiyorlar. Çünkü içinde yaşadığınız ülkenin siyasetinin bu denli apaçık çarpıklık içinde olduğunu görürseniz ona tahammül etmeniz zorlaşır, konfor alanını kaybeder ve devrimcileşirsiniz. Ortamdaki aktörler biraz daha adaplı, nezih, gerekirse nevi şahsına münhasır komikliklere ya da naifliklere sahip karakterler olursa en azından onların bu haliyle avunabilir, perdenin arkasının tozunu kirini görmek zorunda kalmayabilirsiniz.
Benzer şekilde; çevreniz şirketlerin gerçek iş yapış biçimlerini sosyal medyada dışa vuran Trumpvari şirket yöneticileriyle dolu olsaydı, boykot etmeden ürününü alabileceğiniz marka bulamayabilirdiniz. Sahip olduğumuz tüm mal ve hizmetleri üreten şirketlerde gördüğümüz dış perde gibi, siyasete de bir perde gerekir. Aslında dünya arka planda bir bataklığa dönmüş şekilde yönetilmeye devam etmektedir ama olsun, yeni durumda bize o bataklıkta iş yürüten kirli ve nezaketten yoksun insanlar yerine beyefendi insanlar (Biden vb.) görünecektir.
Dünya siyasetinde perdenin arkası farklı süreçlerle de olsa bu tür liderlerle şöyle bir görünür hale geldiğinde özellikle sağduyulu kitlelerin nasıl sarsıldığını ve neler yaşadığını sadece Amerika’da değil, dünyanın farklı yerlerinde de (mesela Türkiye’de) rahatlıkla görmekteyiz. Bu nedenle; perde hep vardır ve oradadır. İdeolojik bir filtre olarak hâkim sınıflarca inşa edilir. Sadece dayatma ile değil aynı zamanda konsensüs ile.
Hâkim dünya siyasetine sistem sınırları dahilinde bakan ve yanılsamanın kalkmasını istemeyen herkesin açlığını hissettiği ve arzuladığı bir şey var: İşlerin belli bir adapla yürütüldüğünü görmek. Amerika’da Demokratları ve sağduyulu Cumhuriyetçileri içeren büyük bir kesim öfkeleniyor ve çaresizce perdeyi geri istiyorlar. Çünkü Trump ile açığa çıkan sistemin gerçek özünü görmeye tahammüllerinin olmadığını fark ettiler.
Algılarında, Biden’ın hitabında bahsi geçtiği gibi ülkeleri yeniden yüce olsun istiyorlar, aslında emperyalist-kapitalist bir devletin güçlü olması için yapılması gerekenleri (ekonomik saldırganlık, siyasal manipülasyon, savaş tezgâhları, insan hakları ihlalleri ve diğer dönen dolaplar) bastırılmış şekilde de olsa bilmiyor değiller ama bunların kirli yapılış biçimlerini bilinçli dünyalarında görmek istemiyorlar.
Biden, 6 Ocak 2021 günü yaşananlar sırasında yaptığı konuşmasında boşuna beş kere “demokrasi”, dört kere “edep”, üç kere “onur”, üç kere “saygı” demedi. Konuşmasını “Amerika bu olmadığı”, “Amerika’nın bundan çok daha fazlası olduğu”, “bu olayların Amerika olarak kendilerini temsil etmiyor olduğu” söylemi üzerine boşuna kurmadı. “Dünya bizi izliyor” dedi ve dünyadan gelen tepkiler de ortamda kurulan söyleme dahil edildi. Karşılarında da zaten Trump gibi bir karikatür ve kendisinden beter klan üyesi komplo teorisyeni takipçileri olunca bu söylemleri yürütmek çok kolay oldu.
Sonuçta; Avrupa devletleri, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı, Avrupa Parlamentosu Başkanı, Avrupa Komisyonu Başkanı, Trump’ın yakın arkadaşı sayılan Boris Johnson, İsrail Devleti Başbakanı, ayrıca ABD’nin rakip olarak gördüğü Rusya, Çin, İran, Venezuela devletleri daha niceleri ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı “zaman Biden’ı destelediğimizi söyleme zamanı” mesajı. Söylem birliği o kadar sert şekilde kuruldu ki, Twitter, Youtube gibi sosyal medya tekellerinin bile kamu gücü yerine kamu otoritesi gibi davranması mümkün oldu ve geniş kitlelerce kabul gördü.
