Kültür-Sanat

12 Eylül Sanatçılığından Yumuşak Güç (Soft Power) aparatlığına

Cengiz Kılçer

Gregor Samsa gibi bir sabah huzursuz düşlerinden uyandıklarında kendilerini yataklarında kocaman bir böceğe dönüşmüş olarak buldular. “Bana ne oldu?” diye geçirmediler içlerinden.

Gelecekten ziyade, dağınık şimdiki zamanın eşiğinde yaşadılar, beklentiler ve gerçekler arasındaki boşlukta çelişki içinde devrimciliği inkâr ettiler ve devrimci bir geleceği reddettiler, bunun yerine hayal kırıklığına, melankoliye teşne bir sanat icra ettiler. Örneğin Latife Tekin geçmiş yıllara dair şunları söylüyor:“O yıllardaki halimizi hatırlıyorum, sanki tapınma duygusuyla o politik hareketin içindeydik ama Tanrılarımızın kim olduğu belli değildi. Namaza giden işçiler için üzülüyorduk ama camilere giden insanlardan çok da farkımız yoktu. Tabii kılığımız kıyafetimiz farklıydı; bizim parkalarımız botlarımız vardı. Yaptığımız her şeyde bir törensellik, kutsama, tapınma edası… Kurallar ne katıydı, sanki bir tarikatın üyeleriyiz… Bazı şeyleri söyleyeceksiniz, bazı şeyleri asla söylemeyeceksiniz. Bir çeşit dindarlardık biz de sonuçta.”[1]

Yazının tamamına erişmek için abone olmalısınız. Tıkla, abone ol

Comments are closed.

0 %