Bizlere Kongre Binası saldırısının neden seyrettirildiğinin cevabı burada yatıyor. Olaylarının gelişimini ve sonrasında dünyaya izletilmesini, olağan habercilik becerileri ile, çok farklı şekillerde deneyimleyebilirdik. Olayların dünyaya haber olarak yayılması ve sonrasındaki gelişmelerin takibi ideolojik aygıtlarca belirgin dil katmanları ve bütünlük arz eden bir yapı ile gerçekleştirildi. Sol/Sosyalist muhalefet tarafından sorulması gereken soru, farklı seçenekler içerisinde neden özellikle olayları bu şekilde (oluşmuş olan hâkim atmosfer içerisinde) yaşantılamamızın istenmiş olacağıdır. Darbe girişimi gibi ismi korku verici ve sarsıcı bir etkiye sahip olan olaylar ve sonrasında da neredeyse tüm dünyada müesses nizamın egemen paydaşlarında homojen bir söylemin oluşması, bir semptomdur.
Sahip olduğu ideolojik aygıtların neredeyse tümünü konsolide etme ve yönlendirme konusunda bir sorun yaşamayan emperyalist-kapitalist sistem, bütün bu olaylar silsilesi sonucunda kendisine olan biatı yeniledi ve bu sistemi onaylayan dünyadaki bütün insanların eline gerçeklerle aralarına çekmek istedikleri perdeyi verdi.
Demokrat kesim seçim öncesinde zaten ikna olmuştu, şimdi bazı Cumhuriyetçilerin de mi etkilenmesi gerekiyor? “O zaman elimizde kim vardı, hah Arnold Schwarzenegger’i devreye alalım, eline de Conan’ın kılıcını verelim, arkaya da motive edici bir müzik ve gelsin demokrasi.” Bu düşünsel akışla gelişen bir prodüksiyonun varlığını inkâr edebilir misiniz? Bu prodüksiyonun ve benzerlerinin her zaman hedef kitlesi vardır. Ve bazen hepimiz farklı birer hedef kitleyizdir. Ön plandaki söylemin ne olduğu tabii ki önemlidir ama arka plandaki prodüksiyonu ve sahiplerini görmek, görmeye çalışmak ya da varlığını unutmamaya çalışmak bundan daha önemlidir.
Yaşanan olayları ve ölümlerin trajedisini basite alamayız. Ancak burjuva parlamenter demokrasiler genelde en çok sahiplerince ihlal edilir. Yolları her zaman direkt değildir, oldukça karmaşık ve derindir, bunun incelenmesi başka bir tartışmanın konusudur. Ancak şunu söylememiz gerekiyor: Eğer egemenler, emperyalist-kapitalist sistemin yeni stratejileri hakkında kitleleri ikna için daha fazlasına ihtiyaç duysalardı, yol verilen olayların önü daha geç kesilir ve yeni trajedilere yol açacak imkanlar rahatlıkla ve tereddütsüz aralanırdı.
Evet şüphe uyandırabilir, nereye saldıracağını ve neden saldıracağını bile bilmeyen güruh, kendisini Kongre Binası’nın dehlizlerinde kaybolmak yerine bir anda binanın en ilginç noktalarında buluvermiştir. Ancak bu olayların Demokrat komplosu mu yoksa Cumhuriyetçi güvenlik görevlilerinin yardımıyla mı gerçekleştiği, istihbarat örgütü mü yoksa lümpen marifeti mi olduğu, ne kadarının kurgu ne kadarının kendiliğinden gerçekleştiği asıl sorular değildir. Önemsiz sorular oldukları için değil, belirleyici olmadıkları için. Kim tarafından ve nasıl gerçekleştirilmiş olduğundan bağımsız olarak kesin olan ise, sistemin ideolojik sahada derin bir operasyonu ile karşı karşıya olduğumuzdur.
Sürecin her noktası ve tüm kırılma anları değerlidir ancak Sol/Sosyalist muhalefetin asıl ilgisine mazhar olması gereken yer bu noktadan sonra başlıyor. Önemli olan; bu olaylara bir şekilde yol verildiğini, imkân oluşturulduğunu, fırsata dönüştürebilmek için ihtimallerin istenen hedefe uygun olarak daraltıldığını görebilmek ve sonrasında da olayların emperyalist-kapitalist sistem lehine oluşturulan söyleme nasıl harç olarak taşındığını anlayabilmektir. Operasyonun bel kemiği birtakım lümpenlerin binaya saldırıları değil, sonrasındaki ideolojik hegemonyanın yeniden üretiliş sürecidir.
Tekrar eden örüntüyü görmek önemli, çünkü sistem ideolojik depolarını bu şekilde dolduruyor. Düzenek yeni şekillerle sürekli tekrar ediyor. Konular ve boyutları tarihsel olarak değişiklik arz etse de arkasında kimin olduğundan ve hangi aşamalardan geçerek ortaya çıktıklarından bağımsız olarak sonuçlarındaki ortaklık şaşırtıcı düzeyde belirgin. 11 Eylül saldırıları, Ergenekon-Balyoz davaları, 15 Temmuz darbe girişimi, Kongre Binası saldırısı…
Gelişen olayların ardından ideolojik operasyonun ulusal ve devletler arası diyalog alanlarında su sızdırmaz şekilde emperyalist-kapitalist sistem lehine bu kadar homojenleşecek düzeyde başarı ile tamamlanmış olması, Amerika’daki egemenler arası çelişkilerin durumunu anlayabilmek için faydalı olabilir. Bu konuda farklı yorumlar mümkün ancak kişisel yorumum olaylar öncesinde egemen kliklerin anlaşmaya varmış olduğu yönünde. Trump’a destek çıkan tekellerin Biden’da temsiliyet bulan tekeller ile ABD dış siyasetinde stratejik bir ortaklığa gittiklerini ya da genel çerçeveyi belirginleştirdiklerini düşünüyorum.
Zira Trump’ın, fedailerini muhtemel sonucu belli bir aşırılığa kalkıştırması ve ardından şaşkınlıkla ortada kalmasının basit bir mesele olmaması gerekir. Olayların ilk günü ve ikinci günü yaptığı açıklamaların farklılığı da buna işaret ediyor olabilir. Geleneksel anti-Rusya soğuk savaş politikaları üzerine kurulu bir devlet aygıtının strateji değişikliğine gidip, Çin HC (Çin Halk Cumhuriyeti) ile hegemonya mücadelesine girmesi, sistemi adaptan uzak bir tavırla dağıtabilecek Trump’ı gerekli kılmıştı. Sistemin içtihatlarının dağıtılması için görevlendirilen Trump’ın yine geleneksel sisteme saygı duyarak sessizce çekilmesi zaten beklenemezdi. Ancak sistemin egemen tekelleri anti-Rusya ve anti-Çin siyasetleri arasında gidip gelen öncelik konusunda ve bunu belirleyen mali politikalar konusunda anlaşmış olmalı ki; Trump’ı, kendisini siyasal olarak ortadan kaldıracak son hamlesini yapma konusunda cesaretlendirdiler ve kendisinden kurtuldular.
Trump’ın destekçisi tekellerin, seçim sürecinin başından beri dünyada oluşmaya başlayan ve “Yetmez Ama Biden” olarak adlandırdığım söylemin son süreçte hâkim olmasına hiçbir engel oluşturmamış olması, Çin HC Devleti ile girişilecek hegemonya mücadelesi kararlarında istediklerini aldıklarını düşündürtüyor. Ama bu sefer klasik soğuk savaş yöntemleri ile. Yani Biden’ın teknokrat becerilerini kullanarak. Trump yöntemleri Çin HC için korkutucu olmadı ayrıca dünyanın farklı yerlerine “demokrasi” götürme etkinliğinde (Küba, Venezuela, Suriye, Ukrayna vd.) azalma görüldü. Ve belli ki taktik değişikliği tekellerin her iki kanadını da mutlu edecek şekilde şimdi yeniden yapılandırılmaya başlandı. Bu tahmin ve görüşün doğruluğunu zaman gösterecektir. ABD’nin dış siyasette nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz.
Sol/Sosyalist muhalefet açısından, emperyalist-kapitalist sistemin stratejileri gereği söylem ve yüz değişikliğine gitmesi taraf olunacak bir konu değildir. Benzer şekilde Kongre Binası olaylarına bakış bu mesafenin korunmasını gerektirir. Aynı derecede gerici ve saldırgan olan iki adaya da Sol/Sosyalist muhalefetten gelen eleştirilen bakış, emperyalist-kapitalist sistemin kendisini yeniden üretme dinamiklerini anlamak şeklinde olmalıdır.
Dolayısıyla; ortada herhangi bir halk ayaklanması olmadığı gibi, ideolojik aygıtların kitleleri bir seçime zorlamak ve rıza üretmek için önerdiği ehven-i şer de aslında yoktur. Aksini iddia etmek, emperyalist-kapitalist merkezin aslında Trump’ı kaldıramayacak kadar temiz olduğunu söylemektir. Halbuki ortada temiz bir emperyalist-kapitalist sistem yoktur. Ancak yine de birileri ABD’nin yeni saldırganlıklarına “Yetmez Ama Biden” diyebilmektedir.
O zaman şunu yüzlerine daha açık söylemek gerekir: Özü size Trump ile görünür olan ve aralandığında varlığına katlanamadığınız için Biden ile perdelemeye çalıştığınız bu gerçeklik emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir. Ve gerçek kurtuluş bu çatıyı terk etmektir.